Bir Dokun...

"Ankara Notları"nın konuları arasına, toplumu, vatandaşı ilgilendiren her konu girer. Geçmiş yıllarda, Diyanet Vakfı'nın işlemleriyle ilgili olaylar da bunlar arasındadır. Bir dokundunuz mu, bin ah dinliyorsunuz!
İzmit’in Göllü Köyü’nden Osman Uluer, geçen yıl eşi ve bir yakınıyla birlikte hacca gitti. Osman Uluer, başından geçenleri özetle şöyle anlatıyor:
"...Daha hac seyahati başlamadan, tam 4 ay önce, hac seyahatini organize eden Diyanet Vakfı'na adam başına 230.000 liradan 690.000 TL. ödemiştim. Diyanet Vakfı'yla aramızdaki sözleşmeye göre, hac dönüşü artan paramızın geri verilmesi gerekiyordu. Ancak Diyanet Vakfı, artan paraları hacılara geri vermemek için, bazı yollara başvurdu. Bunu boş bir kâğıt imzalatmak ve sonra da, imzaladığımız bu kâğıdın üst kısmını, bizlerin bilgisi dışında ‘Artan paralarımızı Kocatepe Camii inşaatına bağışladık' şeklinde doldurarak yapmışlardır. Şimdi, bu işin nasıl yapıldığını ana hatlarıyla anlatmaya çalışacağım. Şöyle ki:
1983 senesinde Türkiye'den 36.000 kişi hacca gitmiştir. Hacılardan peşin 230.000 X 36.000 = 8 280.000 000 lira alınmıştır. Yani bu para, Diyanet Vakfı'na hac seyahatinin başlamasından tam 4 ay önce yatırılmıştır. Bu paranın kesin masraf olarak gerçekleşen ödemesi 200.000 X 36.000 = 7.200 000.000 TL.'dir. Geri verilmesi gereken ise, 8.280.000.000 — 7.200.000.000 = 1 080.000 000 -TL —'dir.
Bu artan ve geri verilmesi gereken paranın içinden, haçta hacılara "hurma parası" adıyla 200 Riyal dağıtıldı. Sonra da hacılara boş bir kâğıt "Şunu, 200 Riyallerinizi aldığınıza dair imza ediverin" denildi. Bizlerle beraber bütün hacılar, sadece 200 Riyallerini aldıklarına dair bu boş kâğıtları imzalamışlardır. O mukaddes yerlerde, Diyanet Vakfı gibi bir kuruluşun sonradan imzaların üstüne "Hacdan artan paramı Kocatepe Camii'ne aktarılmak üzere Diyanet Vakfı’na bağışlıyorum" gibi yazıp, hacının bilgisi dışında, onun rızasının olup olmadığı sorulmadan, hibe adı altında yapılabileceği hiç düşünülmemişti.
Bu husus, bir hacının artan parasını Diyanet Vakfı'ndan istemesi üzerine ortaya çıkmıştır. Nitekim o şahıs, artan parasını Diyanet Vakfı ilgililerinden isteyince, "Siz paranızı Kocatepe Camii'ne hibe etmişsiniz" cevabı ile karşılaşmıştır. Bu duruma şaşıran hacı, böyle bir şey olmadığını söyleyince, kendisine imzalı kâğıt gösterilmiştir. Durumu anlayan hacı, sözleşme gereğince, artan parasının kendisine verilmesi gerektiğini, şayet vermezlerse, mahkemeye başvuracağını söyleyince, Diyanet Vakfı yetkilileri telaşa düşmüşler ve hacıyı başvurmamaya ikna etmişlerdir. Hacı da sırf dini bir müessese olduğu için vazgeçtiğini belirterek, mahkemeye müracaat etmekten vazgeçmiştir ve hacıya isteyenlerin paralarının iade edilebileceği de söylenmiştir. Bu durumdan ise, hiç kimsenin haberi yoktur.
Her hacının Diyanet Vakfı’ndan 16.000 liraya yakın alacağı vardır. Çünkü dağıtılan 200 Riyal hurma parası, o gün için 70 liradan: 70x200x36.000 = 504.000.000.-TL. eder. Kesin masraftan sonra artan 1.080.000.000 TL.den 504 000.000 TL. çıkarılırsa, geriye 576.000.000 TL. kalır ki, bundan da 36 bin hacıya, 16.000 TL. düşer. Her hacının Diyanet Vakfı'ndan bu kadar alacağı var demektir...”
* * *
Dinlemedim, anlattılar: Nuri Bozyel'in Maltepe Camii'ndeki cenaze töreni sırasında, hoparlörden sesi duyulan görevli:
Yurt dışındaki işçilerden namaz kılanlar, işkazalarına uğramıyorlar. Buna karşılık, namaz kılmayanlar daha çok işkazası geçiriyorlar... biçiminde konuşmuş.
10 haziran pazar günkü Günaydın Gazetesi de, Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ın, 1979'da imzasını taşıyan bir görüşünü açıklayıverdi. Tayyar Altıkulaç, Türkiye Genel Sigorta'nın yönelttiği bir soru üzerine şu görüşü bildiriyor:
İslam hukukunda meçhul üzerine yapılan sözleşmeler geçerli değildir. Kaza meydana gelmediği takdirde, sigorta kurumu. -karşılığında bir şey ödemediği halde- sigortalıdan prim almaktadır. Kaza meydana geldiğinde ise, sigortalı ödediği primden kat kat fazlasını sigorta kurumundan alabilmektedir. Bu itibarla son asır İslam bilginlerinin çoğunluğu, sigorta sözleşmesini kumara benzeterek haram saymışlardır..
Şimdi ne olacak? Türkiye'de milyonlarca sigortalı günah mı işliyorlar? Ne hakkı, ne yetkisi var Altıkulaç'ın böyle yanıtlar vermeye?
Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde, çağdaş sosyal güvenlik kurumları, gitgide gelişmekte, benimsenmektedir. Sigortasız bir şey düşünülemiyor bugün ülkede. İşverenlerin sigortasız işçi çalıştırmaları yasayla yasaklanmıştır. Hasta olalım olmayalım hastalık sigortası primlerimizi ödüyoruz. Emeklilik de bir güvenlik kurumudur memurlar için. O da bir sigortadır...