Bir Konuşma…

Din derslerinin okullarda zorunlu olarak okutulması ile özel dersaneler konusunda, bir eğitimciyle konuşuyordum. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:

— Din dersleriyle ilgili çalışmalar ne durumda?

— Şimdi, ben size bir şey sormak istiyorum:

— Buyurun!

— Mevcut Anayasaya göre, Milli Eğitim Temel Kanununa göre, eğitim kimin görevidir?

— Devletin..

— Devletin. Yani, devlet her türlü eğitimi yapmaktan sorumludur.

— Doğru..

— Görevli saymış Anayasa. Şimdi, bu arada bir takım eğitimi, bir takım karanlık güçlerin eline bırakıp da..

— Ona katılırım.

— Sorun bu. Yani, şurada çözümleniyor. Bugün Türkiye'de 50 - 60 bin Kur'an kursu var. Bunun on beş bini yasal, gerisi kaçak, gizli. Yer altında, yer arkasında, yer üstünde, faaliyet gösteriyor. Bunları nasıl önleyeceğiz? Önce, ne yapacak devlet? «Bu eğitim hizmetini gideriyorum. Bu görevi ben yapıyorum. Öyleyse, herhangi bir kimsenin buraya burnunu sokmasına gerek yoktur» diyebilsin. Devlet, bunu diyebilmek için de bir şey yapması lazım. Diyeceksiniz ki, bu arada istenmeyen var. Yani, şimdi efendim, ana— baba yüzde doksanıyla din eğitimini dert etmemiş. Türkiye'de kaç aile var, çocuğuna doğru dürüst din eğitimi verecek? Saptırmadan, yanıltmadan, dinin gerçeği neyse, «Özü budur» diyecek.. Ana— baba da bir yerde telkin edecek, ana - babaya bıraktınız mı. Halbuki, devlet tarafsız olarak «İşte, bu budur, şu şudur..» diyecek çocuk, boşlukta kalmış. 18 yaşına geldikten sonra, «Kendi dinini kendin seç!» denecek. Şimdi neyi seçecek? Hani, 18 yaşına kadar bir şey seçmeyen kimse, ondan sonra oturup da, dinini seçecek, ne yapacak yani? Şimdi, bunu bu boyutlarıyla ele almak gerek. Ben tabii bunu kaba hatlarıyla çizdim. Bunu daha geniş bir çerçeve içinde düşündüğümüz zaman görüyoruz ki, işin arkasında, çok şeyler yatar. Yani, yalnız bir «Laiklik» meselesi değil. Zaten Türkiye’deki «Laiklik» kendine mahsus bir laiklik. Bir yandan, devletle din işleri birbirinden ayrılmış, bir yandan diyanet işlerini devletin bir müessesesi olarak kurmuşsunuz. Şimdi böyle düşünelim.. Zorunluyuz biz buna. Bir yerde, «birlik, bütünlük» diyoruz. Bunu nasıl sağlarız? Bu çatının esaslarını vermek suretiyle..

— Değişik mezhepler var, ayrıntılarda da olsa, diyelim. Alevilik vb.. Onlar din derslerinde nasıl eğitilecek?

— Sanıyorum, din dersleri yanlış yorumlanıyor: Sanki mezhep okutulacak, sanki tarikat okutulacak.. Değil. Yani, insanlık için gereken şey nedir? Bütün mezheplerden olanları, bir noktada birleştiren şey nedir? Daha evrensel, yalnız değil şu veya bu mezhepten olanı, bir yerde anlayışla yaklaşımda bulunmak. Dolayısıyla insancıl bir yaklaşımla güçlendirmek değil mi? Sonra, bir do şu var: Hani, fizik dersini okutuyorsunuz, bir konu. Tarihi okutuyorsunuz, kimyayı okutuyorsunuz bilgi konusu olarak. Yani, «Bu adamın kültürüne lazım» diyorsunuz.

«Yaşanan hayatta bunlar gerekli» diyorsunuz. Toplumun ve in sanın en küçük yaştan, en son devresine kadar ilgi gösterdiği şey, sanıyorum din konuları olmalı. Gözünü açtığında nedir? Kainat filan.. Değil mi? Hani bir yerde, bilgi konusu oluyor. Bilgi kolu oluyor. Bir de bu yaklaşımdan görmek gerekiyor konuyu. Şimdi, edebiyat dersinin büyük bir bölümü din konularıyla ilgili. Tarih dersinin de öyle, sosyoloji öyle. Psikoloji öyle. Yani sosyal içerikli bütün derslerin konuları dinlerle ilgili. Haçlı seferleri diyorsunuz, sonra.. Nedir bu din? Boşlukta bırakıyorsunuz.

— Bu, din derslerinde geniş bilgi de verilecek öyle mi?

— Elbette. Bu kültürü tamamlayan, bütünleyen bir unsur oluyor. Yani vatandaşı, «Sen din oku, ibadet et.. » Yok öyle bir şey. İbadete zorlamak diye bir şey zaten yok. Söz konusu olamaz.

— Anladım..

— Çocuğa; «Aman çocuklar, namaz vakti geçiyor, hemen koşun. Abdestinizi aldınız mı? Almayanlar alsın!» Falan, böyle şey yok efendim, hiç ilgisi yok.. Bilmem anlatabildim mi?

— Anladım..

— Bir şey daha sorsam bu özel dershaneleri ne yapıyorsunuz?

— Şimdi, tedbirini almadan, akşamdan sabaha olacak şey değil. Basına yanlış yansıyor. Tabii, devlet daha önce de belirttiğim gibi kendi fonksiyonunu yerine getirirse bunlara ihtiyaç kalmaz..

— Öğretmenlerin dönüyormuş galiba bir kısmı?

— Tabii. Kapıyı açıyoruz, diyoruz: «Buyurun dönün.»