Köyde Behçet Ağa’nın karısını kaçırıp dağa kaldırmışlar. Üç gün sonra köye, evine dönen kadına Behçet Ağa sormuş:
Orada, seni kaçıranlar arasında, beni tanıyan oldu mu?
Oldu demiş kadın, "Biri sen Behçet Ağa’nın karısı mısın?" dedi
Behçet Ağa keyiflenmiş:
Ünün yaşasın Behçet Ağa! demiş.
* * *
Yayladağı’nın Hisarcık Köyünde, horozlar ötmediğinde tavuklar ötermiş! Yayladağı, Antakya’nın ilçesi. Tavuklar, kendi dillerince öterlermiş ya, horoz gibi ötenleri de çıkarmış. Sabahın köründe, "üürüüüüü" diye öten tavuk, Hisarcık’ta uğursuz sayılırmış. Hisarcıklılar, "Horoz değilsin, bir şey değilsin, ne ötüyorsun?" diye kızarlarmış. Horoz gibi öten tavuğu korkutarak, horoz gibi ötmesini önlerlermiş. Tavuğun horoz gibi ötmesinin bilimsel bir açıklaması var mı, yok mu, bunu bilim adamlarına bırakıyor arkadaşım, horoz gibi öten tavuğu nasıl korkuttuklarını anlatıyor, şöyle diyor:
Tavuğu korkutmak için, onu baş aşağı ayaklarından bacaya sallandırırız. Karanlıkta böyle, baş aşağı sallanan tavuk korkar, bacadan çıktıktan sonra da kapkara bir şey olur. Bir daha da horoz gibi ötmez! Bir gün, ninem horoz gibi öten bir tavuğu korkutma görevini bana verdi. Ayağına ip bağlayıp bacadan salladım tavuğu. Sonra ipi bıraktım. Aaaa! bir de ne görelim, tavuk aşağıdan çıkmadı. Herkes telaşlandı. Meğer, tavuk bacada bir yere takılıp kalmış. İyi mi?
Arkadaşımın, bu öykünün satır arasında ne demek istediğini anlamıştım. Hinthorozu Erdal Bey’in TV'deki konuşmasına değinmek istiyor.
Senin Hinthorozu beklendiği gibi ötmedi, ne haber? demeye getiriyordu. O ötmezse, tavuklar mı ötecekti?
Onun görüşüne katılmadığımı söyledim. Görüşünü sorduklarımın çoğu da, Erdal Bey’in konuşmasını içten, olumlu bulmuşlardı. TV'de, Can Okaner nedense, soruları kısa tutmuştu. Daha da sorsa, yanıtını alacaktı sanıyorum. Ama, yine belki kesik kesik, kısa kısa yanıtlar alacaktı.
Erdal Bey, Gümüşhacıköylü Selahattin buluşuyla, "Hinthorozu" adını alalıberi, çok büyük yanlış yapmadı özellikle, kavgada kaçmadı. Bu güz, ara seçimin yapılacağını sanıyor. Ara seçim yapılmazsa, anayasaya aykırı bir tutumun içine girilmiş olacağını düşünüyor iktidarı, yani Turgut Bey'i ara seçimi yapmaya zorlayacak bir yaptırım var mı? Turgut Bey, “İşimize geldiği zaman, ara seçimi yaparız, bu bizim hakkımız!" diyor Olmaz öyle şey! Seçim, demokrasinin bir ölçüsü, tartısıdır. Kantara çıkmak istemeyenlerin başlarına gelenlerle dolu Türk demokrasisinin kısa geçmişi. Bunların içinde yaşayanlar da var, isterse onlardan örnek alabilir ne bileyim?
Meclisin toplanıp, "ara seçim kararı" alabilmesi için, bir bu ay kaldı önümüzde. Bu ay içinde kararı aldı, aldı. Almazsa ara seçim geçmiş ola. Bundan şu sonuç da çıkıyor: Demek ki, Turgut Bey, Hinthorozu'ndan korkuyor! Korkunun ise, ecele yararı yok…
23 Haziran günlü "Günaydın da, bir manşet haber vardı. Müessese Müdürü Kemal Kınacı ile Genel Yayın Müdürü Rahmi Turan, Celal Bayar'a giderek konuşurlar. Celal Bayar, Türkiye için en büyük tehlikenin "komünizm" olduğunu yineleyerek şöyle der:
“…Buna kesin çözüm bulmanın yalnızca bir yolu vardır, o da tek kelimeyle imhadır. Bunların hepsinin imha edilmesi lazımdır…"
104 yaşındaki Celal Bayar'ın bu sözleri nasıl söylediğine şaşmadan önce, iki gazetecinin bu sözleri haber sayıp, nasıl kaleme alıp, yayımladıklarına şaştım. Basın Ahlak Yasası'nı canlandırmak isteyen arkadaşlarımızın kulakları çınlasın! Cinayet kışkırtıcılığı yapan böyle bir sözü nasıl haber niteliğinde görüp, yazabiliyorlar! Gazetecilik damarlarında bir şey kımıldamıyor mu?
Efendim, ben gazeteciyim! Ne bulursam yazarım…
Vah vah! Genç gazeteciler de, ustalarını örnek alıp, gazetecilik yapacaklar öyle mi? İki gazeteciyi de tanımam adlarını duyarım.
Son "Ankara Notları”nda, Nâzım Hikmet ile Yakup Kadri’nin serüvenlerini yazdım. Nâzım Hikmet yurt dışına gittikten, gitme zorunda bırakıldıktan sonra o zamanın iktidarınca “vatan haini" ilan edildi! Yakup Kadri, Nâzım’ı hiç de öyle görmedi Kendisini taşlayan en ağır şiiri yazmasına karşın, soranlara, "en güzel şiir" dedi. Nâzım, ölümünden bir yıl önce, 28.7.1962 de “Vatan Haini" şiirim yazdı Şiir, "ABECE" dergisinin temmuz sayısında da yayımlandı. Yanıbaşında "Vatana kimler ihanet eder" başlıklı. Hamdi Konur’un bir yazısı da var. Nâzım'ın dizeleri şöyle:
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ, ‘Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz' dedi Hikmet/’Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâla’/Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütün üstüne,/kapkara haykıran puntolarla./Bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyanson’un./66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan Amirali./Amerika bütçemize 120 milyon lira hibe etti. 120 milyon lira./’Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz' dedi Hikmet. /‘Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ'/ Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz/Ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim, vatan çiftliklerinizse,/Kasalarınızın ve çek defterlerinizi içindekilerse vatan./Vatan şose boylarında gebermekse açlıktan, /Vatan soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, /fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,/vatan tırnaklarıysa ağalarınızın/vatan, mızraklı ilmihalse, vatan polis copuysa,/ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/vatan Amerikan üsleri,/Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa ben vatan hainiyim. /Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla/Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Ankara’da Mi-Ge Sanat Galerisi, yaz dinlencesine girerken, bir kapanış kokteyli verdi. Kıştan kalan, betili-betisiz (figüratif-nonfigüratif) resimleri izledik. Betili-betisiz bir yazı yazmaya orada karar verdim. Cumartesi-pazar günleri, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi'nin Ankara'da 34. Büyük Kongresi vardı. Cumartesi sabahı onu izledim. Divan Başkanlığına Prof. Dr. Erdal Atabek seçildi. Başkan Yardımcısı Dr. Engin Tonguç’tu. Yazmanlıklara Metin Tamer (Adana) ile Bediye Gürkan(Muğla) getirildiler. Kongrenin en önemli olayıydı, Erdal Atabek'in Divan Başkanlığı’na gelişi. 46'ya karşı 51 oyla seçilmişti, ama giderek, ilgiyi arttırdı. Konuşması sırasında. ‘Ben kendi dönemimde, suç olabilecek, hekimleri küçük düşürecek hiçbir şey yapmadım" dedi "Olup bitenlerden dolayı kimseye kırgın değilim" diye konuştu. Erdal Atabek Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi eski Başkanıydı Prof. Nusret Fişek, yönetim kurulu ile birlikte oturuyordu. Kongreye Cumhurbaşkanı Evren’le birlikte pek çok kişiden başarı telgrafı gelmişti. En çok alkışlanan Ahmet Tahtakılıç'ın telgrafı oldu. Tahtakılıç, şöyle diyordu:
"Başarı dileklerimi sunarken, bir gerçeği açıklamayı görev saymaktayım. Bilindiği gibi, her alanda ve her meslek kuruluşu çalışmalarında düşünceye ve ileriye atılışa sınır ve yasak koymak siyasal atılımı, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi’nce var olan ağır cezalar arasında ölüm cezasının kaldırılması gereğini önerdiği için mahkemeye verilmiş bulunmaktadır. Halk böylesine girişimleri, ele güne karşı' diye kınar.
Ayrıca bu hukuk ve çağdışı davranış, tabiplik mesleğinin özüne ve insanlık felsefesine ters düşmesi bakımından öteki meslek sorunlarıyla birlikte büyük kongrece değerlendirilecektir kuşkusuz.
Kanımca haksızlıklara topluca karşı çıkılmayan ülkelerde bilim, meslek ve kişisel onurdan söz edilemeyeceğini, tabiplerden daha iyi bilen yoktur. Saygılarımla.”
Toplantıda önemli kararlar alındı. Hekimlerin, ölüm cezalarının yerine getirilmesi sırasında bulunmamaları","İşkencecilere yardım eden hekimlerin, onur kuruluna verilmesi”,“nükleer silahlarla savaşım konusunda Türkiye’de de şubeler açılması” bunlar arasındaydı.
*Betisiz: Nönfiguratif
1 Ağustos 1986, Cumhuriyet