Aslan ormanda dolaşırken ayağına bir diken batar. Çok acır ayağı aslanın. Ağacın dibine uzanır; o sırada oradan geçmekte olan tilkiye seslenir:
Şu ayağımdaki dikeni çıkarıver! der.
Tilki.
Hay hay çıkarayım ama dikeni çıkarırken bir acı duyacaksın. Duyduğun acı nedeniyle, bana bir pençe atarsan, ben dört takla atarım!
Peki, ne olacak? Ne istiyorsun?
Ben senin ayaklarını bağlayayım, sonra seni şu ağaca bağlayayım; dikeni de çıkarayım!
Aslan. "Peki" der. Tilki, aslanın ayaklarını bir güzel bağlar. Sonra ağaca bağlar ki, hiç kımıldayamasın! Aslan dikenin çıkarılmasını beklerken. tilki:
Eee, der, ulan yıllardır anamızı ağlatıyorsun, aslanlık taslıyorsun! Şimdi, böyle bağlı kal da usun başına gelsin!
Böyle dedikten sonra, bir de nanik yapar, çıkar gider tepelere. Aslanın çok canı sıkılmıştır; o sırada yakınından bir çakal geçmektedir. Aslan, inler gibi kükrer:
Çakal, der. Gel şu ayaklarımı çöz!
Başüstüne abi, der çakal, yaklaşır, ayaklarını çözer. Onu özgürlüğüne kavuşturur!
Aslan, en acı kükremesiyle "Ormandaki tüm hayvanlar toplansın" der. Ormanda ne varsa toplanmışlardır Aslan, şöyle konuşur:
Ben krallık görevinden çekiliyorum. Artık sizin kralınız değilim!
Gitme baba, bizi kurlar! bizi bırakıp nerelere gidiyorsun? diye çığrışırlar.
Aslan, son sözünü söyler:
Bir memleket ki, tilki bağlar, çakal çözer, o yerde durulmaz!
* * *
Meşrutiyet caddesinde, eski Ankara valisi, AP’li Ömer Naci Bozkurt'la karşılaştım. Şapur şupur öpüştük. 12 Eylül’den sonra, AP’lilerde, bizlere karşı bir yakınlık, bir yakınlık ki sormayın. Her karşılaştığımızda sarmaş dolaş kucaklaşıyoruz. Ömer Naci Bozkurt'la, Mecliste de karşılaştığımızda selamlaşırdık, takılırdı:
Senin durumun benden iyi! derdi. Bu demekti ki, sol sağdan daha iyi durumda. 12 Eylül oldu, bir gün yine karşılaştık. Onu çağırdım:
Ben büroya gidiyorum, buyurun bir çayımızı için...
Geldi, arkadaşlarla tanıştı. İlk kez Cumhuriyet bürosuna geliyordu. Ayrıldıktan sonra, arkadaşlarına anlatmış:
Yahu, Cumhuriyet e gittim. Bana hiçbir şey olmadı! Hepsi çok iyi insanlar!
Bu karşılaşmamızda da takıldım Ömer Naci Bozkurt'a:
Süleyman Bey’i görünce söyleyeceğim, müsteşarı ona nasıl oyun etmiş soracağım!
Söyleme, dedi, ben söyledim. Çok üzüldü...
Ne dediniz?
Beyefendi, dedim, siz ki bunca deneyimli adamsınız. Yanıbaşınızdaki kişiyi tanıyamadınız mı? Yanınızda bunu nasıl taşıdınız?
Ne karşılık verdi Süleyman Bey?
Naci Bey, o bir şey mi? dedi Biz, Faruk Sükan'ın elinden İçişleri Bakanlığı'nı aldık. Haldun Menteşeoğlu’na verdik. Ne oldu? Ya yıllarca Adana'dan senatör olan Mehmet Ünaldı?
Demek, ihanete uğradığı için çok üzgün?
Evet, çok üzülüyor!
Ömer Naci Bozkurt, Cumhuriyeti övdü:
Biliyor musun, dedi Bizim arkadaşlar hep Cumhuriyet okuyorlar! Tercüman’ı bıraktık. Süleyman Bey'in konuşmaları, en geniş Cumhuriyet’te yer alıyor, her haberi de okuyoruz, Yazarları ne yazarlarsa yazsınlar!
Sonra yanımıza, AP'li eski milletvekillerinden İlhami Çetin geldi. O da söyleşiye katıldı. O, Turgut Bey'in adını anmadan, bir şeyler söyledi. Ömer Naci Bozkurt:
Bana bak! dedi, bir Gümüşhane’linin kaburga kemiğinden bin Malatya’lı çıkar!
6 Eylül yaklaştıkça, "evet-hayır" tartışmaları hızlanıyor. Cumhuriyet yazarlarının “evet"ten yana tutumları okurları da etkilemiş gibi. Bir okur.
Ben kararsızdım. Cumhuriyetin tutumunu gördükten sonra "evet" demeye karar verdim… dedi
Çok kişi de, 6 Eylül oylaması "ortada" diyor. Bence "hayır" da çıkabilir! "Hayır" çıkarsa, yasaklılar yaşadı. Yasakları kalkıncaya dek, aslanlar gibi dolaşırlar! "Evet"çıkarsa, tümünü bitti sayın. Turgut Bey'in iktidarının da yerinde yeller estiğini görürsünüz!
Halkoylaması yasası Meclisten geçerken, iki eski liderin, Süleyman Bey'le, Bülent Bey'in oyuna geldiklerim yazdım. Turgut Bey'in oyununa gelmişlerdi. Şimdi, bunu unutmuş görünüyorlar. “Evet-hayır" kampanyaları, genel seçim havasına büründü. Turgut Bey, referandum yasası çıktıktan sonra, Süleyman Bey'in bir teşekkür bile etmediğini, teşekkür edecek yerde, kavgayı başlattığını söyledi. Süleyman Bey, buna da çok üzülmüş olmalı. Meclisten geçen yasayı, halkoylamasına sunanın nesine teşekkür edecekti? Zaten, oyuna da gelmiş! Turgut Bey de, 12 Eylülün tüm yanlışlarını benimsemiş gibi. Çankaya'nın, yasakların kolayına kalkmasından yana olmadığı düşünülebilir. Ama bu açıkça söylenmiyor. Üstü kapalı Turgut Bey’e söyletiliyor. Yüzde altmışlar, oran tartışmaları ne çabuk unutuldu?
Politikacılara siyasal yasaklar ilk konduğunda, kimi basında "liderlere tatil" diye yayımlandı bu. Neyin dinlencesi, neyin tatili? Dinlence, kişinin isteğiyle olur. Politikacılara dinlence de, seçimlerde seçmenlerce verilir. Öyle olmadı. 12 Eylül’ü yapanlar verdiler cezayı. İsmet Paşa, siyasetçilere böyle cezalar verilmesine hep karşı çıkmıştı. 27 Mayıs 1960’da, eski demokratların tutuklanmalarını, cezalandırılmalarını istememiş, idam cezaları verileceğinde de o zamanki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e mektuplar yağdırmıştı. Coşkun Kırca, 13 ağustos günlü Hürriyet’te çıkan yazısında, İsmet Paşa'nın bu davranışının gerekçesini kendisine sorduğunu yazdı. İsmet Paşa, Kırca'ya şöyle karşılık verir:
— Siyasette herkes bir ölçüde vatandaşa kendisini sevdirir. Kimisi iktidarda birtakım hizmetler yapmıştır. Kimisi muhalefette bazı vatandaşlara sevimli gelmiştir. Bu insanlar, hata da yapmış olsalar, cezaya çarptırılırsa, onu seven, sevabını günahından üstün tutan vatandaşları kırar, gücendirirsiniz. Vatandaşlar arasındaki birliği bozarsınız. Siyasetin yaptırımını, yine siyasette aramalıyız. Vatandaş, beğenmediği kişiyi seçmez. Suç işlemedikçe, demokraside siyaset cezalandırılmaz. Demokrasiye bunun için geçtik...
Coşkun Kırca, 12 Eylül e beş kala, 12 Eylül belgesinin iskeletini hazırlayanlar arasındaydı. Öyle söylenirdi. Şimdilerde, Süleyman Bey’in hoşuna gidecek yazılar da yazmıyor değil. İsmet Paşa’nın söyledikleri ilginçti: asıl onu aktarmak istedim..
Süleyman Bey'e uçakta Turgut Bey'i sordum. Taa, 1952’den başlayan bir arkadaşlıkları var. Turgut Bey, Süleyman Bey'e 12 Eylül’e dek bağlı kalmış. Hep "abi" demiş. Şimdi Turgut Bey'in adı geçince Süleyman Bey'in tepesi az biraz kızarıyor. Süleyman Bey:
—Aslında Turgut Bey'in bizim ile geçmişte bir meselesi yok; bugün meselesi olması, geçmişten dolayı değil, gelecekten dolayı... dedi.
—Yani ayağının altında bir şeylerin kaymak olduğunu mu görüyor?
—Öyle hissediyor...
Süleyman Bey ile uçakta söyleşiyoruz. Süleyman Bey dün sabah Kahramanmaraş'a bir "kurtarıcı" gibi girdi. O açık arabanın üzerinde ünlü şapkası ile karşılayanlara selam verirken, kalabalıklar 38 derece sıcakta koşuşuyorlardı Onu sevmeseler niye koşsunlar? Bir pankartta, "GAP projesi Demirel’in. GAP-KAÇ projesi Özal’ın" yazısı okunuyordu. Gençlerin "Yasaksız Türkiye" sloganını kimi gazeteciler "Bağımsız Türkiye” diye anladılar. Romen yapısı Anair uçağında "evet” çikolatalarını yedikten bir saat 20 dakika sonra indik Gaziantep'e. Süleyman Bey uçakta şapka ile oturduğumu görünce:
—Ekmekçi neden şapkanı çıkarmıyorsun? Şapkanı çıkarırsan, kafandaki fikirler uçar gider diye mi? diye takıldı.
Demirel ile gezide "Koca Reis" Sadettin Bilgiç, Aydın Menderes, Ekrem Ceyhun, Ahmet Sarp, Musa Öğün, Doğan Kasaroğlu, Mikail Aydemir, Ali Şener, Lokman Kondakçı, Cahit Günay, Hayrettin Gökdemir, Ferhat Erbek de var. Gezide TRT eski genel müdürlerinden Musa Öğün ile Doğan Kasaroğlu'nun dirsek dirseğe koltuklarda oturmaları yanımda oturan ANKA'dan Varlık Özmenek’in pek garibine gitti.
Özmenek şöyle dedi:
—Musa Öğün, 12 Mart’ta muhtırayı getirdi. Muhtırayı Doğan Kasaroğlu aldı. Muhtıra ile Süleyman Bey gitti. Bak şu Türkiye'nin çelişkisine abi!
Varlık, Musa Öğün’ün gelişinden 10 ay sonra, TV'den uzaklaştırılanlardandı. Varlık ile birlikte TV'den uzaklaştırılanlar arasında Melih Aşık, Yavuz Kürkçü, Erdoğan Alkan, Yavuz Gökmen, Koray Düzgören, Gülseren Ergun, TRT Genel Müdürlüğünden de Sevgi Soysal ile Orsan Öymen vardılar.
Süleyman Bey’e Gaziantep Havaalanı'ndan sonra kendi deyimi ile bir “nezaket" karşılaması yapıldı. Nezaketlisi buysa ciddisi nasıldı acaba? Alandan çıktıktan sonra mavi gömlekli bir genç, yine mavi gömlekli bir yaşlı adamın cüzdanını kalabalıkta çarptı, kaçtı. Otobüste oturduğum yerden gözlüyorum. Adam telaşla koşuştu. "Hırsız kaçıyor, tutun" dedi, ama "Yaşa baba", "Kurtar bizi baba" diye bağıranlara bir şeycikler anlatamadı...
Basın otobüsünde gazetecilere, üstüne antepfıstığı serpilmiş Kahramanmaraş dondurmaları sunuldu. Gaziantep’te Kenan Evren Bulvarı'na girerken Demirel'in yanında, Aydın Menderes ile Gaziantep il başkanı da, karşılayanları açık arabada selamladılar. Süleyman Bey 1978 Kahramanmaraş olaylarından beri ilk kez Kahramanmaraş'a geliyordu. Gelişi gerçekten görkemli oldu. O olaylarda ölenler ise, yazık ki, unutulup gitmişlerdi.
16 Ağustos 1987, Cumhuriyet