Bir Kuşak...

Ağın’lı Hasan Ağa hastalanmış. Köyden hastaneye giderken arkadaşına:
— Hakkını helal et; demiş.
— Aman Hasan Ağa, niye helalleşiyorsun? Yakında dönersin...
— Ne olur ne olmaz, demiş Hasan Ağa, Döndüğümde ya gözlerin kör olur, beni göremezsin; ya da ölürsün ben seni göremem.
Ağın, Elazığ'ın bir ilçesi, ilçenin topraklarının çoğu su altında kaldı. ODTÜ rektörlüğü sırasında Kemal Kurdaş, buralara öğrencileri göndererek, köstebek yuvası gibi kazdırdı, binlerce yıllık kalıntıları kurtardı.
Hasan Ağa, dillerde dolaşan fıkrasıyla, politikaya yeni atılacaklara güzel bir ders veriyor...
İsa'dan önce Dördüncü Yüzyılda yaşamış, Çinli düşünür Lao Tzy, Taoizm adlı yapıtında şöyle demiş:
“Ayaklarının ucuna basarak yürüyenler, sağlam bir yerde duramazlar. Ayaklarını yayarak gidenler, kolayca yürüyemezler. Yalnız kendini görenler akıllı değillerdir. Yalnız kendisi için çalışanlar yükselemezler. Kendisiyle övünenler bir iş göremezler. Çok yüksekten konuşanlar, bunu uzun zaman devam ettiremezler...” (Taoizm, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi yayınları, çeviren: Prof. Dr. Muhaddere N. Özerdim, s: 32)
DTCF öğretim üyelerinden Şahin Yenişehirlioğlu, geçenlerde Ankara’da Sanat Kurumu’nda bir konuşma yaptı.
Günlerdir, İbrahim Öktem'le ilgili bir “Ankara Notları” hazırlamayı düşünüyordum. İbrahim Öktem’in 27 Mayıs’tan sonra oluşturulan Kurucu Meclis’in Temsilciler Meclisi üyeliğinden ayrılışını unutup gitmiştim.
1961 Anayasası 9 Temmuz’da halkoyuna sunulduğu zaman, İbrahim Öktem, Temsilciler Meclisi Bursa üyesiydi. Bursa'da seçmenlerin yüzde seksenbeşi oylamaya katılmış, geçerli oyların yüz de elliüçü “hayır”, yüzde kırkyedisi “evet” biçiminde çıkmıştı. Sonuçlar açıklanınca, İbrahim Öktem bir davranışta bulundu:
— Ben bu Anayasayı yapan Kurucu Meclis’in üyesiyim. Bu Anayasada benim de payım var. Oysa seçildiğim yer. Anayasaya “hayır” dedi. Bu durumda Temsilciler Meclisi’nde kalmam doğru değildir. İstifa ediyorum.
Seçmenlerin, “Anayasaya Hayır” demelerini, Öktem, kendisine karşı da bir “güvensizlik” saymıştı. Davranışı doğruydu, değildi, bu tartışılabilir. “Şövalye bir davranış” denebilir. Ancak, bunu gerçekleştirebilmiş olması, demokratik bir davranış sayılmalıdır...
CHP Bursa’da çoğunluk partisi değildir. Son seçimlere dek olmadı da...
İbrahim Öktem, Bursa’da 1950’li yıllarda hastane operatörlüğü yaptı. Sevilen bir kişiydi. Demokrat Partiden aday olduğunda, Bursa'da en çok oyu alarak seçilmişti. Demokrat Parti’nin kötüye gittiğini görerek, arkadaşlarıyla birlikte DP’den ayrıldı, “Hürriyet Partisi”ndeydi artık.
1958 ocak ayında “Güçbirliği” girişimiyle, CHP’ye katıldı. 1961'den 1973’e dek, CHP milletvekili oldu Bursa’dan.
Ciğerlerinden hastaydı. Eşine de haber vermeden, hastaneye yattı, bir ciğeri alındı. 1973 seçimlerinde artık adaylığını koymadı. Aday olmamakla birlikte, politikayı bırakmış değildi…
— Niye eylemli politikayı bırakıyorsun? diye soranlara şu karşılığı veriyordu:
— Politikadan çekilmek zorundayım. Yine parti'de kalıyorum, ancak aktif politika yapmaya sağlığım elvermiyor. Ciğerimin yarısı alınmış. Böyle de insan yaşayabiliyor. Sağlığımla da ilgilenmek zorundayım. Enerjim sınırlı, dinlenmeye gereksinimim var... Milli Eğitim Bakanlığı sırasında (1962-1964’lerde), öğretmenleri siyasal baskılara bulaştırmamak için çalıştı. Gittiği yerlerde, öğretmenlerle toplantı yaparken partililer, bulunmazdı. Karadeniz’in bir İlçesinde öğretmenlerle yaptığı bir toplantıda onlara şunları söyledi:
— Partizan baskılara karşı duracaksınız. Benden de gelse, dinlemeyeceksiniz, direneceksiniz. Anayasa ve yasalar çerçevesinde, size tek kişi buyuracaktır, o da Atatürk’tür.
CHP'liler, demokratların partizanlığından çok çekmişlerdi. Kendi bakanlarının da, onları birazcık olsun korumasını istiyorlardı. İbrahim Öktem, partisinin siyasal çıkarlarının önünde, Atatürkçülüğü tutan bir kişi olarak yaşadı.
CHP'nin en yüksek organı olan Parti Meclisi toplantılarında, içten inancını, düşüncesini söylemekten hiç kaçınmadı. Açık yüreklilikle düşüncesini, doğru bildiğini söyledi. Toplantılarda, en ağır eleştirileri yapar, görüş benimsendikten sonra da, kendi görüşü öyle olmasa bile, ona uyar, uygulardı. Bir arkadaşı:
— Ağabeyimizdi, öncümüzdü... dedi. Her davranışıyla örnekti, diye ekledi. Yaşamında, geleceğin politikacılarına büyük dersler vardır…
★★★
Osman Köksal’ın kızı Serpil Kaysı ile oğlu Kudret Köksal’dan birer mektup aldım. Teşekkür mektubu...
Ne yapabildik ki, sağlıklarında. Kudret Köksal, Mamak Askeri Ceza ve Tutukevinden yolladığı kısa mektupta şöyle diyor:
“Sayın Mustafa Ekmekçi,
Bir insanda, böylesine çok erdem bir arada bulunabilir mi diye düşünüp durmuşumdur hep...
Onlar bir kuşaktı. Erdemleriyle yaşayacak. Sağolun.
Kudret Köksal”