Bodrum’da Mumcu Günü’nde: (3) Köpek Dolabındaki Ülke!

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Bod­rum'da düzenlediği ''Uğur Mumcu'yu Birlikte Ana­lım" izlencesinde, ÇYDD üyesi İsmail Hakkı Bayram, ilginç konuşmasında şunları da söyledi:

...Uğur Mumcu’nun öldürülmesi olayında, Anka­ra 'da ve bütün Türkiye 'de büyük bir heyecan yaşan­mıştı. Kişiler sokaktaydı, yağmur yağıyordu. Bu yağ­murda kitleler, 'Özgürlük', 'Katiller bulunsun' diyordu. Memleketi yönettiğini sanan kişiler, 'Bulunacak, bu bir namus borcudur!' dediler. O diyenlerden birisi, şim­di 864 metre yükseklikteki tepede. Cumhurbaşkanı sorumsuzluğuyla oturuyor ve gelen heyetlere öğüt­ler veriyor, 'Rejime güvenin' diyor, ikinci kişi, anılarını pazarlamakla meşgul.

-Bazı olaylar vardır, kendiliğinden bir olay, diyor bir düşünür, pek çok devlet adamının düşünemediği şey­leri ortaya çıkarır.

İşte, olaylar ortaya çıktı! Gelişmeleri izliyorsunuz, gördük. Fakat burada bir kandırmacanın da olduğu­nu sezinliyorum. O da şu: 'Efendim, failleri bulduk, bu­luyoruz’, amaç kitleleri uyutmak, heyecanı düşür­mek.. Bugünlere gelinirken, 2-3 gün önce, yine Tür­kiye genelinde, hatta dünyanın pek çok yerinde Uğur Mumcu anılacak, bir heyecan yaşanacak; seziyorlar bunlar bunu: ajanları var, haber alıyorlar. Ve diyor ki eski gezici vaiz Şevket Kazan:

Önemli bir tanık bulduk!

Bugün. Susurluk'tan bugüne ne değişti Türki­ye 'de? Bunun altını çizmek gerek. Kurtuluşumuz ken­di ellerimizdedir. İnsanın, insan soyu ve bütün canlı­larda bu var, birlikte olmak, beraber yaşamak.. Tek tek dayanışma içinde, bizim gibi düşünen insanlar, bu­gün Türkiye'nin her yerinde var: bizim gibi düşünen insanlar, güçlerini, beyinsel güçlerini, parasal güçle­rini, siyasal güçlerini birleştiremezlerse bu ‘köpek do­labı' içinden, bu ülkeyi zor çıkarırız! (“Köpek dolabı" sözü, Çankırı yöresinde kullanılan yaygın bir sözmüş. M.E.)

'Parçala yönet' taktiğini biz söylüyorduk, biliyor­duk bunu; burjuvazinin eski oyunu olduğunu. Şimdi, burjuva parçalıyor, yönetiyor. Ve biz, bildiğimiz bu doğrulan yaşama geçiremiyoruz.

Toplumların, toplumsal cinnete yaklaştığı dönem­ler oluyor. Yanı Hitler, 5 milyon Yahudiyi kendi mi kes­ti? Sivas'ta 3-5 tane köktendinci mi ateşledi Madı­mak Oteli'ni ? Ya da Çorum'da, Sivas 'ta, Maraş 'ta 3- 5 silahlı katil mi, binlerce insana kıydı? Bu adamların yandaşları vardı; bir ibadet aşkıyla insanları kurşun­layan, boğazlayan, inanmış kitleler vardı arkalarında. Demek ki toplumlar da zaman zaman böyle şiddet olaylarına alet edilebiliyorlar.

Bunları düşünmek zorundayız. Sonunda, bu şiddet olayları, toplumsal bir olguya dayanıyor. Toplumsal olguları, ancak toplumsal olaylarla açıklayabilirsiniz. Şiddet olaylarını yaratan kitleler, kişiler kendilerine haklı birtakım gerekçeler de bulurlar. Ama, asıl haklı gerekçe, hangi dönemde, nasıl uygulanırsa uygulan­sın, hangi gereklerle uygulanırsa uygulansın, insana yönelik şiddetin bağışlanır, hoşgörülür bir yanı yok­tur. İşte, insanlık, burjuva devrimleri tek bir ana dü­şünce temel alınarak yapılmıştır: eşitlik düşüncesi. Artık dinler, inançlar; insanları farklı gösteren dinler, inançlar bugün reddedilmiş durumda! İnsanlık 21. yüzyıla bu düşünceyle, eşitlik düşüncesiyle giriyor. Biz haklıyız, çünkü, bu, düşüncenin insanıyız. Güçlüyüz ve susmayacağız!

Tarihin tekerleğini ileriye, susmayan insanlar götü­rür hep. Galile (1564-1642), "Dönüyor, ben dönmü­yor desem de dönüyor, dönüyor desem de dönüyor” dedi engizisyon karanlığında. Şeyh Bedrettin Serez Çarşısı'nda, 'Yârın yanağından gayrı her şeyi değiş­tik, işte budur hak' dediği için asıldı. ‘Karşıyaka'nın üç gülü,/Deniz gülü, Yusuf gülü. Hüseyin gülü’, 'tam bağımsız Türkiye' dedikleri için 'darağacında üç fidan’ olmadılar mı? Ve ölülerimiz, Uğur Mumcular, toplan­tıda sayılan kişiler, iyiden, güzelden, doğrudan yana oldukları için öldürülmediler mı?

Sevgili Uğur Mumcu, Türkiye'deki rezaleti, sefale­ti, ezilen sınıflan en iyi çözümleyen, kitlelere anlatan bir kışı değil miydi? Bunlar. 24 Ocak 1993 'te Karlı So­kakla bir bomba patlattılar. Ama, yine yanıldılar. San­dılar ki Uğur Mumcu susacaktı; Uğur Mumcu çoğal­dı, her parçası binlerce Uğur Mumcu oldu. Ve gen­elliğin karşısına dikildi.

Bugün Türkiye’de, 'Efendim katilleri bulduk, bulu­yoruz’ havası yaratanlar, bir şey bulmadılar ve bula­mayacaklardır. Bana öyle geliyor ki. Uğur Mumcunun gerçek katilleri, Susurluk olayında yakayı ele verdiler. Efendim, çeteler var; Uğur Mumcu’yu öldüren bir i- ki kişinin bulunması bence pek önemli değil. Önem­li olan, acaba burada korktuğumuz şey, devlet var mı, varsa ne kadar var? Ne derecede var? Öyleyse sanıyorum ki, Uğur Mumcu cinayeti, ’devlet için kurşun atan, kurşun yiyen şerefli’ çetelerle, onların devlette­ki uzantıları, onları örgütleyen, kollayan görevlilerin oluşturduğu ‘iç devlet’ denen, ‘devlet içinde devlet’ denen o örgütün üzerinde kaldığıdır.

Sevgili Uğur Mumcu, şimdi kitlelerle birlikte yaşı­yor, yaşayacak. Rüyalara giriyor her gece. Ellerinden, gözlerinden öpüyoruz Uğur can! O’nu unutmayaca­ğız. O'nu unutturmayacağız!" (Alkışlar)