Aziz Nesin İyileşiyor

Prof. Bahri Savcı, bir süre önce sağ yanından bir felç geçirmişti. O da gizli solakmış, şöyle dedi:
Benim babam solakmış. Ancak yazıyı sağ elle yazardı. Demek okulda sağ elle yazması için çok dayak yemiş. Ben yıllar sonra farkına vardım. Oğlum Ali solaktır. Bende, el kol hareketi yaparsam, sol kolumda bir yorgunluk duyarım. Örneğin konuşurken, bir kol hareketi yapacaksam, nedense bunu sol kolumla yaparım. Bana da felç sağda geldi, sağ ayağım, sağ kolum benim değil gibiydi. Ancak hemen tedaviye başlandı. Doktorlar ne dedilerse, iki misli yaptım. İki saat yürüyeceksin derlerse, dört saat yürüdüm. Sonra iyileşiyor insan, hiçbir şeyi kalmıyor. Bu öğütlerimi Aziz Nesin’e söyle...
Aziz Nesin'le konuştum telefonla; hemşire haber vermişti, kalkıp telefona geldi:
Aziz bey...
Benim benim...
Nasılsın?
Yürümeye başladım bugün. Tahsin'e telefon et, sesi iyi gelmiyordu, bir şey anlamadım. İyi olduğumu söyle. Yahu, tutturdun bir “solak solak" diye! solak filan değilim ben. Nereden çıkardın yahu?
O konuşurken kahkahadan kırılıyorum; o konuşuyor durmadan...
Solla yazmaya çalışıyorum, sağ el çalışmıyor. İyi yazıyorum solla. Sen tutturdun "Solak solak" diye. Bir de "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez”de varmış, diye yazdın.
Ben anımsamıyorum ya, bir okurum öyle dedi...
Şimdi ben ölsem, "Aziz Nesin mavi gözlüydü, diye başlayacaklar, 1.70 boyundaydı, sarışındı" diye. Daha ölmedik, ölmeden "solaktı" diye başladın.
Bir psikolog arkadaş dedi ki, "Felç sağdaysa, konuşma merkezi, solaklarda sola geçer ve konuşabilir..."
Yok yok, ben solak değilim yahu! önce konuşamıyordum, yavaş yavaş açıldı. Şimdi de iyice tam konuşamıyorum galiba...
İyi konuşuyorsun. Ne kadar kalacaksın orada?
Vallahi belli değil, 10-15 gün kalacağım burada. Doktor söylüyor; fizyoterapi yapılıyor...
Peki, nedeni neymiş? Yorgunluk mu?
Beyin kanaması...
Daha konuşacak, konuşturmak istemiyorum.
dinlen...
Dinleneceğim.
Çok hafif bir kanamaymış beyindeki. Doktorlar buna "micro hemoragie" diyorlarmış
Neyse, bu solaktı, değildi tartışması da bitti ya, ona bakın!
Orhan Veli, "Sol elim zavallı elim" der. Ama, kimileyin işe de yarıyor. Erkek terzileri, bu sol sağ işine pek önem verirler...
Bu kez de kafama şu takıldı; Aziz Nesin yazılarını genellikle elle mi, daktiloyla mı yazıyor acaba? Alışkanlığı nasıl? Doğan Avcıoğlu elle yazardı, İlhan Selçuk da elle yazar. İyileşsin de Aziz Nesin'e sorayım; yoksa kafama küt diye bir daktilo gelebilir!
Aziz Nesin'in beyin kanaması hafif; Hasan Hüseyin'in kanaması çok ağırdı. Hasan Hüseyin hasta yatağında 11 ayı doldurdu dolduruyor. Onun durumu da iyiye gidiyor. Ne iyi...
Tek tük sözcüklerle yanıt veriyor
Hasan Hüseyin, bak Ayla geldi, senin konuştuğuna inanmıyor, haydi Ayla de!
Ay-la!
Başucundaki eşi, doktoru, gözyaşlarını tutamıyorlar. Bu büyük başarıdır.
Bir çok arkadaşla, gündüz cenazede, gece bir kokteylde buluşuyoruz; yaşam bu!
Geçenlerde, Jale Candan’ın gelini Nursun Garan öldü. Maltepe Camii’nden kaldırıldı. Madanoğlu gelemedi, gönlümden ona başsağlığı diledim. Nursun Garan, SBF'yi bitirdikten sonra Tıp Fakültesini de bitirmiş Doktor olmuş. Ankara yakınında bir yerlerde doktorluk yaparken, onulmaz hastalığa yakalanıvermiş, iyileşemedi. Eşi İhsan Garan da, SBF'den uzaklaştırılıvermişti. İnsanlar kaç yönlü savaşım veriyorlar. Bunları neden mi yazdım? Bir bayan okur dedi ki;
Siz, ölenlerden söz ettiğiniz zaman, kendi yitirdiğim çocuğumu düşünüyorum. Böylece benim kızımı da yazmış oluyorsunuz!
Verecek yanıt bulamıyorum...
Mehmet Güler’in resimlerinde "kadın" konusunu işleyecektim, kaldı. Duracağım o konuda. Önceki gece, saat 24.00’e değin, ANAP'ın Meclis Başkanı adayıyla uğraştı tüm basın. Neyse, açıklandı ANAP’lılar adaylarını son ana dek gizli tuttular. Oysa, adayın frakı bile diktirilmişti terziye. Geçmiş dönemlerde adayın adı ortaya atılıp da, kulislere döküldü mü, "vele" gibi un olurdu adamcağız! seçimler de uzar giderdi.
İki gece önce, Vedat Dalokay'larda yemekteydik. Hikmet Çetin, Mümtaz Soysal, İlhan Tekeli de var. Bilmiyordum, onlar da Beşiktaşlıymış. Mümtaz Soysal, Galatasaray'da okumuştur ya, Beşiktaşlıymış işte
Hiç maça gitmezdim, dün sabah bir türlü karar veremedim:
Beşiktaş-Ankaragücü maçına mı gitsem, meclise mi?
Hangisi daha heyecanlı? Maçı, TV’den izlesem. Mümtaz:
TV'de daha iyi izleniyor ama, o maç havasını da görmek başka oluyor... diyor.
Yıllar önce, bir Beşiktaş-Galatasaray maçı izlemiştim İstanbul'da. Galatasaraylıların, arasına oturmuşum.
Bravo Beşiktaş! diye bağırır bağırmaz, kafama bir defterin indiğini gördüm.
Ondan sonra sustum. Ama, çevreme baktım, susanlara da kızıyorlardı. Niye onlar gibi bağırmıyordum?
Ne yapayım, ben de "satır arasında" konuşurum!