At Gözlüklü Kişiler...

1402'lik Prof. Veli Lök’ten mektup aldım. Şöyle diyor Prof. Veli Lök:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
Son günlerde Ankara Notları'nda 1402'likler sorununu ele almanız bizlere biraz da olsa teselli verdi. Basının konuyu yeterince işlediği, sizlerin özellikle olayın izleyicisi olduğunuzu, bundan mutluluk duyduğumuzu söylemeliyim. 1402’likler de bazı çalışmalarla olayın çözümüne katkıda bulunuyorlar; ancak ben, bizim gayretlerimizin oldukça az olduğu kanısındayım. Bizler şimdiye kadar YÖK Başkanı Doğramacının anatomisini yazabilmeliydik.
YÖK’ün çıkarılışı öncesinde basında Sayın Doğramacı'nın açıklamalarını okuyunca hayretler içinde kalmıştım. Benim bildiklerim onun söylediklerine uymuyordu, özellikle Alman üniversiteleri hakkında verdiği bilgiler gerçeğe uymuyordu. Elimdeki Alman Üniversite Yasası'nı hemen gazetenize götürerek ilgili ve görevli durumda olan Sayın Kenan Mortan’a durumu açıklayıp, gerçeği kamuoyuna açıklamak istediğimi bildirdim. İlgi gösterdi, beni arayacağını bildirdi ve gerçekten de aradı. Aldığım bilgi üzücüydü. Devlet Başkanı, Cumhuriyet ve Tercüman yetkililerini çağırıp; bundan sonra YÖK Yasası hakkında hiçbir yayın yapılmasını istemediklerini bildirmişler. Böylece kamuoyunu yanlış bilgi için uyaramadık. Yanlış bilgi şuydu: Israrla, Doğramacı Alman üniversitelerinde yöneticilerin atamayla başa geldiğini, rektörün de aynı şekilde atandığını bildiriyordu. Kendisinin size yazdığı mektupta benzer iddialar var. O zaman ben, 'Acaba elimdeki belgede bir yanlışlık mı var?' diye kuşkuya düşerek tekrar belge istedim, aynı belge gönderildi, ilişikte gönderdiğim yasa Alman Üniversiteleri Yasasıdır (Alman üniversiteleri için hazırlanan çerçeve yasasına uygun olarak hazırlanmış olan, Hessen Eyaleti Yüksekokul ve Üniversiteler Yasasıdır.) Bu yasa içinde, Sayın Doğramacı’nın söylediği yanlış bilgilerin doğrusunu bulmak hemen mümkün.
1965 yılında Tokyo'da toplanan Dünya Üniversiteler Birliği'nin belirlemelerine göre, bir üniversitenin özerk sayılabilmesi için:
Üniversite kendini ilgilendiren tüm birimlerin seçim ve atamalarını kendi yapmalıdır.
1.Üniversite, araştırma programlarını bağımsız olarak yapmalıdır.
2.Üniversite, öğrenciyi kendi seçmelidir.
3.Üniversite, öğretim programlarını kendi yapmalıdır.
5. Üniversitelerin mali özerklikleri bulunmalıdır.
Bu kriterlerle değerlendirdiğimizde YÖK’ün özerk ve çağdaş bir üniversitenin oluşmasına olanak vermediğini açıkça görüyoruz. Pinochet dönemindeki Şili üniversite yasasına ilişkin ABD’li Walsh’ın araştırması, YÖK'ün ve Şili üniversite yasasının benzerliğini açıkça ortaya koyuyor.
Sayın Ekmekçi, bizim uğradığımız haksızlıklar, YÖK ile üniversitelerin uğradığı haksızlığın yanında hiç kalır Türk üniversiteleri bu durumu hiçbir şekilde hak etmemişti.
Dostça selamlarımla.
Prof. Dr. Veli Lök."
Prof. Veli Lök’ün yolladığı belgeleri de gördüm. Federal Almanya üniversite çerçeve yasasına göre çıkan Hessen Eyaleti Üniversite Yasası’nda rektörü genel kurul seçiyor. Genel kurul 90 kişiden oluşuyor. Bunlardan 35'i profesör ve doçent, 25'i öğrenci, 20'si öğretim üyesi yardımcısı. 10'u da öbür çalışanlardan oluşuyor. Veli Lök, bir konuşmasında özetle şöyle demiş:
"Çağdaş üniversite yasaları ile bizim üniversite yasamızın arasındaki önemli bir terslik de, yükseköğretimin amacı bölümündedir. Çağdaş üniversite yasalarının amaçları başlıca, bilimin, hukukun, sanatın gelişmesine katkıda bulunmak, öğrencilerini bu amaca yönelik şekilde yetiştirmek biçiminde özetlenebilir. YÖK’ün amacının ise çağdaş düşünceye yer vermeyen 'At gözlüğü takmış kişiler yetiştirmek' olarak özetlenmesi mümkündür..."
Türkiye’de üniversite özerkliği için yüz yıla yakın savaşım verildi.
Cumhuriyet, üniversiteleri özerk buldu 1946'da, demokrasiyle birlikte üniversite özerkliği pekişti. 12 Eylül'e dek üniversitelerde yöneticiler seçimle geldiler. 12 Eylül'den sonra durum değişti. Özerklik yerle bir oldu. Bugün Türkiye'de köylüler muhtarı seçebilirken, koskoca üniversite profesörleri, dekanlarını, rektörlerini kendileri seçemezler!.
***
Prof. Server Tanilli, on yıl önce İstanbul'da evine giderken geceyarısı bir faşistin kurşunlarıyla ağır yaralanmıştı. 7 nisandı. Tanilli’yi vuran hâlâ bulunmuş değil. Demokrasinin, üniversite özerkliğinin yılmaz savunucusu Tanilli, belinden aşağısı tutmayan yarım vücuduyla savaşımını sürdürüyor.
8 Nisan 1976'daysa Hakan Yurdakuler SBF önünde yine faşistlerce vuruldu, öldürüldü. Hakan’ı vuranları. 27 Mayısçı baba Muzaffer Yurdakuler, çabası sonucu bulup çıkardı. Bunlardan biri 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Şimdi cezaevinde.
Hakan’ın gömüt taşına, anı defterinden alınan bir tümce kazıldı. Şöyleydi:
"Bu güzel topraklar ve bu güzel halk için neler verilmez ki..."
"At gözlüklü kişiler" bugün de en büyüğünden en küçüğüne yer yer kamu kuruluşlarını doldurmuşlar, faşizm odakları, gitgide kımıldamaya yüz tutmuş, önceki gün Devrim Sirmen’le arkadaşlarının, babası Ali Sirmen'in karşılaştığı olaylar bunun en belirgin örneği sayılmalıdır.