Birbirinizi Az Yiyin!

10 Kasım sabahı yoldaydım. Müdafaa Caddesi’nde, Emekli Sandığı ile Toprak Mahsulleri Ofisi’nin önünde, memurlar tören için toplanmışlardı. Geç kaldığını düşünerek bir taksiye atlayıp gelen bir bayan memur, arabadan indi; arkadaşlarına katıldı. Saat dokuzu beş geçe, saygı duruşuna geçtik. Ölümünün 44'üncü yılında büyük devrimciyi selamladık.
Atatürk'ün Adalet Bakanlarından Prof. Mahmut Esat Bozkurt. Türk Devrim Tarihi derslerinde anlattıkları “Atatürk İhtilali” adı altında toplamış, yayımlanmıştı. Yapıtına neden bu adı verdiğini şöyle anlatıyor;
“Niçin ihtilal diyorum?
Niçin inkılap tarihine, ihtilal tarihini tercih ediyorum?
Müessesemizin resmi adı (Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü)dür.
Siz nereye devam ediyorsunuz denildiği zaman, ihtilal değil, inkılap Enstitüsü’ne dersiniz.
Hatta bana, nerede okutuyorsun denildiği zaman ihtilal değil, inkılap Enstitüsü'nde demeye mecburum.
Bu böyle olmakla beraber, ben ihtilal terimini doğru, ınkilap tabirini (deyimini) yanlış buluyorum. Bundan dolayıdır ki bu kitaba “Atatürk İhtilali” adını verdim.
Neden?
Bu sorunun karşılığını vererek sizler! aydınlatmak bana bir ödevdir...”
       Uzun uzun açıklıyor yapıtında Mahmut Esat Bozkurt savını. “Gözden geçirdiğimiz ansiklopedilerin verdiği malumata göre, revolution kelimesinden ınkilabı değil, ihtilalde mündemiç manayı anlamak lazımdır” diyor. Şöyle bitiriyor:
“Abdulhamit Ü. ihtilalden çok korktuğu için rahmetli Ahmet Mithat Efendi'ye kendini müdafaa maksadıyla yazdırdığı kitabın adına 'Üssü Inkilap' (Inkilabın Çıkış Temelleri) dedirtmişti. Abdülhamit Ü gibi bir müstebidin terimi, yeni müesseselerimizi ifade edebilir mi?
Bu terimde bu bakımdan psikolojik bir sıkıntı var.
İnsanın ruhunu sıkıyor.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı ihtilali, inkılaba tercih ediyorum.
Rahmetli Atatürk ihtilal terimini severdi.”
Kasım günü radyolardan. Atatürk'ün sesinden konuşmalarını dinlerken heyecanlandım. Atatürk, “ihtilal” ya da “inkılap” yerine “devrim” sözcüğünü kullanıyordu.
Mahmut Esat Bey, beşyüz sayfalık yapıtında, Atatürk Devrimi’ni tüm yönleriyle incelen “dil” konusunda da;
“... Yine, Atatürk'ün dilde yapmak istediği temizlik, onu tam anlamıyla mümkün olduğu kadar öz Türkçe haline koymak davasıdır. Bu ise onun başardığı işlerin en büyüklerindendir; hatta en büyüğüdür” diyor; Atatürk’ün şu sözlerini anıyor:
“Türkçe, dillerin en güzeli, en zenginidir. Yeter ki şuurla (bilinçle) işlenmiş olsun...” (Atatürk ihtilali, sayfa 313).
Onun derslerini dinlemiş olan Cahit Külebi anlattı, Mahmut Esat Bey, bin kişilik salonda ders verirken, salonda çıt çıkmaz; sinek uçsa duyulurmuş. Konuşması bitince de uzun uzun alkışlanırmış.
Mahmut Esat Bozkurt, 1832 yılında Kuşadası'nda doğdu. 1943 yılında İstanbul’da öldü.
Tam bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlıktan geçtiğini Mustafa Kemal'den öğrendik. Bozkurt, yapıtında, 1878 Anayasası ilan edilince, herşeyi oldu bitti sananlara ilk iktisatçılarımızdan Ohannes Sakız Efendi'nin söylediği şu ünlü sözleri de aktarır
Ohannes Sakız Efendi:
“Daha bir şey olmadı! Ne zaman sarayın yanında bir kârhane açılırsa zaman her şey olmaya başladı denebilir!” demiş.
“O vakitler fabrikalara kârhane denirdi.
İlhan Selçuk, Mahmut Esat Bozkurt'un hemşehrisi sayılır. Selçuk soyadını, Selçuk ilçesinden alır. Mahmut Esat Bozkurt, “Bizim Selçuk köyü...” der, derslerinde. Demek Selçuk, o zamanlar köymüş... Kuşadası-Selçuk nasıl yakındır. İlhan Selçuk son günlerdeki yazılarında, ekonomik konuları işliyor. Onları okurken, iki hemşehri arasında bir bağlantı kuruverdim...
***
Ankara'da günün konusu yine YÖK ile uygulamaları. YÖK’ten yakınmalar. Görevlerinden uzaklaştırılan genç öğretim elemanları. Adam yemekten, adam harcamaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Bu insanlar kolay mı yetişiyorlar? Üniversite öğretim üyelerinin, hocasız Anadolu Üniversiteleri’ne gönderilmelerine karsı çıkılmaz, ancak bu, yasalara tam uygun, adaletli yapılmalı. Kıyım nedeni de olmamalı.
Üniversiteler doğrama atelyesi yapılmak istenirse, tedirgin öğretim üyesi, yarının yöneticilerini nasıl gönül erinciyle yetiştirebilir? Ha kıyıldım, ha kıyılacağım diye bekleyen öğretim üyesi, öğrencilerine bunu nasıl anlatabilir?
Nazım, Sofya'ya gittiğinde, oradaki Türkler karşılamışlar, ağırlamışlar. Ayrılırken Nazım, Fahri Erdinç'e şöyle demiş:
— Birbirinizi az yiyin!
Ankara'da yapılacak o denli çok şey var ki, çok kimse bunları unutmuş gibi. Örneğin, Anayasa halkoyundan geçti; yürürlüğe girdi. Şimdi, yeni Anayasaya göre, yasa tasarıları hazırlanmaya başlandı. Bu konularda bilgisi, önerisi olanın görüşlerini ortaya koyması gerek. Görüşler ister beğenilsin, ister beğenilmesin etkili, eleştiriler yararlı olacak...