Çorum’da 3 nisan akşamı ilkin "Laik Devlet ve Demokrasi" açıkoturumu yapıldı. Bunda, Ceyhun Mumcu, Doç. Ot. Atila Erdem, Cafer Özerkoç konuştular. Konuşmacılar arasında ben de vardım. Açış konuşmasını Semah Kültür Vakfı Genel Başkanı Lütfi Kaleli yaptı. Lütfi Kaleli, yeni çıkan “Alevi-Sünni İnancında, Mevlana-Yunus ve Hacıbektaş Gerçeği" adlı yapıtını imzaladı. Açıkoturum, Uğur Mumcu anısına düzenlenmişti. Konuşmalar boyunca, salondaki üç bini aşkın kalabalık:
Uğurlar ölmez! diye bağırdı.
Çorum Semah ekibi yanında, İstanbul'dan da Karacaahmet Semah Ekibi o günkü gösteriler için gelmişti. Sunuculuğu Semah Vakfı Çorum Şubesi Başkanı Savunman Sadık Eral yapmaktaydı. Cumhuriyette yazılan çıkıyordu. Ankara Radyosu'ndan İhsan Menteş saz, Erkan Altun bağlama çalıyorlardı. Yine Ankara Radyosu‘ndan Gülşen Altun söylediği şarkılarla dinleyicileri coşturdu. Gülşen, “İnsanların karnı tok / Bir dünya istiyoruz" diyor, alkışlanıyordu. Semah ekibi, başlarken Hüseyin Çırakman'ın "Bugün bize hoşgeldiniz erenler’ini söyledi. Halk ozanı Çırakman'ın "Çorumlu Halk Ozanları" adlı bir yapıtı da var. Arif Sağ, gecenin ünlüleri arasındaydı...
Orhan Apaydın, bana "Çorumlu" derdi. Eşi Gürsel Apaydın da onun bu deyişine güler de gülerdi. Hey gidi günler!
Tercüman yazarlarından Ergun Göze, bir yazımda kendisini küçük düşürdüğümü ileri sürerek mahkemeye vermişti. Belgeleri sunamadığımız, genç bayan savunmanımızın yeniliği, hukuk yargıcının da ivecenliği (!) yüzünden, hukuk davasını yitirmiş, para ödemeye hüküm giymiştik. Hukuk yargıcı, ceza davasını beklemeyi gerekli görmemiş, kararı bastırmıştı. Yargıtay bu kararı bozdu, ancak ödenecek parayı çok bulmuş da bozmuştu. Ceza davası ise sürüyordu. Duruşmadan bir gün önce, gece Orhan Apaydın'larda kalıyordum; eşi Gürsel Hanım’la ikisi, yargıca sunulacak belgeler üzerinde çalışıyorlar, ben de daktilomu yanımda götürdüğümden, kendime göre hazırlıklar yapıyordum. Orhan Apaydın:
Mustafacığım, sen yat! Boşuna uğraşma, davanın o bölümünde değiliz. Yargıç sana söz vermez. Biz delilleri sunacağız; sen savunmada söz alırsın! diyordu.
Olsun, diyordum, yargıç bana söz verir ne olur ne olmaz, hazırlığımı yapayım! Orhan Apaydın:
Yazık, uykusuz kalacaksın, bak biz çalışıyoruz, sen bari uyu!
Orhan Apaydın, başa çıkamadı! Ben de hazırlandım; duruşmaya gittik. Yargıç bir bayandı. Ergun Göze, duruşmaya gelmiş, ancak davacı yerine oturmamış, dinleyiciler arasında oturmayı yeğlemişti, "işte ben adamı böyle yaparım!" der gibi yukarıdan bakıyordu. Biz Orhan Apaydın'la yan yana oturuyorduk. Ergun Göze'nin savunmanı konuştu. O:
Efendim, Ekmekçi'nin yazdıkları doğru olabilir, önemli olan yazdıklarının doğru olup olmaması değil, müvekkilime hakaret etmesidir. Biz onun davacısıyız!
Savunmanım Orhan Apaydın, kendisine söz verilince ayağa kalktı ağır ağır, tane tane Ergün Göze'nin Diyanet Vakfı ile İslam Ansiklopedisi çıkarma konusundaki girişimlerine ilişkin belgeleri bir bir sıraladı. Bunlar, mahkemeye vereceğimiz belgelerin neler olduğuna ilişkin listeydi. Bayan yargıç Levent Ardahan, bana yöneldi:
Siz, dedi, Mustafa Ekmekçi, Ankara'dan geldiniz, sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ayağa kalkarken, Orhan Apaydın’a bir çimdik attım! Konuşmama:
Sayın yargıç, ben sizi tanımaya geldim. Beni de sizin tanımanızı istedim. Beni ya mahkum edeceksiniz ya da aklayacaksınız. Hakkımda karar verirken, benim kim olduğumu, nasıl bir yazar olduğumu tanımalısınız, diye başladım.
O konuşmamda, Ergun Göze'yi tanımladım. Kendisinin gazeteci olmadığını, basın kartı bulunmadığını anlattım. Gazetecileri sınıflandırdım, "naylon gazeteci" neye denir, biz gazetecilere düşen görev nedir, basın kendini nasıl denetleyecektir, onları söyledim.
Ergun Göze dinleyici yerinden, yargıca:
Yerime geçebilir miyim? Cevap vereceğim! dedi.
Bayan yargıç Levent Ardahan:
Hayır, karşılığını verdi, duruşmanın başında geçseydiniz! Bunun üzerine Ergun Göze, kendi kendine bir şeyler söyleyerek duruşma salonundan çıktı...
O duruşmadan sonra, dosya bilirkişiye gitmişti, onun yanıtı beklendi. Dava ile ilgili belgelerimizi sunduk. Orhan Apaydın, o duruşma sonunda çok keyifliydi:
Haydi seni yemeğe götüreyim! dedi. İşte o sırada söyledim o sözü:
Senin yaptığını Çorumlu yapmaz! dedim. Bu sözü hiç duymamıştı:
Ne dernek o?
Anlattım. Bu sözü işçi, şoför gibi roman kahramanları sık kullanırdı! Orhan Apaydın'ın bu çok hoşuna gitti, o günden sonra adım Apaydın'ların evinde “Çorumlu” kaldı. O davada aklandık. Yargıç Levent Ardahan kararında; "Mustafa Ekmekçi'nin yazılarında hakaret yoktur, ağır eleştiri vardır" diye yazdı.
Ceyhun Mumcu’yla ikimiz Çorum’dan otobüse binip ayrıldık. Biz ayrıldıktan sonra, semah yöneticileri, konuşmalarımızı banttan bir kez daha dinleyip, boğma rakı içmişler!
13 Nisan 1993, Cumhuriyet