Bayramda...

Ali Yüce bayramı dün kutladı. “Halk Çağı” yapıtıyla, TDK ödülünü aldı, ne güzel! Tan dergisinin eylül sayısında, kulağım çınlamış. Ali Yüce “Batkın” şiirinin bir bölümünde, şöyle demiş.
“Ekmekçi yazdı mı bilmem / Manisa'da bir öğrenci / öz Türkçe konuştu diye / Sözcük başına bir tokat / Yemiş öğretmeninden / Bırak korkmayı Mıstık / Sen öğrenci değilsin…”
Kentten sıkılıyor Ali Yüce. Yine Tan’ın haziran sayısında çıktı “Gene mi Kent?” diyor, şöyle konuşuyor:
“Aaa! gene mi kenti / Uzaksınız komşular / Uzaksınız birbirinize / Aranızda bir tuğla var / Daha çok yaklaşmayan / Tuzaksınız birbirinize.
Büyük bir ilikte / Küçük bir düğmesiniz / Buyurun bu akşam da / Bizde oturalım desem / Aramızda bir tuğla var / İşitmezsiniz.
Aaa! gene mi sabah! / Haydi bakalım komşular / Basıyorum düğmenize / Koşmaya başlayın lütfen / Aranızda ayrılık var / Çarpmayın birbirinize
Tuzluçayır, Keçiören, Ayrancı / Ümitköy, Dikmen, Keklikpınarı / Aaa! gene mi kırmızı ışık; / Şoför bey inecek var / Trenlere öksürük şurubu / Uyku hapı otobüslere / Aaa! gene mi poliklinik / Doktor bey ölecek var.
Aaa! gene mi akşam! / Yatın bakalım komşular / Dönüyorsunuz evlerinize / Gerçek gerçeğesiniz gündüz / Gece uyuyun düş düşe / Korkarım üşürsünüz / Kalınca bir yalnızlık / Örtün üstünüze.
Aaa! gene mi masal / Büyük bir mağarada / Küçük bir devsiniz / Haydi gözünüz aydın / Bahar geldi desem / Sevinemezsiniz.
Aaa! gene mi beton; / Tanımadı beni sayın doğa / Aramızda tuz-ekmek var / Selam verdimdi almadı / Ağaçsız kuşlar havada / Yerde kuşsuz ağaçlar.”
Ümitköy'den kente indiğinde, arada bir Cumhuriyet’e uğrar. Çok da oturmaz:
— Yahu Ali Yüce, otur şurada işte. Nereye gideceksin?
— Sizin burada herkes çalışıyor; beş dakika konuşma olanağı yok. Şimdi ben Remzi İnanç’a giderim, onunla biraz konuşur Ümitköy'e dönerim.
Bazen pazardan aldıklarını, Remzi İnanç'ın kitabesine bırakır. Otobüs saatine dek dolaşır. Remzi İnanç’a şöyle demiş:
— Pazarcılar dövmesin diye, aldıklarımı seçmiyorum!
Bir akşam geç olmuştu; Ümitköy’e gidemedi, bizde kaldı. Sabah, çay içip çıkıyorduk. Kapının önünde Orhan Aldıkaçtı’yı almaya gelen araba bekliyordu. Aldıkaçtı’nın şoförü, “Cumhuriyet” okur. Gazeteyi açmış okuyordu. Şöyle yaklaşıp, gazeteye gözucuyla bakayım dedim. Şoför camı açtı, gazeteyi uzattı:
— Buyurun efendim bakın! dedi.
Birkaç dakika bakıp, verdim, şoför arkadaşa teşekkür ettim.
— Bizim okurlarımız, akrabadan yakındır! dedim. Ali Yüce, ilerde bekliyordu. Ona anlattım:
— Gazetesine baktığım arkadaş, Orhan Aldıkaçtı’nın şoförü.
— Aldıkaçtı burada mı oturuyor? diye sordu, şaşırmıştı. Yahu Ekmekçi, dedi. Komiser Columbo gibi adamsın! O da suçlunun arkasına düştüğünde, neler yapar? bir sigara tablasını evirir çevirir, “bizim hanım, bu sigara tablalarına bayılır.” der. Seninki de o hesap!
Ali Yüce'nin “Halk Çağı”, daha önce de Yeditepe ile Nevzat Üstün ödüllerini aldı. TDK ödülü üçüncüsü. Dördüncüyü de alır, hiç şaşmam!
Ali Yüce’yi, çocuk yazınında ödül alan Abdülkadir Budak'ı, incelemede Ayşegül Yüksel’i, TRT ödülünü alan Mahmut Alptekin'i gönülden kutlarım.
“Tercüman” yazarları, fırsat buldukça, TDK’nun ödüllerini dillerine dolarlar, bu ödülleri alanların yapıtlarından tümceler bulup çıkararak, kurumu yerin dibine batırmaya uğraşırlardı. Bu silah artık geri tepti. Bundan böyle de işlemeyecek.
Geçen bayramda, tutukevlerinde güzel bir uygulama olmuştu; içerdeki ana-babalar, çocuklarıyla yüz-yüze konuşabilmişler, çocuklarını kucaklayabilmişlerdi. Bu bayramda da, bu insancıl uygulamanın sürdürülmesini dilerim.
Niğde cezaevinde 12 Mart döneminden bari yatan, siyasal hükümlüler çeşitli cezaevlerine nakledilmişler. Bazıları, yeni yapılan cezaevlerine gönderilmişler. İçlerinde, genç yaşlarında girdikleri cezaevlerinde saçları ağaranlar, yaşamadan yaşlananlar var. Bunlara yaşamı sevdirmek, onları topluma yeniden kazanmak için, düşünme zamanı gelmiş olmalı. Böyle bayram dinlenceleri, tümümüzü soğukkanlılıkla düşünmeye götürebilecek günlerdir. Gençleri, insanları cezaevlerini doldurmuş toplumlar erinçli, gönül rahatı içinde, toplumlar sayılamazlar.
İsrail’in, Amerika'ya yaslanarak, Lübnan’da giriştiği soykırımı, insanlığa bayramlarını zehir edecek insanlık dışı davranışı kınayan birçok mektup, şiir geldi. Buca Bölge Cezaevinde yatan Nevzat Karataş, gönderdiği mektupta FKÖ temsilciliğine verilmek üzere, bir banka hesabı açılması isteğiyle bin lira yolladığını bildiriyor. Şöyle diyor:
“Soykırımın sorumlularım kınamakla yetinmekten öte, bir kampanya başlatarak, kardeş Filistin halkının yıllardır kanayan yaralarını sarmasına birazcık katkıda bulunmak en başta, bu davanın haklılığına inananların görevi olmalıdır.”
İnsanlıktan yana olanların, barıştan, özgürlükten yana olanların dayanışması, dünyada zulmü ortadan kaldırabilir...