Bir iş iyi bitmişse...

Turgut Bey'i, basın toplantısında gözlemeyi çok istiyordum. Yüzü gülüyor muydu, yoksa asık mıydı? Başbakan olduğu günlerde çıkan karikatürlerinden pek keyiflenmişti. Aradan 5 ay geçtikten sonra, karikatürler yine sevimli görünüyor muydu? Birçok çizer, Turgut Bey'in boğazını sıkar gibi çiziyorlardı karikatürleri.
Basın toplantısına geç gittim: Sabah 8.30'da başlamıştı konuşmaya; düşündüm...
Turgut Bey, nasıl olsa önce yazılı metni okuyacak. Sonra soruları yanıtlayacak. "Sorulara, olmazsa söyleşilere yetişirim” diye düşündüm...
Başbakanlığa vardığımda, gerçekten metnin okunması bitmiş, sorulara geçilmişti. Bir köşeye iliştim. İzlemeye başladım. Turgut Bey, derli toplu görünüyordu. Yeni tıraş olmuş, hazırlanmış gibiydi. Yüzü bir süre gülmedi. İçimden:
Hımmm, diyordum, demek tahminimde yanılmamışım. Turgut Bey, fena halde bozuk. Dur bakalım, nereye varacak?
Yazılı metni karıştırıyordum, orada Yunanlılara, selamlarını yineliyor; Türk Yunan ilişkilerine, konuşmasında geniş yer veriyordu. Yunan Basın Kültür Ataşesi Papaeftimiou, Sekreteri Bayan Mako, Yunanlı gazeteci Katherina, basın toplanınsını izliyorlardı. Katherina notlar alıyordu:
Turgut Bey'e, “Aydınlar dilekçesi''yle ilgili ilk soruyu Reuter Ajansı muhabiri Hugh Carnegy yöneltti. Turgut Bey, konuşmasına şöyle başladı:
Ben tek tek söyleyeceğim, konuşmamı İngilizce'ye çevirin. Müsaade ederseniz, bu konuda bu bildiri bizim elimize sonradan geçti. Çünkü bize verilmiş değildi. Bize de hitap etmiyordu. Sırf bilgi sahibi olmanız bakımından bazı kısımlarını okuyacağım, ondan sonra da gözlem ve tavsiyelerimi söyleyeceğim...
Aydınlar bildirisinin, Turgut Bey'in elinin altında olduğu, böyle bir soruya karşı hazırlık yaptığı anlaşılıyordu. Turgut Bey;
Bildiride 1256 aydının imzası var: Bu altı kişi tarafından Cumhurbaşkanlığı’nın kapısına bırakılmış, ayrıca Meclis Başkanı’na verilmiş, dedi.
Aydınlar bildirisinden parçalar okuyarak, zaman zaman bunun hakkında kendi görüşlerini de açıkladı. Sözlerinin sonunda şöyle dedi:
—... Böyle bir dilekçe verilebildiğine göre, bu dilekçeden de Başbakan bahsedebildiğine göre, "Türkiye'de demokrasi yoktur" sözü herhalde varit değildir...
Daha sonra, Financial Times ve BBC muhabiri David Bachard, bu sözlerinin Türk basınında çıkıp çıkmayacağını sordu. Turgut Bey, bu soruya:
Göreceğiz.. yanıtını verdi, güldü...
Cumartesi günü, Turgut Bey’in bu sözleri gazetelerde çıktı.
Turgut Bey'e yöneltilen sorular arasında, yaşam pahalılığına ilişkin olanları ağırlıktaydılar.
Kafamdaki soruyu sormalıydım. Elimi kaldırdım, gördü:
Sayın Başbakan, beş ay önce çizilen karikatürlerinizden çok hoşnut olduğunuzu söylemiştiniz. Şimdi çizilenlerden de memnun musunuz?
Bana sevimli geliyor: Şimdi ANAP’ın yıldönümü var. Orada, "Basında Anavatan ve Karikatür" diye bir sergi açıyoruz. Karikatürcülerle aramız iyidir. Merak etmeyin Sayın Ekmekçi!
Bir gazeteci de, kız öğrencilerin 19 Mayıs tören giysileri konusunu sordu. Turgut Bey'in bu sorudan pek hoşlanmadığını yüzünden okuyordum. Soruyu şöyle savuşturdu:
Bu sorun tamamıyla mahalli yetkililerin kararına bırakılmıştır...
Kız öğrencilerin tören giysileri bana, gelişen Türkiye’de bir bağnazlık örneği gibi görünmüştür. Geçmiş 19 Mayıs’ları düşünen çok kimse, bu yılki törenlerde kızların giysilerinden rahatsız olmuştur.
Celal Bayar da, 19 Mayıs'ta kız öğrencilere giydirilen giysilerden rahatsız olmuş. "19 Mayıs kıyafeti çağdışı" diyor. Celal Bayar bunu dediyse iş değişir. 34 yıl önce bugünlerde DP, başında Bayar'la birlikte iktidara geldi. İlk çıkardığı yasa, Türkçe ezanın Arapça okunmasına ilişkin yasaydı. Ondan sonra, her türlü gericilik sökün etti, gitti. Bayar'a bunu da bir anımsatmak istedim...
Basın toplantısında Turgut Bey, birkaç kez güldü.