Reha İsvan'ın babası Kemal Doğan, Mustafa Kemal'le 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkanlardandı. O zaman binbaşıydı. Mustafa Kemal, İstanbul’dan yola çıkarken, güvendiği arkadaşlarını da yanına alır. Binbaşı Kemal Bey'i, İsmet Bey (İnönü) önerir. Binbaşı Kemal Bey, Sivas Kongresi'ne değin Mustafa Kemal'in “karargâhında" yanı başındadır. Erzurum Kongresi'nin ilk çalışmaları için, İbrahim Tali Bey’le (Öngören) birlikte görevlendirilir. Sivas Kongresi sırasında, Harput valisi Ali Galipt’in oyunlarını bozan kişidir Kemal Bey. Yunus Nadi de, Kemal Doğan'la bu sıralarda tanışır..
Mustafa Kemal, ordudan ayrılmak zorunda kalıp, sivil olduğunda, başlıca sorun ne olur dersiniz? Sivil giysi! Mustafa Kemal'in sivil giysisi yoktur. Eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu’nun, vali olarak törenlerde giydiği, altta çizgili pantolon “jakey-atay" dedikleri bir takım giysisi var, onu giyer. Ancak, Mazhar Müfit göbekli olduğu için, Mustafa Kemal giysinin içinde neredeyse yiter. Erzurum, Sivas Kongresi fotoğraflarında Mustafa Kemal, bu giysinin içindedir. Bunu Leman Karaosmanoğlu anlatmıştı, o da Yakup Kadri Bey'den dinlemiş. Biz, Reha İsvan'ın babası Kemal Doğan'ın serüvenlerine gelelim..
Çok kimse bilmez, doğrusu Reha İsvan'ın 12 Eylül sonrası serüvenleri olmasa, ben de bilmeyecektim Kemal Doğan Paşa'nın yaptıklarını.
Köy Enstitülü öğretmen Mustafa Onar, Kemal Doğan’la ilgili bir kitap yazdı, kitabın adı: "Kurtuluş Savaşı'nda Haçın Gâvuru". Adana yöresinde Fransızlarla, Ermeni çeteleriyle savaşları anlatan bir yapıt. "Haçın", şimdiki Saimbeyli ilçesinin bulunduğu yerin eski adı. Mustafa Onar, yapıtında şunları yazar:
"..Mustafa Kemal, Topçu Binbaşı Kemal Bey'i, 1 Kasım 1919 günü Kilikya Ulusal Kuvvetleri Komutanlığına atadı. Atama işlemi, Adana dolaylarının Mondros sonrası gelişmelere karşı tepkisinin, eski deyişle ‘resmen tescili' oldu. Binbaşı Kemal Bey herhangi bir askeri birliğin komutanı olmayacaktı. Halktan toplanan çetelerin komutanı olacaktı. Mondros sonrası yurda giren sömürgecilerle işbirlikçilerine, onlarla birlikte karşı koyacaktı. Kemal Bey, çetelerle bu denli önemli işin başarılacağını hiç kestiremiyordu. Disiplinsizliği, yağmacılığı sevmezdi. Sorumsuz olan çetelerle ağır sorumluluk isteyen bir işin başaracağından umutsuzdu. Ama, Komutan'ının buyruğuna karşı olmadı. Karşıt görüşlerini söyleyemeden atanışının ertesi günü, 2 Kasım 1919'da Kilikya yolculuğuna koyuldu. Eşliğinde, yardımcısı Piyade Yüzbaşı Osman Bey de vardı. O da Kemal Bey gibi Üsküp doğumluydu. 1886 yılında doğmuş, 1906 yılında Harp Okulu'ndan üsteğmen olarak çıkmıştı. Savaşlara katılmış, Mustafa Kemal Anadolu yolculuğundayken, Amasya’da arkasından yetişmiş, Erzurum-Sıvas kongrelerinde yararlı çalışmalar yapmış, Kurtuluş Savaşı'na katılmış, bozulan Yunan kuvvetlerini izleyerek İzmir'de denize dökenlerden olmuştur.
Mustafa Kemal, Kilikya Ulusal Kuvvetler Komutanlığına atadığı Topçu Binbaşı Kemal Bey’e (Kozanoğlu Doğan), Yardımcısı Piyade Yüzbaşı Osman Bey’e de (Aydınoğlu Tufan) adını koydu. Bu adlarla gönderdi. Görev yerlerinde hem Kozanoğlu soyu, hem de Aydınoğlu aşireti vardı. Görev yerlerine giderken izleyeceği yollar, uğrayacağı yerler, ilişki kuracağı kimseler belirlendi. Kayseri'ye uğranacak, Nuh Naci (Yazgan) Bey’le ilişki kurulacaktı. Develi'de durulacak, Niğde'den silah cephane benzeri savaş gereçleri sağlanacak, Kilikya'ya gönderilecek, halk örgütlenecekti.."
Mustafa Kemal, Kemal Doğan Bey'in uğrayacağı yerlere "gizli" yazılar yazar, kendisine yardımcı olunmasını ister.
Kilikya yöresindeki korkunç, çileli savaşın öyküsü, Mustafa Onar’ın yapıtında ayrıntılarıyla anlatılır. Kitabın, okurken güldüğüm yerleri de oldu. Kilikya'da savaşlar sürerken, Mustafa Kemal Ankara'dadır. Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Bütün cepheler gibi, Kilikya cephesini, burada olup bitenleri de yakından izler. Cephe Komutanı Kemal Doğan Bey’le ilgili yakınmalar da vardı. Kemal Doğan için, "Bunu buradan alın!" demeye gelir yakınmalar. Yakınmacılar, Ankara’ya dek giderler. Gidişlerini, gidenlerden biri şöyle anlatır:
“Eski Büyük Millet Meclisi'nin, giriş kapısının sağ tarafında bulunan küçük odada Paşa bizi kabul etti. Paşa sakin fakat zeki ve parlak gözleriyle her üçümüzü de tetkik ediyordu. Sonra bir aralık, buyrun, diyerek bizi dinlemeye hazır olduğunu söylemek istedi. Heyetin sözcüsü olarak ben konuşmaya başladım. Doğan Bey'in geçimsizliğini, düştüğü hataları anlatmak istedim. Fakat Paşa benim bu türlü konuşmamdan memmun olmadı. Eli ile işaret ederek bana şu soruyu sordu:
Askerlik rütbeniz nedir?
İhtiyat zabiti mülazımı evvel Paşam.
Bunun üzerine önündeki masanın çekmecesinden çıkardığı kağıdı göstererek:
Bakınız, bu raporda Kilikya Kuvayi Milliye Kumandanı Binbaşı Kemal Bey başka türlü anlatıyor, dedi. Sonra elini Dr. Osman Bey’e uzatarak:
Siz herhalde doktorsunuz değil mi?
Evet Paşam, Operatör Doktor Binbaşı Osman.
O halde doktor, şu nabzımı yokla, acaba ateşli miyim, hastalığım var mı, bakınız, dedi.
Doktor hemen Paşanın nabzını eline aldı, dinledi, saydı, sonra:
Paşam maşallah çok iyi, hiçbir şeyiniz yok, dedi.
Paşa, Hoca Abdullah Efendiye hitaben:
Siz de galiba hocasınız, dua ediniz de bu işler düzelsin, dediler, ayağa kalkarak konuşmasının son bulduğunu anlatmak istediler ve biz Paşanın huzurundan eli boş olarak, hiçbir şey yapamadan, hatta konuşamadan ayrıldık..."
Mustafa Kemal, çok güvendiği Kemal Doğan Bey'den yakınmaya gelen doktora, "Sen doktorluğunla uğraş, bu işlere karışma" demek ister, hocaya da öyle.
Doğan Bey’i Ermeniler, bir baskında yaralarlar. Kemal Doğan, belindeki tabancasıyla savaşır. Kendi olanaklarıyla yarasını sarar. Yaralarının ağır olduğu anlaşılır, sayrılarevine kaldırılır. İyileşir iyileşmez yine cephededir. Tutsak olan Ermenilere, insanca davranılması buyruğunu verir. Tutsak olan bir Ermeni çetebaşını Kemal Doğan Bey'e getirirler. Çetebaşı kendini, Kemal Doğan'ın ayaklarına atar. Kemal Doğan, kalkmasını söyler. Savaşta tutsağa eziyet etmek yoktur. Ermeni çetebaşına tabancasını geri vermek ister. Ermeni çetecisi, tabancasını yeniden uzatır:
Beni siz vurun, (yanındakileri göstererek) bunlara bırakmayın.. der.
Haçın (Saimbeyli) kurtarılır. Kemal Doğan Bey, Ermeni rahibelere bir şey olmaması için, her şeyi yapar. Bu son anlattıklarım, Mustafa Onar'ın yapıtında da yok. Yaşayanlardan geniş bilgiler alınarak, yapıt geliştirilebilir, gerçekler sergilenebilir.
Reha İsvan'ın serüvenlerini anlatan, Zeynep Oral’ın "Bir Ses”ini okurken, düşünüyordum. Babayı mı, kızını mı yazmalı diye. Reha İsvan da, Ahmet İsvan da Kemal Doğan için çok şey söylemiyorlardı. Kemal Doğan Paşa, Kurtuluş Savaşı’nı anlatırken, onlara çok bir şey söylememiş, "Canım, işte, görev yaptık, o kadar" demekle yetinmişti. Konuşmayı seven biri de değil besbelli. Ama, barıştan yana olduğu kesin. Reha İsvan barışçılığı babasından almış olmalı. "Bir Ses"i imzalarken şöyle demiş:
"Sayın Mustafa Ekmekçi'ye,
Seslerin daha yaygın yankılanmasına katkısı için teşekkürler ve yürekten duygularla"
* * *
"Barış Derneği Davası"nın sanıklarından İsmail Hakkı Öztorun öldü. Orhan Apaydından sonra, bu ikinci ölüm olayı. Bu ölümlerde, tutukevlerinin bıraktığı izler yok mudur? İsmail Hakkı Öztorun, 12 Eylül gecesi alındı. Dil Okulu'nda, Ankara'da 1 ay kaldı. Sonra, Barış Derneği Davası’nda on buçuk ay ilkinde, dört ayı aşkın süre de ikincisinde tutuklu kaldı. Duruşması sürüyor. İsmail Hakkı Öztorun, Dil Okulu'ndaki gözaltından sonra, Ankara’nın Bâlâ ilçesinde bir köy ortaokuluna Türkçe öğretmeni olarak verildi. Ardından 1402 ile görevine son verildi. Öztorun'un anası da, babası da ilkokul hizmetlisiydiler. Öztorun emekli de olamamıştı..
1402 acaba, gömütte de geçerli olacak mıydı?
26 Haziran 1986, Cumhuriyet