Aydın Çubukçu’yla Söyleşi: (3) Cehennem...

BBC'de anlatılmış fıkra, ben dinlemedim; Sacit Somel’le eşi Frendiz Somel dinlemişler, şöyle: Iraklılar, bölük bölük teslim oluyorlar ya, durmadan; Amerikalılar, yeni bir bölüğü teslim almışlar. Tutsaklar arasında, kısa kollu gömlekli biri de varmış. Amerikalılar, tutsaklarına:
Durun şimdi, demişler, araba gelecek, sizi alıp götüreceğiz; bekleyin. Kısa kollu gömlekli olanı, tam bir Amerikalı gibi Chicago ağzıyla:
Hangi cehennemdeydiniz şimdiye dek? demiş. Ben buraya yakınlarımı görmeye gelmiştim, beni orduya aldılar!
Adam, Irak asıllı Amerikalı; Amerika'ya göçüp Amerikan yurttaşı olmuş. Sonra, eski yurduna gezmeye gelmiş anlaşılan. TV'de Irak’lı tutsakların, durumlarını izlediniz mi? Biri, Amerikalı askerin ayaklarını öpmeye çalışıyordu. (Amerikan- İslam sentezcileri, keyiften dört köşe oluyorlardır!)
Savaş, tüm çirkinliği, iğrençliğiyle sürüyor. Magic-Box, çağırıp konuştuğu, İnsan Hakların Derneği Başkanı Nevzat Helvacı’yla yaptığı konuşmayı yayımlamıyor. Nevzat Helvacı’nın konuşması, Özalzade"nin TV’sinin dilini yakıyor! Üç cezaevinde açlık grevleri yapılıyor. Diyarbakır'da, Süleyman Hatinoğlu geri çekildi; ancak sağınlara, bacılara yapılan haksızlıklar sürmekte...
Böyle bir ortamda, 19 yıl dört gün, cezaevlerinde yatıp çıkmış, Aydın Çubukçu'nun düşünceleri, olaylara bakışı, önem taşıyor;
Savaş, pek çok kötülüğün üstünü örtüyor. İşçi grevlerini erteledi, zamların üstünü örttü; her şey savaşla bastırıldı, o sis dumanı altında yok oldu. Böyle bir ortam, cezaevlerinde kötülüğün yeniden yeşermesi için kötü uygulamaların başlaması için uygun bir fırsattır. Hep böyle anları kollarlar. Örneğin, 1 Ağustos Genelgesi denilen şeyi uygulayamadılar. Çünkü, kamuoyunun dikkatini, caza vermeye yöneltebilmesi için bir fırsat vardı, açıklık vardı, fırsat olmadı! Şimdi, kimse bakmaz dönüp cezaevine. Hesap budur. Ve... önümüzde, işte nisan ayında "açık görüş" mevsimi başlıyor. açık görüşlerin başlamasıyla birlikte, bunu daha geri biçimlere sokmak, saate bölmek, güne bölmek, tek tek görüştürmek vs. gibi sıkıntılarla birlikte, diğer kısıtlamaları da gündeme sokmak için elverişli bir ortam bulabileceklerini sanabilirler. Eskişehir açılabilir. Buna kim dikkat edecek? (Eskişehir açıldı bile; orada iki de “İtirafçı” var!) Yani, savaştan gözünü çevirip de bir insan dramına bakmayı kim akıl edecek? Kimin gözü konuk edecek bizi? Binlerinin buna dikkat çekmesi gerekiyor.
İnsan Hakları Derneği, işin gerçeği, cezaevlerinden usandı!
TAYAD kapatıldı!
TAYAD kapatıldı. İstanbul İHD'nin durumunu belki biliyorsunuz, bölündüler, birbirlerine düştüler, bilmem ne, TAYAD filan işleri girdi işin içine. Dolayısıyla, bellibaşlı, işte cezaevleri eylemlerine destek veren, onlara ilgi, sevgi gösteren, belli başlı örgütlü güçler diyebileceğimiz şeyler, eridiler, yıprandılar etkilerini kaybettiler. Bence, şu anda zayıf bir durumda bulunuyorlar; hem ortam bakımından hem destek bakımından. Bir tek şey kalıyor. Oradaki insanların kendi canlarını feda edebilme gücü. Bunu yapabilirler! Birçok ölü çıkar. Ölürler. Ve tekrar eski duruma dönmek için ölürler.
Açlık grevleri dolayısıyla mı?
Açlık grevleri. Şimdi açlık grevi... Eskiden on gün açlık grevi yapınca altüst oluyordu ortalık. Şimdi, kırkı bulmadıkça, can alınmadıkça, kimse dönüp bakmıyor gerçekten.
Ne yapsınlar? Açlık grevleri çok tartışılan bir şeydir cezaevinde. “Yav, usandık, başka bir şey yapalım, ama ne yapalım?..”
Bir de cezaevlerinde sürgünler başladı, dediler bana, var mı?
Var! Başladı...
Nereden başladı, nereye gidiyor?
Bizim cezaevinden, Gaziantep'ten, bir Çanakkale'ye bir de Amasya'ya; diğer Ceyhan’dan Bursa'ya verildiğini duydum. Kaçma olasılığı olan, kaçacağından korkulan, kaçma tehlikesi bulunanları, başka cezaevlerine gönderiyorlar. Ama, bu... Gaziantep de bir özel tip cezaevidir, amasya da öyle. Fark yok aralarında sanıyorum. İyilik, kötülük bakımından bir fark yok, ama yer değiştirerek bir şaşkınlığa uğratma, ne yapacağım kestirebilmek için zaman kazanmak... Sürgünlerin böyle amaçları var. Ama asıl endişe, Eskişehir'dir. Eskişehir açılır da gönderiliriz endişesi ağır bir endişe...
İleride anlatacağım; Aydın Çubukçu'nun kaldığı kimi cezaevleri, "eh, iyi” denebilecek cezaevleriydi. Kimileriyse, bir "cehennem"di. Aydın Çubukçu:
Cehennem! Tek sözcükle birer cehennemdi! karşılığını verdi.