Basını okur gözüyle görmeli...

Konya dönüşünde, Cihanbeyli'den geçerken, yol arkadaşlarıma:
Burada, etli ekmekçilik yapan bir eski öğretmen olacak, ona uğrayıp bir selam versek ne dersiniz? diye sordum.
Hay hay; uğrayalım yerini biliyorsan... dediler.
Yerini bilmiyordum. Ankara'da görüşmüştük. Yerinden alınıp, Hakkari’ye verilmiş, o da öğretmenlikten ayrılmak zorunda kalmıştı. Cihanbeyli’de etli-ekmekçiük yapıyordu; birçok öğretmenin, geçim sıkıntısı yüzünden, Ankara'da çiğköfte yapıp, akşamüstleri sattıklarını duyuyordum. Bazıları özel dersler vererek, bütçelerini denkleştirmeye çalışıyorlardı. Öğretmen, toplumda en yüksek ücreti alsa, buna kimsenin ses çıkarmayacağını biliyordum. Ama, neden horlanır, bunu da anlayamıyordum...
Etli-ekmekçi eski öğretmeni, bulmamız güç olmadı. Cihanbeyli çarşısında, sorduğumuz bir çırak, hemen gösterdi:
Camiyi geçtiniz mi, çukurda göreceksiniz. Hüseyin hoca, etli-ekmek yapar:
Dumanı üstünde bir etli-ekmek de, burnumuzda tütmeye başlamıştı doğrusu:
Çırağın tanımladığı gibi bulduk, “özlem” etli-ekmek, börek salonunu...
Tanıdığı gibi, yerinden fırlayıp koştu, iki arkadaş çalışıyorlardı...
Sizin karnınız açtır; dedi, beklerseniz etli-ekmek yaptıralım, yoksa saçta kavurma yapacağım...
Keçi eti mi?
Hayır, dana.
Saçta kavurma hazırlanırken konuşuyorduk. Hüseyin Bey'e para aldıramadık. Kötü bir şey önermişiz gibi, kıpkırmızı geçmişti...
Bir daha gelişinizde alırız, diyordu.
Kırk yıllık dostlar gibi ayrıldık. Bir olayı anlattıktan sonra Hüseyin Bey'den neden söz ettiğime geleceğim. Olay, emekti öğretmen Ali Rıza Bey'in başından geçmiş, geçtiğimiz yılların birinde, Ali Rıza Bey, emekli olduktan sonra, bir süre bir arkadaşıyla bakkallık yaptı. Sonra onu da bıraktı....
Aydın, uyanık bir arkadaş. Bir gün, bir arkadaşının evinde birkaç kadeh içki içtikten sonra, arabasına atlayıp evine gitmekte. Dikmen yakınında “Dört-Mevsim”tn önünden geçerken, görevli bir polis ekibiyle karşılaşır. Trafikçiler, başka arabaları da çevirmişler, içkili olanları bilirkişiye, oradan mahkemeye gönderiyorlar.
Ali Rıza Bey’den önce, bir yüklenicinin (müteahhidin) du- ruşması vardır. Yüklenicinin alkol derecesi, oldukça yüksek. Rıza Bey, sırasını beklemekte...
Duruşmadan çıkan yüklenici, Rıza Bey’e:
Ûçbin lirayla, yırttık; der.
Yüklenici, içkili araba kullanmaktan, ûçbin lira para cezasına çarptırılmıştır.
Sıra Ali Rıza Bey’e gelir. Yargıç, sorup dinledikten sonra, Rıza Bey’i beş bin lira para cezasına, bir ay da hapis cezasına çarptırır. Hapis cezasını da paraya çevirir, o da üç bin lira, toplam sekiz bin lira ceza.. Yargıç, şöyle der:
— Öğretmensin, araban var, emeklisin, içiyorsun!.
Etli-ekmekçi Hüseyin Eker’den neden söz ettiğime gelecektim; gazeteci, yazar olarak, toplumda gördüğümüz ilgiyi, sıcaklığı sözcüklerle anlatma olanağı yok. Basınına böyleslne saygılı birtoplumumuz var, basının güç koşullar içinde çalıştığını iyi bilir. Okurların gösterdikleri yakın ilgiye, çoğu zaman yeterince karşılık veremeyiz. Kırdıklarımız, küstürdüklerimiz olur. Kırılsa da, darılsa da, gazetecinin, yazarın kendisinden bir parça olduğunu düşünür...
Basın yasasında yapılan değişikliklere değineceğimi bir “Ankara Notları"nda yazmıştım. Tasarıyı, tasanyla ilgili İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin görüşlerini, tasanya İlişkin bazı eleştirileri okudum. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti, tasarının olumlu yanlarını da, belirtmiş. “Şurası iyi olmuş” demekten kaçınmamış. Ama, ağır hükümleri de eleştirmiş. Tasarıdaki hükümlerin bazıları, anayasada var; Anayasa hükümlerinin tasanya aktarılmış olmasına kimse bir şey diyemez. Ama, yayınlanmamış bir yazının suç sayılabilmesi konusuna da, pek kimsenin usunun ereceğini sanmıyorum.
Anlayabildiğim kadarıyla, tasarıyı hazırlayanlar, basını, basın özgürlüğünü geliştirmeyi düşünmemişler..
Nasıl kıskıvrak yakalarız da, yazdırmayız; diye düşünmüşler anladığım.
Gazeteciyi, yazarı, okur gözüyle görmemiş tasarıyı hazırlayanlar...
Bu bizim yasamız olacak. Bu uğraşta otuz-kırk yıldır dirsek çürütenlerimiz var; onlar çağrılıp, konuşulabilirdi...
Siz, basının gelişmesini istiyorsunuz; bize yardımcı olun! denebilirdi.
Ama, biz sizin hapis cezalarınızı, para cezalarınızı artırıyoruz; sizin hapislerde çürümenizi istiyoruz, neden size soralım? diye düşündülerse o başka...
Basının tümü, “korsan basın” olarak düşünülebilir mi?
Basını, bir de okur gözüyle görmeli, tasarı o zaman baştan ayağa değişecektir...