Muzip bir okur, Mustafa Yılmaz, seçime doğru, gazetecilerden oluşan bir hükümet kurmuş. Sıvaslı okur şöyle diyor:
“Seçimler yaklaşıyor. Değerli gazetecilerimiz de güzel düşüncelerini sayıp döküyorlar. Ben de kabineyi gazetecilerimizden oluşturmak istedim...
Mustafa Yılmaz'ın bazı bakan adayları şöyle: Milli Savunma Bakanı: Ali Sirmen, Adalet Bakanı: Uğur Mumcu, İçişleri Bakanı: İlhan Selçuk, Dışişleri Bakanı: Yalçın Doğan, Milli Eğitim Bakanı: Oktay Akbal, Kültür Bakanı: Mustafa Ekmekçi, Gençlik ve Spor Bakanı: Hıncal Uluç, Sosyal Güvenlik Bakanı: Hasan Pulur, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı: Cüneyt Arcayürek, Turizm Bakanı: Yalçın Pekşen, Maliye Bakanı: Hasan Cemal, Yerel Yönetim Bakanı: Mehmed Kemal.
*
Ara seçimleri bitti. Turgut Bey'in oylarının yüzde 32'ye düşmesi, en önemli sonucu. Seçmenin oldukça büyük bir kesimi, iktidarın sağ içinde el değiştirmesini istiyor gibi. Süleyman Bey'in dört milletvekiliyle aldığı sonuç, 12 Eylül öncesine, bir yönden özlemi de ortaya çıkarır görünüyor. Bunun başlıca gerekçesi, Turgut Bey'in yoksul halk katmanlarını daha da yoksullaştırmış olması. Turgut Bey'in gitmesi isteniyor; bu bir gerçek! Bir de Kırat’ın öcü gibi...
26 Eylül Cuma günü, kapatılan Türk Dil Kurumu'nun eski üyelerinin bir araya geldikleri “Çağdaş Sahne "toplantısında, gelen mesajlar arasında Süleyman Bey'in mesajının da okunması, alkış toplaması üzerine, SHP'li Suphi Karaman, sunucu Jülide Gülizar'a:
Mesajlar bu kadar mı, başka mesaj yok mu? diye sordu.
Yok dedi, Jülide Gülizar, gelenleri okudum işte...
Suphi Karaman, sorusuyla, “Ecevit'ten bir mesaj yok mu?" demek istemişti. Bülent Bey, bir zamanlar arı Türkçeyi en aşırı biçimde Kullanmış kişiydi. Ama şimdi, artık “olanak”, “olasılık” ne demiyordu.
Süleyman Bey, dilcilere “mesaj" yollamıştı ya, arı Türkçeye o denli önem veren biri değildi. 25 Eylül 1979 günlü “Son Havadis”te, yine böyle bir ara seçimi gezisi sırasında, gazetecilere söylediği şu sözler çıkmıştı:
“Ben izlenim kelimesini anlamam. Bizim asırlardır kullandığımız kelime ‘intiba’dır. Yeni yeni kelimeler çıkartılıyor ve Türk dili bozuluyor. Bunlar yanlıştır...".
Sonra 12 Eylül geldi. Uzun süre, konuşmadı benimle. Telefonda, kısa kısa söyleşiyorduk. Bir gün telefonda:
Süleyman Bey, sizi telefonla aradım, telefonunuz yanıt vermedi, pardon, cevap vermedi! dedim.
Söyle söyle... dedi, yanıtı filan biz de biliyoruz artık canım! O kadarını biliyoruz...
12 Eylül ona da çok şeyi öğretmiş olmalıydı. Parti içi demokrasiyi de öğrenmişse, bu da büyük bir kazançtı demokrasi açısından...
ANAP, bu seçimleri de, sonuçlarını da geçiştirmeye çalışacaktır. 1988'de yine tek başına işbaşına geleceğini söyleyecektir. Yatırımların meyvelerini vereceğini bildirecektir. Ancak, zam yaparken, şapkasını önüne koyup düşünmesi de gerekecektir.
SHP'ye gelince, Hinthorozu Erdal Bey’in İzmir'den sıyırıp gelmesi. SHP'yi Mecliste lidersiz bırakmadı. Cindoruk'un da Meclise girmesi, beklenen şeydi.
SHP oylarının, DYP'den yüzde 1 oranında da olsa düşük olması, SHP’yi üçüncü duruma düşürdü. Siyasal Partiler Yasası’na göre, SHP yine Mecliste ana muhalefet partisi kimliğini koruyor. Ancak, sol seçmenin “Erdal Bey'e 'Evet', SHP kadrolarına 'Hayır'” dediği sonucunu çıkaranlar da yok değil. SHP içinde de seçim sonuçları, sanıyorum, sert biçimde tartışılacak. “Çalışamadık, sesimizi duyuramadık!" demek kaç para?.. SHP’nin kendisine çekidüzen vermesi istenecek. Erdal Bey'in İzmir'de kazanması kişiliğinden, ağırlığından geliyordu. Hiçbir başka parti adayı o ağırlıkta değildi...
Bülent Bey’in “Rahşan Meclise, ben hapise" sloganı da tutmadı. Görünen, Zonguldak dışında, pek önemli oranda SHP oylarını bölemediği. Ali Ulvi'nin önerisine uyup, orada SHP, DSP'yi mi desteklemeliymiş?..
Bülent Bey'in, SHP'yi ağır biçimde suçlaması, bir ölçüde seçmeni soldan soğutmuş olabilir. Sade vatandaş, "Ecevit'ten iyi bilecek değilim ya!" deyiverir. SHP gibi, gazeteciler de, Bülent Bey'den nasiplerini aldılar. Ağır eleştirilere uğradılar.
30 Eylül 1986, Cumhuriyet