Bodrum’da…

Fethiye'den ayrılışımızı anlatırken, buradaki dostların kulaklarını da çınlatmak istedim. Örneğin İlhan Baştan; Milliyetin foto muhabiriydi, İstanbul'da. Emekli olmuş. Fethiye'ye yerleşmiş. O İstanbul'da, ben Ankara'da, yıllarımız geçmişti. Fethiye'de bir iş tutmuşlar, çalışıyorlar. Özdemir Duru, yazar Kâzım Nami Duru'nun oğlu. “Ekin”de konuşmaktayız. Anlatıyor Özdemir Duru:
— Fethiye’de kışla yaz bir arada yaşanır. Kışın “Nif”te kartopu oynarız, aşağıda denize gireriz.
Özdemir Bey, bunun değerlendirilmediğini de söylemek istiyor, satır arasında.

Ali Değerli’ye telefon edecektim, edemedim. Hızlı bir gezide, aksamalar oluyor, ne yapalım?
“Anı eşyaları” satan Özdemir Duru, sattıkları hakkında bilgi veriyor:
— Bakın, şu eski değil yenidir. Turistlere bunun eskiliğine, eski görünmesine bakmamalarını, gerçekte bunun yeni bir şey olduğunu söylüyorum. Doğruyu söylediğiniz zaman, daha çok hoşlanıyorlar.
Özdemir Duru, bazı kazılardan çıkan buluntuların da turistlere satılması gerektiği görüşünde:
— Örneğin, diyor, Türkiye'de otuz bin gözyaşı şişesi var, bunun sekiz yüzü müzelerde. Kalanı, depolarda saklanıyor. Bunları saklamanın bir yararı yok. Turistlere satıp, döviz kazanmalı. Bu gözyaşı şişeleri, dünyanın her yanına dağılmalı...
Bodrum’un sokakları, “çıplaklar sokağı” gibi geldi. Bana mı öyle geldi bilmiyorum: bir kadın önünü kapamış, arkasını açmıştı!..
Bodrum’un yaz aylarındaki bir özelliği bu. Karışan görüşen yok. Bilinçaltında ne varsa, dışa vurulabilir. Hani. Amerika'da kolay boşanmak için gidilen eyaletler var ya, Bodrum da, boşalmak, bir şeyleri unutmak isteyenler için birebir. Bodrumlu, çıplakları kanıksamış. Dönüp bakmıyor.
“Akdeniz” gemisinden Bodrum’da indik. Bundan sonra, ayağımız karada!
Bodrum'da açıkta, demirliyor gemi. Motorlarla iskeleye çıkacağız. İvecenliğe gerek yok diyoruz, yolcular insin. Onlar Bodrum'u dolaşıp, öğleye gemiye yemeğe gelecekler. Biz, elimizde kalmış fişlerle güvertede bir kahve içelim hele. Çocuklar da meyve suyu içerler...
Ayrılırken, “Akdeniz” gemisini anlatmalıyım biraz daha: 27 yaşındaki “emektar” gemi, başlangıçta Karadenizlileri İstanbul'a taşımak için düşünülmüş. Karadenizliler, İstanbul'a, gurbete çoluk çocukları, bir de koyunlar, keçileriyle birlikte gittikleri için, geminin alt katı hayvanlara ayrılıyormuş. Sonra bu bölmeler kamara biçimine getirilerek, yolcular yatmaya başlamışlar. Gemide, bizim kaldığımız yerlerde havalandırma olmadığından mı ne çok sıcaktı. Geceleri uyumak güçtü. Gemide yemekler, güzel. Temizliğine de diyecek yok.
Yine de, “Akdeniz” de geçen süre, güzeldi. Bu turlar, daha sık yapılabilse. Türkiye'nin kıyıları, kıyılarındaki zenginlikler, yerliye yabancıya gösterilebilse ne güzel olur!
Kaptanla tanışmadım. Gemideki görevlilerle de, oturup konuşmuş değilim. Tümünden gördüğümüz inceliği, çelebiliği burada anmadan geçemem...
Bodrum'a gelince: doğruca iskeleden bir arabayla, Fatma Günbulut'un “Levent Pansiyon”una gittik. Bodrum'da hiç yalnızlık, sıkıntı çekmeyeceğimi biliyordum. Vedat, Türkali birkaç aylığına Bodrum’a geliyor, çalışıyordu. Vedat Türkali'ler, Levent Pansiyon'un çok yakınında “Dinç Pansiyon”un bitişiğinde bir pansiyonda kalıyorlar, öğleyin Vedat Türkali'lerde, eşi Merih hanımın hazırladığı sofradaydık. Vedat Türkali, “Mavi Karanlık” adlı romanının sonuna gelmiş. Kitap bu güz basılacakmış. Hilmi Yavuz da burada, onun oturduğu ev, Vedat Bey'in pansiyonuna yüz adım var yok, ertesi akşama Hilmi Yavuz'lardayız!
Yıllar önceydi, Behice Hanım bir gün şöyle demişti:
— Ekmekçi, Türkiye'nin tüm kıyılarına akrabalarını, arkadaşlarını yerleştirmiş sanki; her yer de bir tanıdığı var!
Bodrum'a vardığımız akşam. Bodrum Güzel Sanatlar Müzesinde, Oktay Ercan'ın tahta eşyalar sergisine gittik. Fikret Hakan, sergidekilerin çoğunu satın almış. Bodrum Müzesi Müdürü Oğuz Alp Özen'le tanıştık. Bize müzeyi gezdirecek.
Kastelli'nin kaçışı. Bodrum'da turizmi epeyi baltalamış. Kastelli kaçtığı gün Bodrum’a dinlenmeye gelenlerden bazıları, üç dört otobüsle Bodrum'dan ayrılıp, İstanbul'a yollanmışlar. İsviçre’ye gidenler de varmış. Niye mi? Kastelli’yi yakalayıp, paralarını kurtarmaya!