Abdi İpekçi’yi, karşılaşmam Milliyet’e girdikten oldukça sonra oldu. Abdi İpekçi'nin İstanbul'a beklediğini söylüyorlardı, bense oyalıyor, bir türlü görünmek istemiyordum. 1961’in Nisanında Yassıada'ya gittiğimde, Milliyet'ten Vasfiye Özkoçak:
Abdi İpekçi seni arıyor, gelsin kendisiyle bir konuşmak istiyorum, diyor. Duruşmadan sonra gidelim...
Hay Allah, nasıl atlatsam acaba? Vasfıye Özkoçak'a:
Hemen Ankara'ya dönmem gerekiyor, dedim. Döndüm de. Meğer Abdı İpekçi Milliyet'e yeni giren bir muhabiri, okurlarına tanıtmak istermiş. "Şöyle aslan bir muhabir aldık, şöyle haberler vereceğiz. " filan. Sıkılganlığım yüzünden. Milliyet okurlarına tanıtılmayan tek kişi bendim herhalde! Abdi İpekçi daha sonra direnmedi artık. Sen de tanıtılmaktan kurtulmuş oldum!..
“Milliyet’ten Mektup" köşesini her okuduğumda, o geçmiş günler gelir usuma, içimden gülümserim. Milliyet’e girerken, Abdı İpekçi'nin değil, İlhami Soysal’ın etkisi olmuştu. Hatta, belki, Abdi İpekçi karşı bile çıkmıştı. Bir dolu tanınmış, canavar gibi gazeteci varken, Mustafa Ekmekçi nereden çıkmıştı? İlhami, Ankara Temsilcisiydi:
İlle de Ekmekçi olacak, demiş olmalıydı.
Öncü’deydim o yıllar: geniş muhabir takımıyla Öncü, basına duman attırıyordu. Metin Toker, bir gün Akis’te, "Ama ne kadro!" diye yazmıştı. Öncü’den Milliyet'e yüz lira farkla geçtim. Parada, pulda gözümüz yoktu. Ankara'da o yıllar Mete Akyol, Orhan Tokatlı, Rafet Genç var, daha var... Istanbul’da, Hasan Yılmazer, Ali Gevgili, Hasan Pulur, Dinçer Güner yazı işlerinde. Seracettin Zıddıoğlu gece çalışanlardan. Halit Çapın, iyi bir röportajcı. Turhan Bedri çizerleri. Gazetede adı “deli”ye çıkmış. Turhan Aytul iyi gazeteci. Ömer Sami Coşar, daha kimler?
Yazarlarıyla pek bir ilgimiz yok, onların işi ayrı. Çetin Altan, gece nöbetlerimde kaçıncı kez yazısını inceliyor. Abdi İpekçi’den gelen bilmem kaçıncı not:
Çetin, yeni bir yazı yazabilir mi? diye.
Yazı sakıncalı bulunmuş belli. Çetin Altan, yeniden daktilonun başına geçer.
‘Durum" sütununu hazırlarken, kesinlikle konuyu bilen, araştıracak olan hangimizse bilgi toplar. Karşısı ne diyor, bir de ona sormalı. Bir gün, diyelim, Süleyman Demirel’le ilgili bir haber yazmışız. ipekçi:
Süleyman Bey’e de bir sordunuz mu, ne diyor7
Sormadık Abdi Bey. Sorsak ne diyecek? "Böyle bir şey yok" diyecek .
Canım, siz sorun. O söyleyeceğini söylesin...
Haydiii, yeni baştan bir uğraşma, arayıp sormaya çalışma; yerinde bulamama...
Hazırlanan haber, ertesi güne kalmıştır bile. Her şeyde o denli titiz miydi? Bir gün, Ankara'ya gelmiş. AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala’yla görüşmek istemiş. Gümüşpala görüşmek istememişti. AP’ye baktığım, sık sık karşılaştığımdan mı ne Paşa'yla aram iyiydi. İzzet Sedes:
Ekmekçi. Gumüşpala Abdi’yi kabul etmiyor! Bir konuş seni sever! dedi
Telefonla aradım, evinde sayrılı yatıyordu. Konuyu anlattım:
Böyle böyle Paşam. Abdi İpekçi geldi, o gazetenin Genel Yayın Yönetmeni. Görüşmek istememişsiniz...
Görüşmem Ekmekçi, çünkü doğru yazmıyorlar. Kimseyle görüşmem!
Ama Paşam, Abdi İpekçi başkadır, bir görüşün hele...
Peki, dedi Gümüşpala. Birlikte gittik evine. Abdi İpekçi sorular sordu, o yanıtladı. Ben odanın içinde dolanıyor, görüşmenin bitmesini bekliyordum. Sorulardan biri aşağı yukarı şöyleydi:
Efendim, sizin partinizde gericiler var, diyorlar. Doğru mudur, ne kadardır?
Abdi Bey dedi Gümüşpala. Meclis’te üç-beş gerici var diye koca partiye gerici damgası vurmak yanlıştır... filan.
Konuşma bitti, döndük. Ertesi gün Milliyet’te bir başlık: AP'de şu kadar yüz bin gerici var, biçiminde... Gazete çıktığı gün Gümüşpala telefon etti:
Ben sana demedim mi Ekmekçi, bunlar doğru yazmaz! diye. Bak, gazetede neler var?
Sonra Abdi İpekçi'ye sordum:
Abdi Bey, Gümüşpala öyle bir şey demedi, neden öyle yazdınız?
Kızdım, dedi Abdi İpekçi, benimle görüşmek istemeyişine kızdım!
Abdi İpekçi’de insandı. Onun da duyguları, öfkeleri vardı. Gümüşpala'nın kendisiyle önce görüşmek istemeyişi ağrına gitmişti. Abdi İpekçi’den hep dostluk, ilgi gördüm. Hep güven duydu...
Yazdıkları çok yanlış şeyler de değildi. Yıllar sonra, gericilerin nasıl gemi azıya aldıklarını görecektik. O, 1 Şubat 1979 günü, faşist gericilerin kurşunlarıyla öldürüldü. Haberi Cüneyt Arcayürek’ten almıştım. Kapı karşı komşuyduk Cüneyt'le. Tutucu gazeteler, Abdi İpekçı'yi solcuların öldürttüklerini yazıyorlardı. Biri, “Abdi İpekçi’yi öldüren sol kurşun'' diye yazdı. Yalan yazdığını biliyordu, bile bile yazıyordu. Bir başkası, aylarca 'Abdi hak-tu' diye iğnelediği Abdi İpekçi için timsah gözyaşları döküyordu! 5 Şubat 1979 günü çıkan "Abdi İpekçi’yi kimler öldürttü?” başlıklı “Ankara Notları”na, orada adları geçenlerden tek sözcükle karşılık gelmedi. Bir yandan timsah gözyaşları dökerken, bir yandan içten içe seviniyorlardı, bir aydın eksildi diye.
Abdi İpekçi son dönemlerini Türk-Yunan dostluğu için harcadı. Bunda büyük başarı sağlayacağına inanıyordu. "Barış yılı”nda Abdi İpekçi, unutulmamalıdır. İnanıyorum ki, ölenler barıştan yana kişilerdi...
Geçenlerde, adını anmak istemediğim bir gazetede, yine adını anmak istemediğim bir yazar bakın neler yazabiliyordu:
“...Babıali yokuşuna, ansızın paçama saldırdığı zamanlarda, kaygılı Türk gençleri, koşar, kulağından tutup öteye fırlatır, gelip saygıyla koluma girer:
Üzüldünüz mü efendim? Siz sakın aldırmayın, o ne olsa bir ittir. Fakat tehlikeli olmaya başladı, adam içinde dolaşması caiz değil. İzin verirseniz kuduzcuya teslim edelim bunu!
Olmaz olmaz! Derim. Evet hayasızdır, saldırgandır. Hatta beni parçalamaya bile kalkışır, ama korkmayın dişleri kesmez! Çünkü itliği bile kalmamış bir yaratıktır...
Nitekim gençler dediğimi yapıp önüne bir kemik etince, bu tuhaf it. ardı yerme kalası uzenne oturup şaklabanlıklar yapmaya yalanmaya başlar Fakat gençlerden dr feryat duyarım
Aman hocam, bu itin her tarafı pislik içinde! Üstelik de yıllanmış şarap kokuyor. Hangi namussuzlar ne yaparlar buna!..”
Böyle sürüp gidiyor. Demek bazı Türk gençleri(!) buna soruyorlar, “Ne yapalım?” diye. Bu ‘temizleyin!" dese temizleyecekler! Bir yazıyla kendini bu denli ele verenini gördünüz mü? Kötü sözün sahibinin olduğunu bilmezden gelse bile, kimi gençleri kışkırttığını saklayamaz duruma gelmiş.
Bunları okuyunca Abdi İpekçi’ye, kırşkırtma sonucu öldürülenlerin tümüne öyle bir yandım ki...
1 Şubat 1986, Cumhuriyet