Beş Gün İşkence, On Gün Tedavi...

L.D., bir de E.B. ile Cumhuriyet Bürosu’nda konuşuyoruz; sordum:
-Avrupalı hukukçular gelseler, “Biz bu hücreleri görmek istiyoruz!" deseler, 24 saat önceden haber de verseler, bir şey görebilirler mi? Yoksa...
L.D. — Uluslararası yasalara göre görebilirler, ama bir şey çıkmaz. Bir şey söyleyeyim, iki grup hücre var orada, ön tarafta bulunana tam olarak halıser sermişler; şöyle insan yatacak kadar halıser! Hatta bazılarına battaniye bile koymuşlar. Ama asıl o garajın yanındaki o uzun koridor hücrelerinde hiçbir malzeme yok! Çok soğuk, beton, ön tarafta gösteriş için... İnsan Hakları Komisyonu geldi diye yapmışlar, 'bakabilirler" diye. Bu hücrelere halıser sermişler, bir insanın yatacağı kadar yere. Hatta ana koridorlara halıser sermişler, kahverengi halıserler var!
Bir şey daha ekleyeceğim efendim, biz o olaylardan, yılbaşından sonra, işkenceler bitti; ama işkence yaptıktan sonra, bir de güzel yanları var, tedavi ediyorlar!
-Nasıl tedavi?
-Örneğin, ayakların şişinin inmesi için bol bol ayakta cimnastik yaptırıyorlar! "Birini bas, birini indir! Yerinde saaay!” gibi.
-Gözler bağlı mı?
-Gözler bağlı, duvara dönüksün, kimse kimseyi görmüyor! Sonra, şişlikler indi örneğin, ayaklarında delinmeler var, oraları kremlerle tedavi ediyorlar, krem sürüyorlar. Vücudunda iz varsa, örneğin, oraları kremle tedavi ediyorlar. Uzmanlaşmışlar bayağı, doktorlaşmışlar! O sıra, bize bir hürmet başladı, bir ilgi, bir ilgi! Tabii, dışarıdan da kamuoyu oluşmuş, biz bilmiyoruz içeriği. Haberler yazıldı gazetelerde filan. Hocamla (Erol Bey’le) bizi çıkarıyorlar yukarıya, "Çay için!” diyorlar. Hayret ediyorum, on gün sonra boğazımıza sıcak çay girecek. Arkasından diyor ki:
-Tabii, bir şişe rakı verecek hoca, dışarıda bana bu çayın karşılığında!
Diğer bir olay, bizi adli tıbba getirdiler, bırakmadan iki gün önce; adli tıbba geldik, bir doktor var, doktor benim hemşerimdir, doktora takılıyoruz, şaka yapıyoruz:
-Doktor bey, elektrikle suyu da tespit edebiliyor musunuz? Elektrik işkencesi yaptılar, su işkencesi yaptılar, bunları tespit edecek aletiniz var mı? Yok, diyor, gülüyor.
-Peki, ciğerler ne olacak peki? Bir yıl sonra, böbrekteki, ciğerdeki zedelenmeler çıkacak diyorlar, onlar söylüyorlar, "İki sene sonra alacaksınız!”
-Doktor ne diyor onlara?
-Doktor gülüyor, doktor sadece yüzünüzde şiş varsa, morarma varsa, orayı tedavi etmeye çalışıyor. İlaç veriyor, arkasından da "sağlam!” diyor.
E.B. — Adli tıptaki doktor, özellikle “Dışarıdan görülebilecek izler var mı? Bir iğne ucu kadar bile olsa, bana bir iz gösterin!” diyor. "Sizin iç organlarınız parçalanmış, elektrik verilmiş, basınçlı suyla işkence yapılmış, saatlerce soğukta bekletilmişsiniz, onu tespit olanağım yok benim! Eğer görülen şeyleriniz varsa, onu tespit edeyim!" diyor. İki arkadaşımız var, bir Recep, bir de Sami. Recep, DTCF öğrencisi, Sami Hukuk Fakültesi üçüncü sınıf, onlarda tespit edilmiş! Telaşa kapıldıklarını gördük. Hemen çocuğu aldılar, tekrar öbür tarafa. Sami'nin gözünün önünde morluk varmış, biz de gördük tabii o morluktan, onları gidermek için iki gün daha ilaç sürdüler, tedavi ettiler, morluk geçti gerçekten iki gün içerisinde, ilaç kullanıldıktan sonra. Recep'te, dört-beş tane yara izi tespit edilmiş, onları rapora geçti; adli tıp raporuna geçti! Sami'yi ikinci kez tekrar götürdüler, arkadaşın (Lütfü Demirkapı'nın) tarif ettiği, daha iyi bir hücreye aldılar; orada daha iyi besin vermişler onlara, ilaç sürmüşler ve geçti! Tekrar götürüp ikinci kez rapor aldılar "sağlam" diye!
Doktorlar, elektrik işkencesi olsun, daha başka işkenceleri ileri yöntemlerle saptayabilirler mi, bilmiyorum. Saptayabilirlerse, bunları anında tespit etmek mümkün. Bir de şurası çok önemli; biz, on beş gün kalıyoruz; her gün, soruşturmanın her aşamasında, savunmanlarımızın yanımızda olması, onların ve bizim istediğimiz zaman, gerek adli tıp gerekse diğer kurumlarca muayenemiz çok önemli. Diyelim ki soruşturmanın üçüncü günü, beşinci günü, sekizinci günü, onuncu günü gibi, periyodik zamanlarda, bizim istediğimiz, savunmanlarımızın istediği kanallardan muayene çok önemli. İlk beş gün işkenceyi yapıyor, istediği kadar, ondan sonraki on gün tedavi edip çıkarıyor dışarıya. Zaten istisnai bir durum olmamasına rağmen, 15 güne uzatıyor, DGM savcısı. Ben, ondan dolayı da ciddi kuşku duyuyorum, DGM savcısı ile siyasi polis işbirliği içinde çalışıyor! Ben, ciddi kuşku duyuyorum! Bunu belgelemem mümkün değil, ama polisin yaptığı işkencenin ortadan kaldırılması için bizi bir hafta hücrede bekletmesinin başka anlamı olamaz! İnanın, yılbaşından sonra, soruşturma adına hiçbir şey yapılmadı. Yalnız, bir iki arkadaşımıza sorgu yapıldı, diğer 20'nin üzerinde arkadaş, sadece hücrede bekletildik. En son benim ifadem alındı, düşünün, iki daktilo sayfalık ifade kaç saat sürer, iki saat diyelim; bir “tim" yapıyorsa bile, en az dört kişinin ifadesinin alınması gerekir. Bu insanlar, sabahtan akşama kadar, gece sabaha kadar çalışıyorlar. Benim ifadem, gece saat 02.30’da bitti!
-Kaçta başladı?
E.B — Sanıyorum, gece 12'ye geliyordu, 02.30'da bitti. Yani, ayın 4'ünde başladı, beşinde bitti. Daha da kısa sürebilir. Aslında o kadar sürdürmesi de gerekmiyor. İfademiz de bitti, cuma günü çıkarılabilecekken savcıya çıkarılmadık. Cumartesi, pazar bekletildik, aynı şekilde. Pazartesi günü gittik; üç gün daha bekletildik ifade bittikten sonra. Bunların amacı, işkence izlerinin kaybolmasını sağlamaktı anladığım kadarıyla. Hiçbir izahı olamaz başka...