Ankara’nın Kıyıcığı...

Önceki gün. Akyurt’ta Tan Oral’ın karikatür sergisi vardı. Peki, Akyurt neredeydi? Büroda arkadaşlara sordum, bilen yok. Gecekondularda oturan Mustafa İspir de, Şerife hanım da bilmiyorlardı. Karikatürist Nezih Danyal'la telefonlaşıyoruz:
- Akyurt nerede? Nasıl gideceğiz? diye…
Araya araya buldum; Akyurt, Ankara-Çankırı yolu üstünde, Ankara’ya otuz kilometre uzaklıkta, Çubuk ilçesine bağlı bir köyümüz. İyi. Oraya nasıl gideceğim? Anlattılar:
- Ulus’ta Bentrderesi’ne in, orada alanda Çubuk otobüsleri var, Çubuk belediye otobüslerinin yakınından, Akyurt belediye otobüsü de kalkar. Sonra, ağaçların altında minibüsler bekler. Onlardan birine biner gidersin…
Vardım ki. otobüs kalkmış. İçimden :
- Eyvah! Akyurttaki kokteyli kaçıracağım, diye üzülüyorum.
Akyurt’a giden arabayı buldum, içinde birkaç kişi var...
- Ne zaman kalkar?
- Dolunca kalkar:
Yedi aylığım ya, arabanın dolmasını nasıl bekleyeceğim? Bir saat bekledik. Açtım. Asım Bezirci’nin «Nurullah Ataç»ını okuyorum. 1930’lu yıllarda yazdıklarını daha önce okumamış mıyım? Ataç, en sevdiğim yazar. 1950’li yıllarda, İstanbul’da Yeşilyurt’ta otururken, trenle Sirkeci’ye gelir, Ulus gazetesini alır, dönerdim. Haftada iki gün, Ataç’ın «Günce»leri çıkardı Ulus'ta. Bir de Ulus gelmemişse, nasıl üzülürdüm ..
Kitapları düzeltilince, yerinden oynatılınca tararmış. Huylarımız da benziyor Ataçla.
Kitabı kapayıp, Ankara’da olup bitenleri düşünüyorum; Sosyal Demokratlar’da çalışmalar daha bir hafta sürer. Orayı da karıştıran, karıştırana. Karıştırılacak yanı kalmayınca ne olacak? Bitecek, durulacak her şey. Pistin ortasında, dansa hızlı başlayanlar giderek yorulmaya, pisti terketmeye mi başlıyorlar ne?
Neyse, arabamız doldu Akyurt’a yola koyulduk. Esenboğa yolunda bir yerlerden Çankırı yoluna sapılıyor, o yolu izliyoruz. Nezih Danyal’la buluşamadık. O daha sonra geldi…
Akyurt, bin beş yüz nüfuslu bir köy. Sergi halk kütüphanesindeymiş. Sora sora gidiyorum. Vardım, daha dağılmamış kalabalık. Köye bir saat uzaklıkta Bügdüzköyünün ilkokul öğrencileri, öğretmenleri Nurşen Şenal, köy ebesi Necmiye Acar’la karikatür sergisine gelmişler. Onca yolu yürümüşler.
Tan Oral, eşi Deniz Oral’la gelmişti. Karikatür sergisinde, üç genç bir köşede gitar çalıyorlardı. Bunlar, Hacettepe’de stajyer doktorlardı. Geçen yıl, Akyurt'ta staj görmüşlerdi. Metin Akıncı, Gazi Başdoğan, Erhan Berber adları da... içimden:
- Bu durumu Çetin Altan görmeliydi! diye geçirdim, köyde gitarlı karikatür sergisi.
Tan Oral’a sordum:
- Akyurtta sergi nereden çıktı?
Anlattı. Orada tanıdığım Akyurt Sağlık Ocağı doktoru Ümit Kartoğlu da çizerdi, vani karikatüristti. «Akyurt Sağlık Ocağı Bülteni» için Tan Oral’dan çizgiler istemiş, o da hemen hemen her sayısına yollamıştı. Dr. Ümit Kartoğlu, sanatçı bir kişi. Hiç boş durmuyor belli. Akyurt'ta bir de ilkokullararası resim yarışması düzenlemiş, ben izlemedim, televizyon filan vermiş sonuçları. Diyeceğim, Kartoğlu böyle biri. Ceyhun Atıf Kansu, sağ olsa da görse, nasıl severdi böyle çalışmaları?
Akyurt, sosyalizasyon çalışmaları da başarıyla yürütülen bir yer. Tüm köylerinde doğumlar, çocukların aşıları denetleniyor. Hela yapımında azıcık güçlük çekilmekteymiş. Köylü helayı yapıyor ama, kendisi uğramıyormuş...
- Biz sizin için yaptık beyim bu helayı! Diyorlarmış.
Sosyalizasyon bölgesinde, hela yapmayanlara ağır para cezaları da var. Birinci uyarıda yapmazsa beş bin lira, İkincisinde on bin, onda da olmazsa onbeş bin. On beş bin lira ceza gelinceye değin ödemeyenler var...
- Sana beş bin lira ceza kesiyorum!
- Kes beyim haklısın
- Peki, bu cezayı verinceye dek, bu parayla helayı yapsana…
- Ne desen haklısın beyim! Biz adam olmayız!
Köylerde, çocuklar hastalanınca doktora getirmiyorlar; doktorun köye gelmelerini bekliyorlar. Bu bakımdan sık sık köylerin taranması gerekiyor.
Sağlık Ocağı tertemiz. Sağlık Ocağı'nın yakınında doktorun, hemşirelerin, sağlık memurlarının lojmanları var. Ocağın önünde, uçurtma uçurduk…
Ankara’ya dönmek için, Ocak’tan yeniden Akyurt’a indiğimizde, yol üstündeki demirciye uğradık Tan’la, Nezih’le. Pulluk demiri yapıyordu demirci. Gençti demirci.
- Günaydın! deyip daldık İçeri..
- Baban da demirciydi galiba! dedim.
- Evet! Bunu bilmem hoşuna gitmişti..
- Biz, dedim, burada bir karikatür sergisi var, ona geldik.
- Nerede sergi
- Halk Kütüphanesi ‘nde, Belediyenin orada...
Ben burada, köyde bunu bilmiyorum da, siz nasıl bilip geliyorsunuz? dedi. Yine şaşırdı.
İşten başını kaldıramıyordu ki demirci nereden bilsin? Bize çay söylemek, ağırlamak istedi. Kalmadık. Ankara’nın kıyıcığındaki Akyurt’u oradaki insanları görmekten öylesine mutluydum ki, anlatamam...