Bekle, gör...

Ankara'yı bayağı özlemişim; hoş, gittiğim yerlerde bir bakıma Ankara'yı da sırtımda taşıdım sayılır ya...
Karşılaştıklarım, soruyorlardı:
Siz bilirsiniz, Ankara'da ne oluyor? SODEP seçime girebilecek mi?
Size bir fıkra anlatayım mı?
Hafiften bozuluyorlardı:
Anlat bakalım;
Çocuk babasına, "baba cennetliksin;" demiş, babası karşılık vermiş: "hiç ummam oğlum, ama keşke"
Yani, bu fıkrayla ne demek istiyorsun?
Ankara'dan ayrılırken, durum olumlu görünmüyordu. Bu sanıyorum 25 temmuza dek sürdü. İki partinin dışında, çok partiyle seçime gitme sakıncalı görülmekteydi. Ama, her şey ağustosun ikinci yarısı içinde açıklık kazanabilir, belki o zaman bir şeyler söylenebilir...
Yani?
Bekle, gör!
Biri:
Umut yoksulun ekmeği, ye Memet ye; diyordu....
Halkçı Parti’yle, SODEP biri öbürünün-hangisi hangisininse kuması gibiydi. Kimi düşünürken, kiminin ağzı kulaklarındaydı.
Ankara’ya dönüşte, kafamı kurcalayan sorulara yanıtlar atadım durdum. Turgut Özal, Çankaya'lara niye gitmişti? Demeçlerinden, satır aralarında birşeyler okumaya çalışıyordum...
Turgut Sunalp, ilkeleri bir olanların birleşmelerinden söz ediyor, Özal bu görüşe karşı çıkıyordu, Özal, otuz kurucusu onaylanmış bir partinin başkanı olmanın rahatlığında mıydı?
MDP'ye geçmiş, örgütleme işleriyle uğraşan bir eski bakan:
Yahu, gazeteleri okumuyor musunuz? Parti kurmaya, seçime girmeye uğraşanların çoğu boşuna uğraşıyor:
Bir SODEP'li:
Umutta deneyimiz çok oldu; diyordu....
İzindeyken izledim; kamu görevlilerinin seçimlere gireceklerse, seçimlerin başlangıç tarihinden bir ay önceye, yani temmuza dek istifa etmeleri gerekiyordu. Konseyin kararıyla bu 1 ağustos'a dek uzatıldı.
Usuma, seçimlere katılacakları söylentileri dolaşan bazı bakanlar da geldi. Bildiğim kadarıyla, kabinede bazı kamu görevi süren, daha önceki görevlerinden izinli ayrılıp, çalışan bakanlar da vardı. Onların durumu ne olacaktı? 1 ağustosa dek, görevlerinden ayrılacaklar mıydı? örneğin, bir İlhan Öztrak, bir Mustafa Aysan, üniversiteden izinliydiler. Turhan Esener de öyle. İlhan Evliyaoğlu, kabineye girmeden önce nerdeydi acaba?
Ankara'daki Bayram Gazetesi'nde, daha önce Milliyet'te, Başbakanla birlikte birçok bakanın politikaya atılacağına iliş kin haberler çıkmıştı. Bunu, Gülgeç'le gittiğimizde Başbakan Ulusu'ya sorduk:
Astı yok! dediydi.
Peki, bir açıklama yapmayı düşünüyor musunuz?
Hangi birini açıklayalım? Yanıtını verdiydi...
Sonra, İlhan Öztrak'a sordum. O da "l-ıhh" dediydi.
Şimdi 1 ağustosun üstünden on üç gün geçti; memur bakanlar, daha önce çalıştıkları, izinli oldukları üniversitelerine gidip, gizlice "istifa mektubu" vermedilerse, seçimlere giremezler. Bu açık...
Başbakan Ulusu'nun da bir partiye girme eğiliminde olmadığını, Aziz Nesin'le birlikte gittiğimizde yaptığı konuşmadan sezinlemiştim.
İzne çıkmadan önce, birkaç kez, seçim yasasının getirdiği yeniliklere değinmiş, "çıngıldak kuramı"nı işlemeye çalışmıştım. Konunun daha sonra, "Nokta" dergisinde, bir de "Milliyet"te ele alındığını görünce sevindim. Seçim yasasının getirdiklerinin, seçmenlere bir iyice anlatılması gerekir...
Antalya'dan yazan Hüseyin Akşit, o yörelerde "tahterevalli" anlamına kullandığım "çıngıldak"a "çiğindirik" dendiğini bildiriyor mektubunda...
Türkiye 6 kasım'a doğru giderken, Ankara, haberlerin en civcivli günlerini yaşayacak izlenimime göre...