Bırakın Bu Oyunları...

İki kör, bir tabaktan yaprak sarması yiyorlarmış. Biri arka­daşına:

Sarmaları ikişer ikişer alıp yiyorsun! demiş.

Nereden biliyorsun? diye karşılık vermiş öbürü.

Meğer ilk çıkışan sarmaları üçer, dörder yiyormuş! Bunu bana bir kör okur anlattı. 27 Mart seçimleri biter bitmez, Hacı Necmettin Erbakan, yaptığı açıklamada. Devlet Bakanı İbra­him Tez i suçlamış, oy pusulalarını kaçırdığını ileri sürmüş­tü. Oy pusulaları çöplüklerde sonradan bulundu. Gözler, Refah a çevrilmişti. Hacı Necmettin Erbakan hiç oralı değildi.

İşi şamataya vuruyor, bayram ediyordu!

Bu seçimlerde hile yapıldığı kuşkusu yaygındı. “Hile" söz­cüğü dilimize Arapça'dan geçmişti. Türkçesi "aldatma, dü­zen" demekti. "Hile-i şer'iye" deyimi nedense sık kullanılır. "Şeriat hilesi" demek. "Hilebaz: hileci", “hilekâr" da aynı anlamda. "Hileperdaz" da öyle. Urfalı Ozan Nebi (1642-12.4. 1712) şöyle der:

"Olmuşuz bir hiteperdazın esir-i mekri kim/Sutra-i eflak­ten nân-i nücûmu çaldırır." Türkçesi aşağı yukarı şöyle:

"Öyle bir düzenbazın oyununa gelmişiz ki, felekler sofra­sından yıldızların nimetini çaldırır!"

Din konusunda bilgin biri şöyle dedi:

Hile, zaten Arapça, hile dinden gelir! Din, hileye, kullan­maya çok elverişlidir. Kur 'an ayetleri hep elastikidir, kuşana­na göre!..

Türkiye'de din sömürüsü yapanlar, rahatça istediklerini gerçekleştirirler. Bu yapısal durum hep yürürlüktedir. Bütün kapılar din sömürücülerine açıktır, örneğin, solculara o kapı­lar hiçbir zaman açılmadı. Her şey o ortamdan yana. Top­lumda dini, dinleri aşmış kimse yoktu. Yobazlık, şeriatçılık geçer akça...

Bu seçim hileleri nasıl yapılıyor diye kurcalamaya çalışı­yorum. Sonradan jeton düştü, daha doğrusu biri uyardı:

Çarşaflı kadınlar var ya, onlara dikkat edin!

Bundan yirmi yıl kadar önce. Erzurum'un Tortum'unda geçti olay. Çarşafa bürünen erkekler, ilçenin yargıcını döv­düler. Bunların sağına (doktora) gönderilmeleri üzerine sa­ğın kaçtı. Böyle olaylar çok. Bir otobüste, bir çarşaflıyla yan yana oturan genç kadın, bir elin bacaklarını okşamaya başla­dığını görünce, önce sesim çıkarmaz; otobüsten inince, çar­şaflının başını örten örtüyü şark diye indirir. Adamın kara bıyıklı suratı çıkar ortaya. Otobüsten inenler döverler onu. Çarşaflının ne olduğunu kim bilebilir? Giderken çarşafının içinde oy pusulaları saklasa. nereden bileceksiniz. Esrarı, kokaini böyle kaçırmıyorlar mı? Silahlı olsa kim bilecek? Ço­cukluğumda kadınlar camiye gitmezlerdi. Camide namazı erkekler kılardı. Günümüzde kadınlar, camileri merkez yap­mışlar. ramazanda yatsıdan önce kılman "teravih" namazı­na gidiyorlarmış. Biri şöyle dedi:

Kocatepe şimdi sanki K6be oldu. Hacı Bayram zaten bevt-ül muazzama!

İsteyen kadın -tabii çarşaflı- camiye gidip namazını kılıyormuş.

Camiler, politikacının "siyaset arenası" olmuş durumda­dır. Bundan en çok yararlanan da, din üzerine politikasını en başarılı biçimde oturtan "Arap Hakimin oğlu" Hacı Necmet­tin Erbakan olmuştur. Erbakan’ın Atatürk aleyhine söyledikleri. Mısır gazetelerinde çıkmıştı. Hacı Erbakan yalanlayınca, Hürriyet, Mısır gazetesinde çıkan demecin fotokopisini ya­yımlayıverdi. Ne demiş Ziya Paşa;

"Ümmid-i vefa eyleme her şahs-i dagalde/Çok hacıların çıktı haçı zir-i bagalde."

Burada dagal: Hile, oyun: zir-i bagal: Koltuk altı demek.

Hacı Necmettin Erbakan, oğlu M. Ali Fatih Erbakan'ı imam-hatip lisesinden alıp, Ayrancı Lisesi'nin 4 M sınıfına kaydettirdi Seçim konuşmalarında imam-hatip okullarının sayısını arttırmakla övünen “Arap Hakimin oğlu" Hacı Nec­mettin Erbakan, Fatih'i neden imam-hatipten aldığını açıkla­madı. İmam-hatipten Harp Okulu’na ne giremez diye mi? Bu da bir "hile-i maarif" mi oluyor ne?

Muammer Aksoy. TCY'nin 163. maddesinin kalkmasına karşıydı. Bu konuda Uğur Mumcu’yla anlaşamazlardı. İkisi de şeriatçılarca mı öldürüldü? Turan Dursun kendisine rüş­vet vermeye kalkışan Hacı Necmettin Erbakan'la arkadaşını neredeyse kovmuştu. Onu da şeriatçılar öldürdüler. Turan Dursun'a şöyle demişlerdi:

Sana istediğin parayı verelim, yalnız yazma!

Turan Dursun, gerçekten yazmadan edemezdi. Onun yaşamında hiç hile olmadı. Dinlerin içyüzlerini ortaya koydu.

Kulleteyn, Turan Dursun'un bir çeşit yaşamının öyküsü­dür. Arapça eğitim gördüğü çocukluk yıllarını anlatırken, şöyle der:

"Zaman gelecek, bu "bilgi" ve "hikmet”leri halka sunan din adamlarının sundukları yerler, okudukları kitaplar, kılık­ları, sunuş biçimleri değişecek. Laik Cumhuriyet okulların­dan, imam-hatip okullarından, yüksek İslam enstitülerinden, ilahiyattan, büyük bir kesimiyle de Kur'an kurslarından çıkışlı oldukları görülecek. Ne ki biçimler değişse bile, özün, insa­na. topluma, evrene bakışlarının değişmediğine tanık oluna­cak. Yüzlerce, binlerce yıl ötelerden getirilen, yırtıldıkça yamanan, dar geldikçe genişletilen giysiler, Tanrı'nın yeni terzileri eliyle biçimlendirilip ve yamanıp Müslüman cemaa­te yeniden giydirilecek. Politikacılarla el ele verilerek..." (S. 117)

Sözün kısası, Refah’ın başarısı beklenmeyen şey değildir. Refah'ın böyle hızlı gidişinden Nuray Hanım telaşlanmıştı.

Eşi Enver Bey. onu teselli etti:

Korkma! dedi, hızlı giden atın boku seyrek düşer.

Seçimlerin sonunda sosyal demokratlar, birleşmeyi gün­deme getirdiler: "SHP iktidardan ayrılsın, birleşelim!" diyor­lar. Hani bir şarkı var

Daha önceleri neredeydiniz? Anam buna:

Kırık gittikten sonra, kapı küsüklemek! derdi. (Küsüklemek, kilitlemek demek.)

Bırakın, bu oyunları...