İlber Ortaylı:
Arada bir büyük şehir öğretmenlerine değinmen iyi oluyor, dedi. Onlar da çok haksızlığa uğradılar...
İlber Ortaylı'nın “Büyük şehir öğretmenleri’’ dediği, profesörler, doçentler, haksızlığa uğrayanlar da 1402‘liler…
1402’lilerin bir bölümüne, tüm kamu kapılarını kapayan 2776 sayılı yasa, 1982 Anayasasından sonra çıktı. Bunda, şöyle denildi:
"... Bu şekilde işlerine son verilen memurlar, diğer kamu görevlileri ve kamu hizmetlerinde görevli işçiler bir daha kamu hizmetlerinde çalıştırılamazlar."
Yasa maddesinin “bu şekilde" dediği de şöyle: "Sıkıyönetim komutanlarının bölgelerinde genel güvenlik, asayiş veya kamu düzeni açısından çalışmaları sakıncalı görülen veya hizmetleri yararlı olmayan kamu personeli...”
Bir sıkıyönetim komutanı, bu biçimde birinin işine son verilmesini istediğinde, bu kişi, bir daha kamu görevi yapamayacak. Eee, sıkıyönetim kalktı, sıkıyönetim komutanı çekti gitti, milletvekili oldu; kimi emekli oldu; ama, “sakıncalıdır" dediği kişi, ölesiye, kamu görevinde çalışamayacak! Bu, bir üniversite öğretim üyesi de olsa, odacılığa da alınamayacak! Siz bakmayın Doğramacı'nın “Biz başvuranları alıyoruz, daha da başvuranlar olursa alacağız" demesine; aynı Doğramacı'nın YÖK adına idare mahkemelerine, Danıştaylara giden savunmanı, yukarıdaki yasa maddesini ileri sürüp üniversiteye, eski görevlerine dönmek isteyenlerin “dönemeyecekleri'' görüşünü savunuyor. İdare mahkemelerinin verdiği “göreve dönme" kararları da Danıştay 5. Dairesi’nce, yine aynı yasa hükmüne dayanarak, çokluk 2’ye karşı 3 oyla, ya da 1'e karşı 4 oyla reddediliyor. Yasa, 12 Eylül yasası olduğundan, Anayasa Mahkemesi'ne de götürülemiyor. İptal edilemiyor. Haksızlık ise, adaletsizlik ise ortada duruyor.
Başbakan Turgut Bey de 1402’liler konusunda sorutan sorulara, “Bunlar üç bin kadardı, iki bini göreve döndü; geriye kalanların da çoğu kendileri iş kurmuşlar" yanıtını verip geçiştiriyor. Haksızlığın, adaletsizliğin ayrımında değilmiş gibi görünüyor. Yasada değişiklik yapıp "Bir daha kamu hizmetinde çalıştırılamazlar'' hükmünün değiştirilmesi de yeterli olmayabilir. “Eski görevlerine dönerler" demek gerekir. Çünkü, YÖK yöneticilerinin ne yapacakları belli olur mu? Bu kez "Kadro yok, Van'a gönderelim, orada var!” diyebilirler. Haksızlık, hukuka aykırılık yine ortadan kalkmış olmaz. Bu nokta da çok önemli. 1402’lilerin, görevlerine dönme işlemleri sürekli savsaklanmıştır. Kamuoyuna yalan yanlış demeçler verilmiş, kamuoyu yanıltılmıştır. Halk deyimiyle “ipe un serilmiş", "çalı tepesinden sürünmüş", “yorgun yokuşa sürülmüştür" Halk ne güzel sözler söylemiş!
Danıştay 5. Dairesi’nde bu yolda açılmış davaların 2'ye karşı 3 oyla ya da 1'e karşı 4 oyla reddedildiğine daha önce de değinmiştim. Dava açanlar, böyle oy veren Danıştay yargıçlarının “reddini" istediler, bu istekleri de reddedildi. Burada, Danıştay daire kararlarında, bu konuda “karşı oy” kullanan Daire Başkanı Nuri Alan'ın “Karşı oy yazısı" ilgi çekiciydi. Nuri Alan, özetle şöyle diyordu karşı oy yazısında:
“TC. Anayasası’nın 2. maddesinde: Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ‘hukuk devleti' olduğu, 13. maddesinde: ‘Temel hak ve hürriyetlerin.. Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceği', 15. maddesinde: 'Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde.. durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği..', 38. maddesinde: ‘Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı', 70. maddesinde: 'Her Türk'ün kamu hizmetlerine girme hakkına sahip olduğu, hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka ayrım gözetilemeyeceği’ belirtilmiş, 119-122. maddelerinde de olağanüstü hal ve sıkıyönetim koşulları gösterilerek bu yönetim usullerinin belirli bölgelerde veya bütün yurtta belirli süreler için uygulanabileceği ve sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde hürriyetlerin nasıl kısıtlanacağının kanunla düzenleneceği açıklanmış, 130. maddesinde ise: üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanlarının Yükseköğretim Kurulu'nun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlara her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamayacakları hükme bağlanmıştır.
2776 sayılı yasanın, Milli Güvenlik Konseyi döneminde yürürlüğe girmiş olması sebebiyle, Anayasa'ya aykırılık iddiaları Anayasa Mahkemesi’nde incelenmektedir. Ancak yasanın bu niteliği, yasayı uygulayacak yargıcın Anayasa'yla karşılaştırarak hükümlerini yorumlamasına engel değildir.
Yukarıya alınan olağanüstü dönemlere ilişkin Anayasa hükümlerinde belirtildiği üzere Sıkıyönetim Yasası, sıkıyönetimin ilan edildiği süre ve yörelerle sınırlı olarak uygulanabilecektir.
Bu sonuca göre, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’na 2776 sayılı yasayla getirilen değişiklik hükmündeki ‘bir daha kamu hizmetlerinde çalıştırılamazlar' hükmü ancak sıkıyönetim süresine ve çevresine ilişkindir.
Bu nedenlerle 2776 sayılı yasa hükümlerinin, bir yargı kararı ve yasa hükmü niteliği taşımadığının kabulü zorunludur.”
29 Mart 1988, Cumhuriyet