1965 yılının ocak ayıydı, Sovyet Yüksek Şûrası Başkanı Nikolay Podgorni, on kişilik bir grupla Türkiye'ye gelmişti. Başbakan İsmet Paşa, iktidardan daha düşürülmemişti. Onunla, bir de Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’le görüşüyorlardı. O yıllar Milliyet'teydim. Beylik açıklamalar dışında, görüşmelerden pek bir şey sızdıramıyorduk. Bir gün ilginç bir şey oldu; Podgorni'yle birlikte gelenlerden Azerbaycan Edebiyatçılar Birliği Başkanı Mehdi Hüseyinof, romancı Fakir Baykurt'la görüşmek istemiş. Fakir telefon etti:
Podgorni'yle birlikte gelenlerden Mehdi Hüseyinof, benimle buluşup görüşmek istedi. Ben tek başıma gitmek istemiyorum. Benimle gelir misin?
Gelirim! dedim. Mehdi Hüseyinof, İzmir Caddesi’nde, Balin Otel'de kalıyordu. Daha doğrusu orası ayrılmıştı.
Fakir'le gittik. Alt katta, görevliye sorduk, Mehdi Hüseyinof’u.
Kim arıyor? diye sordular, telefonla haber verdiler, yukarı çıktık. Fakir beni tanıştırdı. Ben, şöyle odayı bir gözden geçirdim:
Çok kalmadık; karşılıklı hal hatır sorduktan sonra, görüşmelerin perde arkasını öğrenmek istedim. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel sayrıydı, felçli gibiydi; bastonla yürüyebiliyordu. Mehdi Hüseyinof anlatıyordu:
Gürsel Paşa'ya, “Haydi sizi Moskova'ya götürelim, bizde yöntemler çok gelişmiştir, özellikle Leningrad'da; inanın, oradan yürüyerek gelirsiniz!" dedik.
Gürsel Paşa ne dedi?
Beni size bırakmazlar, dedi, Amerika’ya götürürler, orada öldürürler!
Söyleşi tatlanmıştı. Mehdi Hüseyinof'a:
Kıbrıs konusunu görüştünüz mü? diye sordum.
Evet, karşılığını verdi, onu İsmet Paşa’yla, Başbakanınızla, görüştük.
Peki, Kıbrıs'ta nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?
Federasyon! diye karşılık verdi Hüseyinof, Kıbrıs’ta “federasyon" konusunda anlaştık.
Nasıl bir federasyon olacak?
Bizdeki gibi! dedi Mehdi Hüseyinof.
Heyecanlanmıştım. Haberi de yakalamıştım. Ayrıldık, ayrılırken Mehdi Hüseyinof bize:
Biraz yürekli olun, çekinmeyin! gibisinden öğüt verdi. Ben, yine odada bant olduğundan emin olduğumu söylüyor, şakalaşıyordum.
Kuşkularım doğru çıktı, 12 Mart'larda gözaltına alınan Fakir Baykurt'a, tüm yabancılarla konuşmaları gibi, Mehdi Hüseyinof'la görüşmesini de sormuşlar. Benim adım geçmiyormuş, sadece, "Bir gazeteci" diye geçiyormuş!
Gazeteye dönüp, haberi yazdım, 7 Ocak 1965 günlü Milliyet'te "Rusya Kıbrıs'ta Federatif Bir Sisteme Taraftar" başlığıyla çıktı. Bir Sovyet yetkilisi, Makarios'un tutumunu tasvip etmediklerini bildirdi" başlığıyla çıktı. (O günlerin gazetelerini hemen bulamazdım elbette; Meclis kitaplığından Mali Yılmaz yardımcı oldu. O da Bilgi Yayınlarında çıkan, "Kronoloji'den yararlanmıştı.)
Haber gazetede üç sütun yayımlandıktan sonra, Başbakan İsmet İnönü, çok üzülmüş:
Hay Allah! demiş, konuklar Moskova’ya vardıklarında karşılıklı açıklanacaktı, “federasyon" kararı! Haber nereden sızdı acaba?
Haberin nereden sızdığı, haberin içinde vardı! “Federasyon" sözcüğü ilk kez, ortaya atılıyordu. Olayın içyüzünü de şimdi ilk kez anlatıyorum. Haberi sızdıranın Mehdi Hüseyinof olduğunu kimse bilmeyecekti. Mehdi Hüseyinof öldü. Onunla hep haberleştik, uzaktan selâmlaştık.
Podgorni'yle, arkadaşları Moskova'ya döndüklerinde “federasyon" kararı açıklandı ama, gazetelerde pek yer bulmadı; gazeteler, "Haberi nasıl olsa atladık!" diye, Milliyet de "Nasıl olsa yazmıştık!" diye vermediler, karar radyodan duyuruldu. Pravda'da yazıldı... Amerika'nın federasyon" tezine karşı çıktığı, kısa bir ajans haberinde çıktı. 4 ocakta Türkiye’ye gelen Podgorni, 13 Ocak 1965'te, Türkiye’den ayrıldı. Moskova'daki büyükelçimiz Hasan Esat Işık'tı, o da birlikte Moskova'ya döndü. Çok geçmeyecek, bir ay sonra Meclis'te bütçenin tümü oylanırken, İnönü hükümetinin bütçesinin tümü reddedilecek, İnönü cumhurbaşkanına istifasını verecekti. İlk "Milliyetçi Cephe" o zaman kurulacaktı! Suat Hayri Ürgüplü hükümeti kuracak, o zaman henüz milletvekili olmadan Süleyman Demirel, dışarıdan Başbakan yardımcısı olarak kabineye girecekti!
O günden bu güne, Kıbns için kararlaştırılan “federasyon" bir türlü uygulanamayacak, raflarda kalacaktı. Bunun rafta kalmasının baş nedeni, Türkiye'deki sağ iktidarlardır, onların arkasındaki Amerika'dır. Kıbrıs’taki Rauf Denktaş da gerçekte federasyondan yana değildir. Rumlarla birlikte yaşamadan yana değildir. Kıbrıs, özellikle Kuzey Kıbrıs, şimdi Türkiye'deki demokratik olmayan uygulamaların kopyası durumundadır. Seçim yasalarından, tüm yasa uygulamalarına dek. Türkiye’de Hacı TÖ düzeni gitmeden, Kıbrıs'ta Denktaş düzeni gitmez. Birbirine öylesine bağlıdır bunlar...
18 Ağustos 1991, Cumhuriyet