Basın Danışmanlıkları...

27 Mayıs Devriminden az sonraydı: Öncü Gazetesinden, Milliyet Gazetesine yeni geçmiştim. Bir gün Milli Birlik Komitesi’nden arandığımı söylediler. Üyelerden Suphi Gürsoytrak, odasında bekliyordu. Komite de, şimdiki Meclis binasına taşınmıştı...
Gittim. Gürsoytrak şöyle dedi:
— Biz, Bakanlıklarda basın büroları kurmak istiyoruz. Bunu da bir gazeteci başlatıp, bize yardımcı olabilir. Bize yardım eder misiniz?
Öneri ilginç gelmişti; adımı kim vermişti, hâlâ bilmiyorum...
— Hay hay! dedim, ancak böyle bir çalışmayı yapmak için gazeteden izin almam gerekir...
— Olur. Gazeteyle konuş, bize de sonucu bildir.
Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi'yi aradım:
— Abdi Bey, böyle böyle... Milli Birlik Komitesi, böyle bir çalışma yapmamı istiyor. Bakanlıklara basın bürosu kurma çalışmaları yapacağım. Ne dersiniz?
— Güzel bir şey, dedi Abdi İpekçi, bize, basına büyük yardımı olur. Sen ücretli izinlisin gazeteden, istediğin gibi yardımcı ol...
Suphi Gürsoytrak’ı aradım. Sonucu bildirdim...
— Biz, Maliye Bakanlığını öncelikle örgütlemek istiyoruz. İşe oradan başlayın. Orası bitince, öbür bakanlıklara geçersiniz... dedi.
Maliye Bakanlığı'nda kolları sıvayıp çalışmaya başladım. Maliye Bakanı o zaman, Kemal Kurdaş...
Kurdaş’la konuştum, basın bürosunun nasıl kurulabileceği yolunda düşüncelerimi söyledim. Yetişecek elemanları Maliye Bakanlığı kadrosu içinden seçecektim. Birkaç arkadaşla işe başladık. Öncelikle, gazetelerin, ajansların adresleri, telefonları, çalışanları saptanacaktı. Basına, radyo'ya verilecek haberler hazırlanacak, her an en küçük bir engel olmaksızın Bakanla, ya da yetkiliyle görüşülebilecekti. Basın işlerine bakan, Bakanlığın sözcüsü durumunda olacaktı. O, gazetecilerin sorularını alacak, zaman yitirmeden Bakanla görüşerek bakanlık sözcüsü olarak yanıtlar verebilecekti. Haberler gazetelere ayırım gözetmeden aktarılacaktı. Gazetelerin, gazetecilerin “özel” sorularına, ayrı yanıt verilecekti. Gazeteciliğin kurallarına kesinlikle uyulacaktı...
Harıl harıl çalışıyorduk; bazıları bakanlıkta azıcık, tetikte mi duruyordu ne?
— İhtilalcilerin adamı galiba, diyorlardı. Baksana oradan gelmiş!
Yaşlı bir Tetkik Kurulu Başkanı vardı. Her sabah, odasına gitmeden uğrar:
— Bir kahvenizi içebilir miyim? derdi.
— Hay hay! Buyurun...
Tetkik Kurulu Başkanı ne tatlı adamdı!
Ay sonu geldi; bir gün Özel Kalem Müdürü şöyle dedi:
— Mustafa Bey, Muhasebe Müdürü soruyor, bordroya sizi de katmışlar, ancak aylığınız ne olacak? Bunu bilememişler...
— Ben gazeteden aylığımı alıyorum. Buradan para alamam. Gazeteden izinliyim!
— Ama, nasıl olur? Burada çalışıyorsunuz...
— O başka, ben ücretsiz yardımcı oluyorum...
Bazı gazetelerde de dedikodu sütunlarında haberler çıkmaya başladı:
— Milliyet’in muhabiri. Maliye Bakanlığı'n da cirit atıyor!
Cirit-mirit atmıyordum: Basın Bürosu kuruyordum. Gazete‘de de arkadaşlarım:
— Yahu, sen hiç haber getirmiyorsun! diye takılıyorlardı. Ne anladık, senin orada çalışmandan!
Bir gün, Komitede Suphi Bey'i aradım, yoktu. Çıkan üyelerden biri
— Sizi kim görevlendirdi orada? diye sordu. Canım sıkıldı. Demek, benim orada aylardır çalışmamdan pek kimsenin haberi yoktu!
Bakana “Allahaısmarladık.” deyip, gazeteye döndüm...
Sonra sonra Bakanlıkların tümünde basın büroları, basın danışmanlıkları kuruldu. Gözledim, pek azı tasarladığım biçimdeydi. Oradaki gazeteciler, birer bürokrat gibi görülüyorlar; gazetelere “geldi-gitti” bülteni vermekten ileri pek gitmiyorlardı. Öteden beri, bir Dışişlerinde “sözcü” gibi çalışıyordu. Ötekiler, ı-ıhh...
Başbakan Sayın Ulusu'nun, basına doğru haberler verilmesi, basının haberlerle beslenmesi yolunda birçok genelgesi yayımlandı. Aynı konuda yayımlanmış genelge sayısı 10'u bulur. Böyle giderse yüzü de bulur. Basın Bürolarına, Basın Danışmanlıklarına verilecek önem, basına verilen önemin ölçüsü sayılır. Büroların çoğunda, bir danışman, bir masa bir telefon var. Buralar, Basın-Yayın Yüksek Okullarını bitirmiş, genç elemanlarla genişletilebilir. Basınla ilişki kurulduğu ölçüde, kamuoyu ile ilişki kurulmuş olur...