Bugün yılın son günü, geceyarısı yeni bir yıl başlıyor. Yeni yıl, okurlarımıza, okumayanlarımıza kutlu olsun!
İstanbul'da oturan Yaşar Akın, şu mektubu yollamış:
‘Sayın Mustafa Ekmekçi,
Ben, Konya Bozkır ilçesine bağlı Sorkun köyünde doğup şimdi ise İstanbul'da yaşamaktayım.
Size köyümüzde yaşanan iki olayı yazıyorum: Köyümüzde Ali isminde bir kişi, et gıdası alamadığından dolayı sürekli hasta bir vaziyette yaşarken bir gün köyümüzde bol olan 'domuz' avından eli dolu gelince, bu etten yemek zorunda kalır ve hastalığı gün geçtikçe düzelir. Bu olaydan sonra adamın ismi köylüler tarafından 'Gavur Ali' konur.
Bir diğer olay ise köye yakın olan 'Dere' kasabasında fırıncının birisi, fırınında domuz kızartınca bu olay duyulmuş ve kimse fırından ekmek almaz olmuş.
Ben on beş yıldır koyu bir Cumhuriyet okuru olarak sizin domuz eti konusundaki yazılarınızı zevkle okuyorum. Bu olayları yazarsanız, belki ileride tabular yıkılır, fakir olan köyümüz yeni gelir kaynağı edinmiş olur. Başarınızın devamını diler saygılar sunarım."
İzmir’den yazın adamı bilge dostum Zeki Büyüktanır, mektubunda "tutuculara", "bağnazlara" karşılık veriyor, şöyle diyor:
"İngiliz Papazı Malthus ne demiş? 'İnsanlar geometrik bir oranla (2.4.6.8,16...) tarımsal ürünler ise aritmetik bir oranla (1, 2. 3. 4, 5, 6...) artmak eğilimindedir...' Böyle olunca, tarımsal üretim, bu denli toprak ve doğa kıyıcılığı karşısında eksilmediğine sevinelim. Nüfusa gelince, artış evlere şenlik. Ülkemizin bir numaralı sorunu, nüfusu ulusal gelirin arkasına düşürmek. Bu nüfusu, yılda bir kez, o da nazla doğuran koyunla ya da bütün otlakları (1950'den beri) ödün yoluna tarlaya çevirip hayvancılığı öldürdükten sonra proteinsel beslenmeyi hangi kaynaktan yapacaksınız? İşte bunun yanıtı: Domuz etine yönelmek. Başımız kitaba bağlı. Kutsal kitap: 'Zorda kalırsanız yiyin' diyor. Biliyorsunuz, bu tehlikeli dediğimiz domuz eskiden sevdiğimiz bir hayvanmış. Eski Türklerin kullandığı takvim aylarından birinin adı ‘Tonguz’. Müslüman takviminde 'Ramazan' ayı gibi.
'Bakara' suresi ayet 173: ‘…Allah hayvanlardan yalnız öleni, kanı, domuz etini, Tanrı'nın adından başka bir adla kesileni haram kılmıştır.
Kim ki zorunluk ve yokluk nedeniyle istemeyerek ve haddini asmayarak bunları yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Hakteala, yargılayan, bağışlayandır.'
Bu ayetin ortaya koyduğu öğelerin tümü Musa'nın şeriatında da haramdır. İncillerde 'hınzır'a dair işaretler vardır. Yalvaç İsa'nın domuzu kötü gördüğü ve yemekten kaçındığı anlaşılıyor. İsa'nın da Musa şeriatından ayrıldığını gösteren bir şey yoktur.' ('Tanrı Buyruğu'. Ömer Hıza Doğru), sayfa 188)
Nahl Suresi ayet-115:Allah size ancak ölü etini, kanı, domuz etini. Allah'tan başkasının adıyla kesilen hayvanı haram etmiştir. Her kim istemeyerek haddi aşmayarak çaresiz kalırsa bunları yer. (Bunda günah yoktur) Hakteala yargılayıcıdır, bağışlayıcıdır..' Enam suresi ayet 146: ... Yahudi olanlara da tırnaklı (hayvanların) hepsini, sığır ve koyunların iç yağlarını haram kıldık. (1)
Yalnız bu (hayvanların) sırtlarına ve bağırsaklarına yapışan ya da kemiklerine karışan yağı (haram edilmedi). Biz onları yolsuzluklarından dolayı cezaya çarptırdık.'
İşte belgeler, kutsal kitapta... Bir de kitabın demediği konu var ki doğa düşmanı 'keçi'... iki bin yıl, içinde Ortadoğu'ya çöle çeviren düşünce yukarıdaki kutsal önerilerde saklı. Oysa biz, ağaç ve orman dostu olan domuzu sevmiyoruz. Keçi helal, domuz haram bu ne çelişki değil mi? Saygılarımla. ”
(1): Tevrat'tan: "... Ve Rab Musa’ya dedi ki: 'Beni İsrail'e söyle ki sığırın, ya koyunu, ya keçinin iç yağını hiç yemeyiniz' ". (Laviller 7:22-23, Ömer Rıza Doğrul. "Tann Buyruğu" sayfa 188)
Yılı bitirirken önce iğneyi kendime batırarak kimi yanlışlarımı düzeltmek istiyorum: 20 aralık pazar günü çıkan "Yücel Kahrından mı Öldü?" başlıklı yazının sonunda geçen Lütfi Duran adı, Lütfi Vural olacaktı. Sami Karaören uyardı, yanlışımı düzeltiyorum. 27 aralık pazar günü çıkan "Yanıtsız Kalan..." başlıklı yazının girişinde de SBF'de yapılan İnönü'yü anma toplantısında, "Yekta Güngör Özden de ıslıklanmış mı? Onu da tutucular ıslıklamıştır belki, ne bileyim" diye yazmıştım. Yekta Güngör Özden, telefonda: "Ben ıslıklanmadım, yuhalandım "dedi, "ama sonra, tanıtıldığımda çok alkış oldu, alkışları ben durdurdum" diye ekledi. Düzeltiyorum. Yanlışlarımı her zaman düzeltmek isterim; ozanın dediği gibi: 'Tövbe yarabbi hata rahına (yoluna) gittiklerime/ Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime..." Benim tövbem okurlara!
Yıl sona ererken "Zaman"daki Fehmi Korununda bir yanlışını düzelteyim: 23.12.1992 günlü Zaman’da, "Taha Kıvanç "takma adıyla yazdığı "izlenim" başlıklı yazısında Koru. Hasan Ali Yücel'in Atatürk'le arasında geçen "sıfır" öyküsünü. İnönü ile Yücel arasında geçmiş gibi gösteriyor. Fehmi Koru bilmiyorsa, doğrusunu öğrensin de yazsın. Kafadan atmasın! Basın o denli sahipsiz değildir, onu da bilsin!
31 Aralık 1992, Cumhuriyet