Aslı İle Astarı...

Düzce'den yazan bayan öğretmen A. A. geçim sıkıntısından yakınıyor. Özetle şöyle diyor:

«Sizlere devlet memuru olan binlerce çift adına yazıyorum. Devlet memurlarının yaşam düzeyleri yıllardır belli, patlama noktasında 12 eylüle gelindi. Şimdi soluklarını tutmuş, kendilerine verilecek güvencelerle birlikte parasal olanaklarını bekliyorlardı. Basından ve TV'den mart ayından sonra geçerli olacak — yetersiz de olsa — artışların olacağı duyuruldu. Bu arada vergi yasaları ile ilgili değişiklikleri de gazetemiz Cumhuriyet'ten izliyorum.

21 Ocak tarihli gazeteye göre, karı-koca devlet memuru ise, hanımlardan bekarlara oranla 1140 TL. fazla vergi kesilecekmiş. Gerçi, bu ve benzerleri daha önce de vardı. Eş yardımı, özel sektörde çalışanlar dahil, günlerde gezen, kuaförden çıkmayan hanımlar için de 500 TL. ödenirdi. Yeni yasalarla haksızlıkların düzeltileceğini umuyorduk.

Bizler, çocuk zammını ancak birimiz alırız. «Farketmez» diyeceksiniz, ama onu da babaya verirler. Bu para da eskittikleri çorap parasını bile karşılamaz. Eğitim, beslenme, -köyde oturduğumuz için- araba parasıyla iki çocuğumun zorunlu masrafları ayda beş bin lirayı geçiyor. Bu, herkes için aşağı yukarı böyle.

Değiştirilen yasada verilen farklar, pek çözüm getirmeyecek. Çünkü, gereksinimimize bu zamlarla yetişme olanağımız yok. Evli - bekar diye niçin vergi kesintisi değişsin? Masrafımız aslında onlardan fazla. Gereksinimim olmasa, sabahın altısından gecenin geç saatlerine değin ayakta olur muyum? Normal öğretim yaptığımız için evimin işini ancak gece yapabiliyorum. Ayrıca, evliyim diye fazla vergi kesiliyor!

Ben ve eşim 14 yıllık ilkokul öğretmeniyiz. Uğraşımız köylerde çalışmakla geçiyor.»

İki çocuğum da arabayla gidip, ortaokulda okumak zorundalar. Nereden kıssak, ayın ortasını iki yıldır getiremiyoruz. Evlenirken, ailemin ve eşimin ailesinin armağanları olan ziynetlerimi 13 yıl içinde zorunlu gereksinimlerimiz için satmak zorunda kaldık. Ve bittiler.. Şimdi, şu 1140 lira vergiden kurtulmak için yasa gözünde boşanmayı düşünüyoruz. Hiç olmazsa 1140 TL kazanırız! Ne dersiniz?

Yasaları eleştirme hakkımız var mı, bilmiyorum ama, binlerce memuru ilgilendiren bu sorunları yayınlarsanız büyük iyilik yapmış olursunuz»

İzmir’den Zeki Büyüktanır, «Türkçe ezan» üzerinde duruyor. Özetle şöyle diyor:

«Yıl 1960. Devrimin heyecanı üzerimizde. Hemen kollan sıvadık. Kasabamızda Türkçe ezanın okunması için uğraşıyoruz. Müftüyü ikna ettik. O sırada İzmir'de bulunan kardeşim de Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğünü yapan hemşerimiz Atilla İlhan'la temas kurdu, durumu anlattı. Tarihini anımsayamıyorum, o günlerde. Demokrat İzmir Gazetesi'nde (Gürün'de Türkçe ezan okunuyor) başlıklı haberi de verdi. Biz, her olasılığa karşı, «Bir de kaymakamın fikrini alalım» dedik. Kaymakam telefonla Valiyi aramış. Durumu anlattığında Vali, hemen. (Nasıl olur böyle bir şey. Derhal buna girişenler hakkında kovuşturmaya geçin!) gibi sözlerle Kaymakamı uyarmış. O da bizleri olumlu yönde anlatmış. Biz, Kaymakama gazeteyi de getirdik. (Cuma günü başlayacağız!) diye, odasına girdiğimizde hem üzülerek, hem gülerek durumu anlattı.»

İşte böyle sayın Ekmekçi, ezanın Türkçeleşmesi konusunu engelleyen, halk değil, hatta yobazlar da değil. Çünkü ezanın Türkçe ya da Arapça okunmasının yobaza bir yararı olmadığı için karşı çıkmaz. Ezanın bu haliyle kalması, böylesi bürokrat, bir de politikacıların işine geliyor herhalde. En derin saygılarımla..»

SBF öğrencisi Güngör Kayaalp da, «Son yazılarınızda sürekli olarak ezanın Türkçeleştirilmesi, Türkçe okunması konusunu işliyorsunuz. Kamuoyu oluşturmaya çalışıyorsunuz. Hemen her yazınızda dil ve ezan konusunu işliyorsunuz.» dedikten sonra, şöyle sürdürüyor mektubunu özetle:

«Ezanın Türkçe okunmasını gerçekten ben de isterim. Bu dil devriminin bir parçasıdır, gerçekleştirilmelidir. Ancak, Türkiye gerçekleri, sorunlar ortadayken ille de ezan Türkçe okunmalı diye tutturmaya ben bir anlam veremiyorum. Atatürk devrimlerini bir bütün içinde ele almalıyız. Bir dizi ekonomik sorunlarımız var. Doğu bölgelerimiz feodalizmin pençesinde inliyor. 9 yaşındaki çocuklarımız başlık parasıyla koyun gibi satılıyor. Petrole, yedek parçaya milyonlarca lira döviz öderken, DDY, Denizcilik Bankası sadece iyi organize edilemedikleri için zarar ediyor. Sıralamaya kalksak, daha niceleri var?»

Okurların düşüncelerini, sorunlara bakışlarını, özetleyerek yansıtmaya çalıştım.

Türkçe ezan üzerinde duracağım daha. Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılında, bunun gerçekleştirilmesi, biçimsel bir şey değil, devrimlerinin özünün benimsendiğinin bir örneği olacak.. Bu konuda kamuoyunun bilinçli duyarlığı ise sevinç verici bir durum»