Bir Devrimcinin Ölümü...

VEHBİ Ersu’yu bugün toprağa vereceğiz. Sessiz gibi görünen bir adanı, yine sessizce öldü. Dinlendiği Ören'deki evinde, kalbi durmuş. Doktor bulup yetiştirememişler.
Bir süre oluyor, Londra'ya gidip ameliyat olup dönmüştü. Kısa kısa konuşmalarımız olurdu. Ören’e uğradığımda karşılaşırdık:
— Bak Ekmekçi, domatesler, biberler oldu. Al çoluk çocuğu, bir gün bize gel, konuşalım, Sende haberler vardır.
— Olur efendim gelirim.
Nedense olmazdı bir türlü. Bu, çok sevip saydığım adamla şöyle uzun bir süre oturup konuşamadım bile.
1918 yılında Erzincan'da doğmuş. Babası berbermiş. Bir halk çocuğu. Babasını küçük yaşta, anasını da Erzincan depreminde yitirmiş, öksüz kalmış. Askeri Ortaokullar, yoksul halk çocuklarının okuma olanağı bulabildikleri eğitim yuvalarıydı, o dönemlerde. Ayrıcalıklı okullarda okuyabilirler mi?
Büyük kızı dünyaya gelince, depremde ölen annesinin adını koymuş: Vahide.
1952 yılında evlenmiş. Erzincan ilkokulu 2. sınıftan beri arkadaş oldukları İbrahim Şenocak'ın baldızıyla. Suzan hanımla. İbrahim'lerde görmüş, Suzan hanımın fotoğrafını. Suzan hanım o zaman Kandilli Kız Lisesi'nde öğrenci, Vehbi, Hasankale'de çakı gibi yüzbaşı... İbrahim Şenocak, şimdi emekli Orgeneral, Danışma Meclisi'nde üye...
Vehbi Ersu’yu Türk kamuoyu, 27 Mayıs Devriminden bir ay önce, bir olayla tanıdı. Olay, İçişleri Bakanı Selahattin Çetiner'in başından geçen olaya biraz benzer. “Ankara Notları”nda Çetiner’in olayına değinmiştim. Çetiner, 1960 öncesinde, İnönü'nün Kayseri gezisinde birliğine ateş ettirmemiş, İsmet Paşa’ya da:
Buyurun Paşam, geçin... demişti
29 Nisan 1960 “Ankara Olayları”nda, Vehbi Ersu, SBF önüne gelen birliğin komutanı. Zamanın Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Namık Argüç. Ankara Valisi Dilaver Argun.
O sıra, Vatan Gazetesi'nin Ankara muhabiriyim. Hukuk Fakültesi önündeki olayları izlemeye çalışıyoruz. Güvenlik güçleri, gazeteci arkadaşlarımızdan Selçuk Altan'ı, Tuncer Tuğcu’yu daha bazılarını arabalara koyup götürdüler. Olay, Hukuk Fakültesi'nden SBF’ye sıçramıştı. Gazeteye döndüğümde bir haber geldi:
— Bir subay birliğine, SBF’ye ateş emri vermemiş.
Namık Argüç’ün buyruğunu dinlemeyen, ve gençlerin üzerine ateş ettirmeyen subay Vehbi Ersu’dan başkası değildi. Devrim hazırlığı içindeki 27 Mayıs’cılar, Genelkurmayca Vehbi Ersu'nun öldüğünü duymuşlardı. Heyecanlıydılar. Vehbi Ersu, ölmemiş bayılmıştı. Üniversiteli gençlerin üzerine ateş ettirmemesi büyük olaydı.
Onun sessiz görünüşünün altında, ince dürüst yüreğin de bir yanardağın patlamaya hazır beklediğini gösterir bir olay.
“Cumhuriyet” arşivinde, Vehbi Ersu olayını aradım. 30 mayıs 1960 günkü Cumhuriyet yoktu. 29 mayıs günü çıkan Ali Ulvi’nin “Uçtu Uçtu...” karikatürü ile ilgili olarak Cumhuriyet kapatılmış...
Olaydan sonra, arkadaşları Vehbi Ersu’yu hastaneye götürdüler. Doktor:
— Bir şeyi yok. Asabı çok bozulmuş! dedi.
Onu, biraz morali yerine gelsin diye İstanbul'a gönderdiler. Gün gün 27 Mayıs yaklaşıyordu. Vehbi Ersu, devrimin hazırlayıcılarındandı. 27 Mayıs’ta kurulan Milli Birlik Komitesi'nde yerini aldı.
Orhan Kabıbay, Muzaffer Yurdakuler’e bir gün demiş ki:
Muzaffer, sen tramplenden atlamak için bekleyen kişiyi arkadan iten kişiye benziyorsun!
İhtilalciler, ihtilali ne zaman yapacakları konusunu tartışıyorlarmış. Zamanın Başbakanı Adnan Menderes'in o sırada Atina'ya gitmesi sözkonusuymuş. Bazıları:
— Atina'ya gitsin, o zaman yaparız! diyorlarmış. Yurdakuler.
— Siz deli misiniz? demiş, adam Atina'ya gider, orada De Gaulle gibi bir hükümet kurar, başımıza iş çıkar. İhtilali o buradayken yapmalıyız.
Kabıbay, o nedenle Muzaffer Yurdakuler'e öyle dermiş...
Devrim bu, ihtilal bu. Kolay mı? Yine bir not: Sami Küçük bazı birlik komutanlarıyla konuşuyor, ihtilali çıtlatıyor. Birinin yanıtı şöyle:
— Vallahi, arkadaşlar diyorlar ki, “bizim çoluk çocuğumuz var!”
Yurdakuler köpürüyor:
— Onlarınki çoluk çocuk da, bizimki ot mu?
27 Mayısçıların çoğu anılarını yazmış değiller. Madanoğlu'nun anıları henüz 27 Mayıs'a gelmedi. Onu merakla bekliyorum.
27 Mayıs, demokrasi tarihimizin en önemli olaylarından biri...
Vehbi Ersu, Londra’da kalp ameliyatı olup döndükten sonra arkadaşları:
— Vehbi bak. ne olur sinirlenme, heyecanlanma! yüreğin dayanmaz sonra buna, diyorlardı.
Bir haksızlık gördü, duydu mu parlayıveriyordu. Başlarını koyarak, “devrim” yapmış insanların, haksızlıklara seyirci kalması olası değildir. Onlar acının büyüğünü yüreklerinde duyarlar. Canlarını da böyle verirler.
Bilmiyordum, Londra'ya ameliyat olmaya gittiğinde, ameliyat masraflarını karşılamak için evini satmış. Bu onurlu devrimciyi yüreğimden selamlamak istiyorum.
27 Mayısçılar bugün Maltepe Camii’sinde toplanacaklar. Yürekli dürüst bir devrimciyi, arkadaşlarını uğurlayacaklar. Ersu’yu sevenlere başsağlığı dilerim.