Bir Secim Böyle Geçti...

Bundan sekiz-on yıl önceydi. Üniversitelerin kentlerde mi yoksa kent dışında mı kurulmasının eğitim açısından dana yararlı olacağı tartışılıyordu. Herkes görüşünü açıklıyordu. Toplantıda bulunan polis, ayağa kalkıp söz istedi, şöyle dedi:
— Bence üniversiteler kent içinde değil, kent dışında kurulmalı…
Merakla, “neden?” diye sordular; o şöyle karşılık verdi:
— Kent içinde kurulursa, öğrenciler olaylarda halkın arasına karışıveriyorlar, yakalayamıyoruz. Kent dışında olursa, kolay yakalarız.
Üniversitelerarası Kurul. 4 aralık'ta, YÖK'ün üniversitelerden gelecek 8 üyesini seçip gönderdi. Toplantı gizliydi. Seçimler de bu gizli toplantıda yapıldı. Toplantıyı izlemeye gelen gazeteciler dışarı çıkarıldı. Sonra, secim sonuçları açıklandı. “İçeride ne oldu acaba?” diye günlerce kıvranıp durdum. “Demokrasi açıklığa dayanan bir sistem. Eh, üniversite hocalarının yapacakları seçim de elbette demokratik olmuştur” diye düşündüm. Demokrasimiz, demokrasinin kurallarına uyulmadığı, ilkeleri çiğnendiği için yozlaşmadı mı? İçim içimi yerken, öğrendim seçimlerin nasıl olduğunu:
Secimde, demokrasilerde olduğu gibi iki grup yani iki liste vardı Bunlardan birine İhsan Bey'in listesi, öbürüne Türkân Hanım'ın listesi denmekteydi. Belki yazılı filan değildi ama, oluşmuştu. İhsan bey, üniversitelerarası kurul’a, Hacettepe'den seçilerek gelmiş üyeydi, içeri girdiğinde, elinde bir İngilizce gazete tutuyordu. Gazete, 29 kasım 1981 tarihli Newyork Times gazetesiydi İhsan Bey:
— Türkân'ın suyu ısındı dedi. Şu gazeteye bakın, neler söylemiş neler?
Newyork Times gazetesinden bayan Marvine Howe, Başbakan Bülend Ulusu ile görüşmüş gazetesinde yayımlamıştı. O sırada YÖK yürürlüğe girdiğinden, Ankara Üniversitesi Rektörü Türkân Akyol’la da görüşmek istedi. Türkân Hanım, yanlış yorumlara yol açmamak için dış basına demeç verirken, titiz davranıyordu. Yine öyle yaptı. Dışişleri Bakanlığına haber vererek, konuşmada bulunmak üzere bir diplomat istedi. Genç bir diplomat geldi. Konuşmalarda bulundu. Türkân Hanım, Türkçe konuşuyor; diplomat bunları gazeteci Marvine Howe’a çeviriyordu. Gazeteci Marvine Howe, Türkân Hanım’ın sözlerini olduğu gibi gazetesine aktardı. Gazete, bunları olduğu gibi verdi. Yalnız, gazeteci, haberde kendi yorumunu da yapıyor, bunları da bazı deyimlerle birlikte veriyordu. Bu haber “Yankı” dergisinde de yayınlandı. İhsan Bey’in “Türkân’ın suyu ısındı” dediği ve çok kızılacağını sandığı kelimeler ve deyimler, Türkân Hanım'ın değil, Marvine Howe’undu. Türkân Hanım ile arkadaşları daha salona gelmemişlerdi. Salonda, İhsan Bey'in grubu vardı. Biri:
— Vay canına diye söylendi ver bakayım şu gazeteyi...
Gazeteye bakar gibi yaptı. Anlamış gibi yaptı, “vay canına” diye yineledi.
Türkân Hanım ile arkadaşları, salona girdikleri zaman, içeride bir olağanüstülük vardı. İki grup birbirlerinden uzaklara oturmuşlardı. İhsan Bey'in erken yaptığı kulis etkisini göstermiş, ortada görünenler. İhsan Bey’in kanadına geçmişler miydi?
Prof. Tahsin Özgüç'ün adaylığı sözkonusu olduğu zaman, Türkân Akyol atıldı, şöyle konuştu:
— Bizim eski rektörümüzdür sayın Özgüç, bizim de adayımızdır…
Türkân Hanım, adayları konusunda şunları söyledi:
— Ben, sekiz yüzden fazla öğretim üyesi olan bir üniversitenin rektörü olarak, hiç olmazsa 30 aday gösterebilmeliydim. Pek çok sayın hocam, adaylık koymak istemediklerini bildirdiler. Ben sadece beş kişiyi bildire bileceğim dedi. Bu grubun adayları arasında Prof. Sabih Oktay, Prof. Cahit Arf, Prof. Yaşar Karayalçın, Prof. Zeki Tolgay da vardı.
Seçimlerde en çok oyu Prof. Tahsin Özgüç aldı (34 oy). Karşı guruptan en çok oyu Prof. Cahit Arf aldı (13 oy). Karşı gruptan kazanan olmadı. Öbürleri ilk turda kazandılar..
YÖK'ün üniversitelerden giden sekiz üyesinden İkisi halen üniversite öğretim üyesi değil, emekliydi. Bunlar, Veteriner Fakültesi'nden emekli Mahir Büyükpamukçu ile DTCF'nden emekli Yaşar Önen'di. YÖK Yasasının 6 maddesinin “B” bendinin beşinci şıkkında “Üniversitelerarası kurulca, kurul üyeleri dışından en az 25 yıl öğretim üyeliği yapmış kişiler arasından seçilen sekiz öğretim üyesinden oluşur” denmekteydi. Emekli olmuş olanlar, “öğretim üyesi değildi. İki kişinin nasıl emekli olduklarının öyküsü de şöyleydi:
Mahir Büyükpamukçu, yıllardır Amerika'daydı. Türkiye'ye de raporlar gönderiyordu. Raporlar uzayınca, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, ya yurda dönmesi yoksa, “müstafi” sayılacağını bildirdi. İstifa etmiş sayıldı, sayılıyor derken emekliliğini istedi.
Prof. Yaşar Önen de, DTCF Alman Filolojisi'nde öğretim üyesi iken emekli oldu.
YÖK'e seçilen sekizlerden üçü de, seçildikten sonra fakültelerce emekliliklerini istediler. Bunlar, Prof. Tahsin Özgüç Prof. Selahattin Gürtürk ile Prof. Eyüp Hizalandı Rektörlük, bu üyelerin emeklilik işlemlerini Emekli Sandığına bildirdi.
YÖK'te üye olarak çalışacak olanlar: 657 sayılı devlet memurlar yasasına göre, en yüksek devlet memuruna ödenen aylığın ek gösterge ve ödeneklerle birlikte iki katını geçmemek üzere, aylık olacaklar. Yani, iki katını alacaklar demek. Bir de emekli aylığı, hiç de kötü değil...