Bir Menekşe Uyurest...

Atatürk'ün, ölümünden on gün önce, 1 kasım 1938'de, hazırlayıp hastalığı nedeniyle okuyamadığı, Başbakan Celal Bayar’a okuttuğu. Kamutayı açış söylevinde yüksek öğrenim gençliği sorununa, “Köy Enstitülerinin İlk” adımları olan “Eğitmen Okulları”na değindikten sonra, Türk Tarih ve Dil Kurumları’nın çalışmalarına geçer, şöyle der:
“... Türk Tarih ve Dil Kurumları’nın çalışmaları takdire lâyık kıymet ve mahiyet arzetmektedir. Tarih tezimizi reddedilmez delil ve vesikalarla ilim dünyasına tanıtan Tarih Kurumu, memleketin muhtelif yerlerinde kazılar yaptırmış ve beynelmilel toplantılara muvaffakiyetle iştirak ederek yaptığı tebliğlerle ecnebi uzmanların alâka ve takdirlerini kazanmıştır.
Dil Kurumu en güzel ve feyizli bir iş olarak türlü ilimlere ait Türkçe terimleri tesbit etmiş ve bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır.
Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını, kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim...”
Bu sözlerle, Türk dilini özleştirme adımını atarken belirttiği “Ülkesini, yüksek bağımsızlığın” korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtaracaktır” buyruğu arasında, en ufak bir çelişki yok.
9 ağustos 1928’de Gülhane Parkında toplanan halka, yeni Türk harflerini benimsediğimizi anlatırken, şunları söylemişti:
“Arkadaşlar,
Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz.
Arkadaşlar, bizim güzel, ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve içinde anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlayacağız. Siz de emin olunuz...
... Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir heyeti içtimaiyenin yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez, ayıptır. Bundan insan olanlar utanmak lâzımdır...”
Geçenlerde TDK Genel Yazmanı ozan Cahit Külebi'yle konuşuyordum. Cumhuriyet’in 18-20 kasım günlerinde çıkan TDK yayınlarına ilişkin ilandan sözaçtı, şöyle dedi:
— Ekmekçi, TDK'nun kitapları ile ilgili ilanlar çıktıktan sonra, satışımız korkunç denecek derecede arttı. Eski aylarda, kurum içindeki satış yerinde, günlük kitap satışımız yaklaşık on bin lirayla otuz bin lira arasında değişirken, son bir hafta içinde en az satış yaptığımız gün kırk bin liralık satış yaptık. Bunun yüz bin lirayı bulduğu günler oldu. Son on gün içinde 400.000 liralık kitap sattık...
— Peki, bunun nedenleri ne olabilir?
— Elbette, Türkiye’de eğitimin gelişmesinin, dilin özleşmesine öğretmenlerin etkisi olduğu gibi, Cumhuriyet'te çıkan yayın ilanının da katkısı var. Ancak kurumun niteliklerinin kısıtlanacağı yolunda çıkan söylentilerin de bunda büyük payı olduğunu söyleyebilirim.
Anladığımca, Kurum’a yapılan saldırılar, onu Atatürk’ün çizdiği yoldan çevirme çabaları, TDK’na ilgiyi azaltmamış, artırmış.
Kurumun ilanları verilen kitapları arasında; zamanında TDK'nda çalışıp da, sonradan karşı çıkan Sevinç Karol, Muharrem Ergin, Zeynep Korkmaz, Ahmet Ercilasun, Hasan Eren gibi kişilerin kitapları da var. Hasan Eren, sözlük hazırlayan kolun başındaydı. “Devrim” sözcüğü, sözlüğe konduğunda, o kolun başındaydı. Sonra, “devrim” sözcüğüne karşı çıktı...
Külebi'yle kitap satışlarındaki artışı konuşuyoruz. Külebi şöyle dedi:
— Son on ay içinde, TDK kitaplarının fiyatları da çok ucuz olduğu halde, 42 milyon liralık kitap satıldı. Bazılarının yeni baskılarını yapmaya çalışacağız ömrümüz olanak verirse. Kasım aralık ayları arasında 9 milyon liralık kitap satıldı. Bu dokuz milyon liralık satışın 3 milyon 250 bin liralığı TDK’nın kendi binası içindeki satış yerinde oldu.
1 aralık 1982’den 9 aralık 1982’ye dek 400 bin liralık satış yapılmış, bir hafta önce 800 bin liralık kitap da ödemeli gönderilmiş. Dışarıda beş dağıtıcının sattığı kitaplar, bunun dışında...
TDK, iğneyle kuyu kazarak, yaşamını sürdürmeye çalışıyor. TDK'nu yıkmaya çalışan bir gazete, şimdi okurlarına Arapça öğretmeye uğraşıyor, iyi mi? Türkçe okuma-yazma öğretecek yerde, Arapça!
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar-
— Hoca, Farsça bilir misin?
— Bilirim!
— Peki, Farça bir şey söyle bakalım!
— Mor menekşe boyun eğmiş uyurest / Kâfir soğan kat kat urba giyerest !
— Hoca bunun neresi Farsça?
— Sonunda “est” var ya! diye karşılık vermiş hoca...
Nasrettin Hoca, Arapça hayranlarını da, ince ince, yani satır aralarında şöyle iğneler:
“Vefissemal yıldızat (göklerde yıldızlar) / Güneş doğsa bataruha (güneş doğunca batarlar.) / Ve fil bihari balikat (denizlerde balıklar) / Olta görse kacaruha!”