Ergun Göze'nin "Büyük İslam Ansiklopedisi" girişimi ile ilgili olarak yazdığım birkaç "Ankara Notları"nda kendisini küçük düşürdüğüm savıyla açtığı davalar için İstanbul'a gidip dönüyordum. Göze, hem hukuk hem ceza davası açmıştı. Hukuk mahkemesine 3 milyon liralık "tazminat" davası açan Ergun Göze, ceza mahkemesine açtığı davalarla Oktay Akbal ile benim, bu arada Yazı İşleri Müdürü Okay Gönensin'in hapis cezasıyla da cezalandırmamızı istemekteydi.
İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne, belge, kanıt olarak bir tek "Nokta" dergisi verilebilmiş, Ankara'dan yolladığım belgeler, kanıtlar verilememişti. Yargıç Melih Temizyürek, 1 milyon lira tazminat ödememize karar verdi. Mahkemenin kararı sırasında bulunabildim. Gazeteye geldim. Gazetedeki arkadaşlarıma:
1 milyona mahkûm olduk, haberini yazmayacak mıyız? diye sordum
Oturup aleyhimize verilmiş kararı, objektif olarak yazdım. Cumhuriyet'te haber çıkınca emekli olmuş, üst düzeyde görev yapmış bir bürokrat gazeteye telefon etmiş, "Mustafa Ekmekçi nasıl hüküm giyer, yazdıkları doğru" demiş, "Bandaki tüm belgeleri şimdi gazeteye gönderiyorum" diye eklemiş.
Ankara'da odama geldiğim zaman, belgelerin büyük ölçüde bir zarf içinde, masama konmuş olduğunu gördüm. Hukuk Mahkemesi yargıcı Melih Temizyürek'in verdiği karar temyiz edilmişti. Ancak bu belgeleri artık Yargıtay’a da veremiyorduk. Yargıtay kararı bozdu. Tazminatı yüksek bulmuştu. Hukuk mahkemesi yargıcı bu kez beş yüz bin lira ödememize karar verdi. Buna bir yönden üzülüyordum. Ceza mahkemesine verdiğimiz belgelerin, kanıtların, hukuk mahkemesine verilememiş bulunmasına. Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun bir yapıtının sonunda yazdığı şu tümceyi anımsıyordum:
Delilsizlik yüzünden nice haklar heder olup gidiyor... der Hıfzı Veldet Velidedeoğlu.
Ceza davasının dosyasındaki deliller, kanıtlar, hukuk yargıcının elinin altında olsaydı, sanıyorum onun hakkımızdaki kararı da başka olacaktı...
Bu sözleri, İstanbul'da Kadıköy İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nde duruşmada savunmamı yaparken söyledim. Davacı Ergun Göze, duruşmaya gelmemiş, Evren’le birlikte Yugoslavya'ya gitmişti... Duruşmaya gelen savunmanı Kemalettin Nomer cezalandırılmamızı istiyordu. Pazartesi günü, duruşmaya giderken geçen yıl aynı mahkemede ilk duruşmaya Orhan Apaydın’la birlikte gidişimizi anımsadım. Bir gece önce Orhan Apaydın'ın evinde yatmış, gece geç vakte dek mahkemeye vereceğimiz kanıtlar listesini hazırlamıştık. Apaydın, 21 maddelik bir liste vermişti. Kadıköy ikinci Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı Levent Ardahan, bunlaRI bir bir tutanağa geçiriyordu Apaydınla bir daha duruşmaya birlikte gelemedik. O, geçirdiği trafik kazası sonucunda, çok yaşamamış, ölmüştü..
Davada, savunmamızı Orhan Apaydın'la birlikte Gülçin Çaylıgil üstlenmişti.
Son duruşmaya Gülçin Çaylıgil, Fikret ilkiz'le birlikte girdik. Savunmamda, yargıca bir yerde şöyle dedim:
"Sayın Yargıç,
Savunmanıma, avukatıma, Gülçin Çaylıgil de belirtti; davacı vekilinin dosyaya koyduğu, tazminat ödemeye hüküm giydiğimize ilişkin kararın, mahkemenizi hiçbir yönden bağlamayacağını...
Şimdi, tüm deliller, kanıtlar elinizin altında, dosyadadır. Başbakanlıktan, mahkemenizin istemi üzerine gelen belgeler, bizim sunduklarımızı doğrulamaktadır. Diyanet Vakfı ile Büyük İslam Ansiklopedisi hazırlama işine girişen Ergun Göze bile, belki de bu belgelerin çoğunu ilk kez, bu dosyada görmüştür. Tutan yüz milyonları bulan fizibilite raporu hazırladığını, sözleşme imzaladığını elbette biliyordu. Kendisi hazırlamış, kendisi imzalamıştı. Savunma tanığı olarak gösterdiğimiz. Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi Ahmet Uzunoğlu, ilk sözleşmeyi Ergun Göze ile birlikte imzalayan kişiydi vakıf adına. İkinci savunma tanığı Mehmet Özgüneş ise, olayı genelinden alarak bu olay de içinde olmak üzere Diyanet Vakfı'nda neler olup bittiğini sergiledi. O da yazdıklarımızı doğruladı.
Sayın Yargıç,
Üç bilim adamından oluşan, bilirkişinin hazırladıkları raporda, "... inceleme konusu olan yazılar, yukardaki değerlendirme açısından ele alındığında, belli olaylara dayalı ve bu olayların topluma yansıtılması biçiminde ve basının toplumda cereyan eden olayları toplamak, bunları değerlendirmek, benimseyerek veya eleştirerek yayımlamak, belirli bir görüş açısından olayları yorumlamak ve bu yorumları topluma yaymak özgürlüğünün tezahürü olarak mütalaa edilebilir. Gerçekten savcılığa kadar aksetmiş olaylar, idari makamlarca soruşturulmuş konular söz konusudur. Ve bu olayların topluma duyurulması basının temel görevlerinden biridir denilmektedir. Ayrıca bilirkişi, verilmiş belgeler arasında yer alan, ‘benim yazdığım din sömürüsü... Paralar cebellezi edilemedi ise...’ gibi kelimeleri ‘ağır eleştiri' niteliğinde görüp, bunları hakaret sözleri olarak saymamıştır.. "
Doç. Dr. Köksal Bayraktar, Doç. Dr. Feridun Yenisey, Yrd. Doç. Dr. Emin Artuk'un bilirkişi raporlarında, dava konusu olan 6.6.1984, 27.6.1984 günlü 'Ankara Notları' incelendikten sonra şöyle deniyor
"... Yukarıda özetlenmiş bulunan olay, ceza hukuku açısından değerlendirildiğinde gazeteci bir suç haberini, görülmekte olan ve amme efkarını yakından alakadar eden bir davayı, bir skandalı sıcağı sıcağına okuyucularına bildirmekle mükelleftir ve bunu yaparken herhangi bir tahkir maksadıyla hareket etmemektedir. Bu tür bir davranışta bulunan gazeteci mesleğinin icaplarını yerine getirmekte, gazetesinin amme efkarını tatmin edebilmesini sağlamaktadır. Gazeteciye böyle bir yetki tanınmazsa, basın hürriyeti kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur. Sübjektif bakımdan gazeteci mağdurun şeref ve haysiyetini rencide etmek için hareket etmişse, failin cezalandırılması gerekir..."
Üç kişilik bilirkişi, "Ankara Notları"nda geçen bazı sözcükleri "ağır eleştiri niteliğini taşıyan belirlemeler..." olarak niteliyordu. Savunmamız, Gülçin Çaylıgil, Öznur Gündoğdu, Fikret İlkiz ortak olarak verdikleri savunmada ".. Müvekkilimiz Türkiye’nin en ciddi bir gazetesinde yıllardır yazı yazan deneyimli, mesleğinin yasalarına, özellikle Basın Ahlak Yasası'na saygılı, kişileri hedef almayan, bir makalesinde birkaç konuya birden değinen, kendine özgü şaka yollu bir dili ve biçimi olan bir yazardır...' diyorlardı. Aynı savunmada "Diğer sanık Okay Gönensin, Cumhuriyet Gazetesi'nin sorumlu Yazı işleri Müdürü'dür. Dava konusu yazılarda suç unsuru bulmamış; kamuyu ilgilendiren, kamuya yansımasında toplumsal yarar bulunan, eleştiri niteliğindeki yazıların yayımlanmasında bir sakınca değil, yarar görmüştür" dediler.
Yargıç, savunmanların savunmalarını daha önce almıştı. Oktay Akbal'ın duruşması daha önceydi. Yargıç Levent Ardahan, Yargıtay yolu açık olmak üzere biz tüm sanıkların aklanmamıza karar verdi.
23 Ekim 1986, Cumhuriyet