Antitez Haymana'da...

"İsmet Paşa Küs mü Gitti?" yazılarına bugün ara vere­ceğim. Yalnız, Bartın DSP Merkez İlçe Başkanlığından gelen 26.4.1994 günlü mektubu yayımlamak istedim. Şöyle deniyor mektupta:

Sayın Mustafa Ekmekçi.

26.4.1994 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nin 10. sayfasın­da, ismet Paşa Küs mü Gitti?' başlıklı yazınızda, ‘Şimdi CHP'de de, DSP'de de İsmet Paşa'nın fotoğrafları asılı­dır. Derhal o resimleri indirmeleri gerekir’ diyorsunuz.

dediğiniz, yalnız CHP için geçerli. DSP binalarının hiç­birinde Paşa'nın resmi olmamıştır ve yoktur. Bilginize sunulur. Saygılarımla. 

Konuya birazcık eğilince, Makyavel'e bile taş çıkarta­cak bir anlayışla karşı karşıya olduğumu gördüm. Tüyle­rim diken diken oldu!

Önceki gün, Ankara'da hava ne güzeldi; günlerden pazar, 1 Mayıs! 1 Mayıs, iki türlü bayramım; Cumhuriyet'te 1 Mayıs 1975'te başlamıştım. Hiç unutur muyum? Sabah, Metin Aksoy'la birlikte, Tandoğan yakınında, Celal Bayar Bulvarı ile Sıhhiye köprüsünün kesiştikleri alanda yapılan 1 Mayıs kutlamalarına gittik. Arkadaşlarımız, daha önceden "Çağdaş Gazeteciler Derneği" yazılı bezden asımızı (afiş), yürüyüş kolunda taşımışlar, alana çoktan gelmişlerdi. Alana girerken, Halit Çelenk'i, Kaya Güvençle eşi Serpil Güvenç'i gördüm. Kaya Gü­venç de Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği'nin (TMMOB) kafilesini beklemekteydi.

Asımızı, arkadaşlarımızı bulduk. Alan çok kalabalıktı.

Mayıs gerçekten görkemli kutlandı. Özellikle ölüsüz bir 1 Mayıs geçirmemizi diliyordum. Toplantı dağılırken SHP Ankara Milletvekili Salman Kaya ile yeğeni EIM Ka­ya polislerce dövülmüş, ben görmedim. Dört polis gö­revlisi de köprüden düşerek yaralanmış, bir polis memuru da köprüden düşüp bacağını kırmış. Ahmet öğretir adlı bir yurttaşın da köprüden düşerek ağır yara­landığı gözlenmiş. Sayıları 15-20'yi bulan gençler gözal­tına alınmışlar, onlara işkence ne yapılmaması için gözlerimi dört açacağım. Geçtiğimiz haftalarda, Hüsniye ile Hafit adlarında iki kardeşin gözaltına alındıklarını yazmıştım. Onlar, gözaltında 15 gün tutulduktan sonra, geçtiğimiz hafta. DGM’ye çıkarılıp salıverildiler. Hüsniye ile Halit'i, polis gözetiminde üniversite giriş sınavlarına götürmüşlerdi. İkisiyle de konuştum. Hüsniye'ye ilk beş gün işkence yapmışlar, üzerine -giysisi üstündeyken- soğuk su sıkmışlar, tekme tokat girişmişler, Hüsniye sayrıevine götürülüp "serum" verilmiş. Üç gün helaya çıkarılmamış. Hal it ise. çırılçıplak soyulup askıya alın­mış. Bunlar, "antiteror yasasına’1 sokulduklarından, içe­ri savunman da alınmıyor. İşkence yurdumuzda ne zaman bitecek? İşkenceyle eğitilen çocuklardan kim ne bekleyebilir? Halit ile Hüsniye'nin ablaları Hayriye. DGM'de yargılandı, iki yıl sonunda aklandı!

Poliste de çifte ölçü mü kullanılıyordu ne? Solcular baskılar altında tutulurken, Istami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA-C) örgütünden olup da “Bosna" yürüyü­şüne katılıp gözaltına alınanlar, "el bebek gül bebek" miydiler? Solcu kazlar tek hücrede kalırken, onlar kala­balık gruplar halinde kalıyorlar, abdest alma gerekçe­siyle, sık sık dışarı çıkabiliyorlar mıydı? İBDA-C örgütü militanları Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C) önderi Mahir Çayan'ı beğendiklerini söylü­yorlar, "Ah, bir de İslamcı olsaymış" diyorlar mıydı?..

Ankara Kalesi'nde, Geleneksel El Sanatları Vakfı’nda (GESAV) düzenlenen piknik gibi bir toplantıya katılaca­ğımdan. 1 Mayıs toplantısından erken ayrılmıştım. GESAV'daki toplantıda, Füsun Uzer, Aydın Cıngı, Seçkin Göloğlu, Süheyla Kaplan, Sevim Koyunoğlu, Sevim Nazenin, Sevinç Karataş, Gencay Şaylan, Sema Gü­len, Nurettin Tekindor, Tayla Kıyat ile Yüksel Maden vardılar. Vakfın lokantasında çay içilip, bir çeşit "beyin jimnastiği "yapıldı. Aydın Çıngı, İstanbul'dan gelmişti. O konuşurken, ben ayrıldım. O gün işimiz çoktu. Haluk Gerger, Metin Aksoy, Veli Özdemir, Ali Tartanoğlu ile birlikte, Haymana'ya, Haymana Cezaevi'nde yatan Do­çent Fikret Başkaya'yı görmeye, ona "geçmiş olsun" demeye gidecektik. Saat 16.30’da yola çıkabildik. Hay­mana, Ankara'ya yetmiş kilometre vardı. Oran üzerin­den gittik, Gölbaşı'na varmadan Haymana yoluna sap­tık. Fikret Başkaya, "Paradigmanın İflası" adlı yapıtı yüzünden 20 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Bir ayı aş­kın süredir, Haymana'da yatıyordu. Haluk Gerger de "Özgür Gündem"de çıkan bir yazısından 20 ay hapis cezasına çarptırılmış, ceza Yargıtay’da onanarak kesin­leşmişti. Gerger de Haymana'da yatmayı düşünüyordu. Yolda. Gerger ilginç bir olay anlattı, şöyle:

Körfez bunalımı sırasında. DYP muhalefetteydi. Sü­leyman Demirel’in çağrısıyla, DYP, "Körfez Krizi" konulu bir açıkoturum düzenlemişti. Coşkun Kırca, emekli General Süreyya Yüksel, daha birkaç kişiyle birlikte, Doç. Haluk Gerger de konuşmacılar arasındaydı. Açıko­turum Ankara Hilton'daydı. Haluk Gerger, son derece eleştirel konuşmuş, Süleyman Demirel yönetimindeki hükümetleri de ağır eleştirmiş, onların da “bağımlı" ol­duklarını söylemiş, "Bu iş yalnız Turgut özai meselesi değil, bütün hükümetler Türkiye de bağımlıdır!" demişti. Toplantıya ara verilince, Demirel gelir, Haluk Gerger'in elinden tutar, "Haydi yukarıya yemeğe çıkalım!" der, yolda şöyle konuşur:

Ben antitezimi arıyorum, seni arıyorum! Çünkü ben tezim, sen antitezsin! Sen olacaksın ki, ben sentezi bula­yım. Sentez ancak bizi kurtarır..

Haluk Gerger, bunları anlattıktan sonra, şöyle dedi:

Süleyman Bey belki adresimi arıyordur, “Nerde bu Haluk Gerger? diye. Antitezini arıyorsa, biz Haymana - dayız. Gelsin, bizi orada bulsun!