İzmir'den yazan Cumhuriyet okuru Necmiye Ergen’in mektubu geleli çok oldu. Bir yılı aştı. Her okur mektubu gibi, onu da sakladım... Şöyle diyordu 25.2.1993 günlü mektubunda Necmiye Ergen:
Sayın Mustafa Ekmekçi,
Bugün gazetemi okurken size artık yazmam gerektiğine karar verdim. Çünkü uzun zamandır size yazmak istiyor, sonra vazgeçiyordum. Zaman zaman Bülent Ecevit ve Deniz Baykal ile ilgili yazılarınız bana cesaret verdi.
Ben 1949 doğumlu emekli bankacı bir kadınım. Yani sade bir vatandaşım. Sade bir vatandaşım, ama siyasetle 1960’lardan beri ilgilenirim...
İyi bir vatandaş olmak için çalıştım, hâlâ da çalışıyorum.
Sayın Ekmekçi, sizler, yazın hayatının mutfağındaki kişiler, sunduğunuz ürünlerin elbet güzelliğini, inceliğini bilirsiniz, fakat onu okuyan tiryakilerin aldıkları tatları size söylerlerse bilirsiniz.
Hiç gazete okuyamadım dediğim günler, yine iki veya üç makale okumuşumdur. Eski gazetemi paket kâğıdı olarak kullanamam, bu çocukluğumdan beri gelen saygı...
Size bir anımı anlatmak istiyorum: Cumhuriyetin geçirdiği krizde, Hasan Cemal’e telefon etmiştim. Sekreteri niçin görüşmek istediğimi sormuştu. İsteğimi söyleyince bana ‘Alışırsınız merak etmeyin!' demişti. Ben de ‘Alışmayacağız ve alışmak istemiyoruz!’ demiştim. Sanırım bu ve buna benzer olayları siz de duymuşsunuzdur.
Sayın Ekmekçi, acaba bu son yıllarda, son zamanlarda alçakça planlanan suikastlarda, kendini sosyal demokrat sanan renksiz, kokusuz insan topluluklarının sorumluluğu yok mudur? Uğur Mumcu suikastıyla azıcık kendimizi bulmaya başladık. Ama yine de acaba sosyal demokrat olduklarını söyleyen, uzlaşmasız, sadece ‘Ben, ben, ben' diyen en ilkel egolarına yenilmiş liderler olmasın. Bu liderlerden en çok da Bülent Ecevit'e içerliyorum. Hatırlarım da, yıl 1973 ya da 1974 olmalı. İstanbul'da İstiklal Caddesi’nden bir geçişi vardır yanında eşi ile birlikte. Bilirsiniz o zamanlar karanfil atılmazdı, krapon kâğıtlarından şeritler atarak selamlamıştık Sayın Ecevit'i. Gözlerinde güzel bir ışık vardı, yüzü aydınlık, mavi gömleğiyle 'Karaoğlan; 'Ak günler’ diyordu, bizler de nasıl inanmıştık. Şimdi bakıyorum da kapkara, anlaşılmaz bir ifade var yüzünde. Tıpkı Deniz Baykal’ın yüzü gibi! O gözler, nasıl karanlık, bencillik saçan gözler ve bencilliğin yansıdığı yüzler.
Merak ediyorum Ekmekçi, kendilerini televizyon ekranında gördüklerinde, kendi halleri hoşlarına gidiyor mu acaba?
Bu sayın liderler, yine merak ediyorum, başlarını yastıklarına koyduklarında, vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında, uyumsuzlukları yüzünden solun parça parça olduğunu düşünüyorlar mı? Bunların arkasından gidenler, bırakın bunları artık.
Bütün sosyal demokratların tarihsel bir görevi var: Bu alacakaranlıktan çıkmak için kendini demokrat sayan, ilerici, Atatürkçü, bütün yurtseverlerin, bir kalkan gibi gericiliğin, karanlığın karşısına çıkmak görevi...
Sayın Ekmekçi, size içimi döktüm. Bunları yazmasam, görevimi yapmamıştık duygusuna kapılacaktım. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Okurun, bir çeşit özetim verdiğim mektubu, bir yıl sonra da nasıl güncelliğini koruyor. Sağ olsun, tüm okurlar gibi onun da Şeker Bayramı’nı gönülden kutluyorum.
Fıkrayı Tekin İleri Dikmen anlatmıştı. Bektaşiye demişler ki:
Baba erenler, ramazan geldi gitti, hiç oruç tutmadın!
O gider, gene gelir! demiş Bektaşi, ben gidersem gelmem!
Taşlama ustası Hasan Çelebi, seçimlere iki hafta kala şu taşlamayı yazdı:
Kötü kirlendi siyaset pazarı / Şöyle şaplaklanacak ense de yok. / Hepsi bir boyda ağırlıkta da bir / Haşlanıp taşlanacak kimse de yok.
'Konda' bir araştırma kuruluşu: başında Tarhan Erdem var, seçimlerle ilgili olarak ciddi araştırma yapıyor. Ona soruyorum:
Seçim olasılıkları nasıI? Sonuçlar belirleniyor mu?
İstanbul kıpır kıpır kaynıyor. SHP, ANAP, RP arasında. Üçü de birinci olabilir, ikinci ya da üçüncü olabilir. Biz, bir tane Milliyet’te yayımladık, SHP yüzde 28’le birinciydi. İzmir'de Yüksel Çakmur birinci, Sabah DYP’yi İzmir'de ikinci gösteriyor, sanmıyorum ikinci olsun. ANAP orada İkincidir. Birinci Yüksel Çakmur'dur. Bana göre, İstanbul üçü arasında değişebilir. Ankara'da SHP'li Korel Göymen birinci, ANAP ikinci.
İstanbul'da kararsızlar mı belirsiz?
Kararsızlar belli oldu da, arada iki puan filan olduğu için, iki puan hata payı var zaten, birinden iki puan alıp öbürüne kattığınız zaman, geçiyor öbürü.
Zülfü Livanelioğlu’nun (Zülfü nün soyadı Livaneli değil. Livanelioğlu’dur. kimse doğru yazmıyor!) Yüksel Çengel’le ilgili çıkışı. SHP çevrelerinde çok tuhaf karşılandı. Zülfü Livanelioğlu, SHP'nin adayıdır, Sabah gazetesinin değil. Sabah’ın yazarları Hasan Kaya Cemal, Güneri Cıvaoğlu, Mehmet Barlas bir olmuşlar. Livanelioğlu'nu "Sen aslansın!” diye gaza getirmeye çalışıyorlar. Böyle gazetecilik mi olur? Yazdıkları haberleri, Hürriyet’e, Milliyet’e de veriyorlar ki, kendileri ortada gözükmesinler diye. Bir daha yapmasınlar, pek belli oluyor!
Şaplak; Halk dilinde hafif tokat.