Ankara Palas’taki kokteyl...

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Boyacıoğlu ile eşi Müyesser Boyacıoğlu'nun eski “Ankara Palas", yeni adıyla “devlet konukevi”nde verdikleri kokteyle, azıcık geç kalmıştık. Gelen gelmişti. Mayısa doğru günde dört, beş çağrıyla karşılaşınca apışıp kalıyordum. Biri, bir Amerikalının çağrısıydı. Amerikan Büyükelçiliği Kültür Ataşesi Robert McDowell eşiyle birlikte, evlerinde bir kokteyl veriyorlardı. Amerikan Haberler Merkezi'nde çalışan Lale hanım -Tijen Par'ın ablası- çağrı kartları hazırlanırken. “Ekmekçi'yi niye çağırmıyoruz ki?" demiş öğrendiğime göre; iyi ki gitmişim, gitmesem ayıp olacakmış.
Türkan Akyol’la eşi Turhan bey, Duygu ile Gürer Aykal, Ergin Orbey, Baskın Oran, Prof. Tosun Terzioğlu, Turan Erol, Bozkurt Güvenç de oradaydılar.
Oradan erken çıkıp, Ankara Palas'a gittik. Müşerref Hekimoğlu da var. O da çağrılıymış. Birlikte gittik. Ankara Palas çevresinde sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı. “Cumhurbaşkanı da gelecek’’ diyorlardı. Cumhurbaşkanı Evren, 25 nisan günü Hacettepe Salonlarında yapılan “Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş günü"ne gelmiş, bir de konuşma yapmıştı. Anayasa Mahkemesi kuruluşunun 20'inci yılında, bunu görkemli bir biçimde kutlamak istemiş, bu konuda konuşmalar yapılması için üç günlük bir program düzenlemişti. Program gerçekten canlı başlamış. Bilim adamları 1961 ve 1982 anayasalarını, çeşitli yönleriyle inceleyen konuşmalar yapmışlardı. Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Suna Kili, ayrıntılı bilgiler vermişlerdi.
Mümtaz Soysal, 1961 ve 1982 anayasalarının ortak yönlerini anlatıyor, "ortak yanları, ikisinin de metin olarak ayrıntılı ve geniş tutulmuş olmaları. Her iki anayasa da daha önce yaşanmış olaylara tepki niteliğindedir. Aslında bütün anayasalar bir tepkidir." diyordu.
Boğaziçi Üniversitesi’nden gelen Prof. Suna Kilide, “temel hak ve özgürlükler yönünden 1961 ve 1982 anayasaları”nı ele aldı. İlginç sorular yöneltildi. Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerinden Nurettin Ersin, ön sırada, konuşmalardan sürekli notlar almaktaydı. Ersin, yemekte. Prof. Mümtaz Soysal'a:
Konuşmalarınız çok yararlı oldu: Biz de kafamıza takılan birçok sorunun yanıtını bulduk... biçiminde konuşmuş.
Üç günlük konuşmalar, yazık ki banda alınamamış. Ortaya bir kitapçık da çıkamayacak demektir...
Ankara Palas’taki kokteyl, çok güzel düzenlenmişti. Müdür Nil Turagay ile yirmi kişilik Ankara Palas personeli gerçekten başarılıydılar. Nil Turagay da konuklara eliyle pasta dağıtıyordu.
Cumhurbaşkanı Evren, başka programları olduğundan gelemeyeceğini bildirmişti. Meclis Başkanı Necmettin Karaduman, Başbakan Özal, bakanlar, Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri, yargı organlarının başkanları, üyeleri oradaydılar. Balıkesir Barosu Başkanı Turgut İnal, İstanbul, Bursa Baroları temsilcileri, hem tartışmaları izlemişler, hem de kokteyle gelmişlerdi.
Parti başkanlarından Doğruyol Partisi Başkanı Yıldırım Avcı, Gecenin yıldızı gibiydi. Foto muhabirleri, Başbakan Özal’la Yıldırım Avcı'nın birlikte resimlerini çekmeye özen gösteriyorlar, gazeteciler konuşmaları dinlemeye çalışıyorlardı. Yıldırım Avcı’nın yanında eşi Feryal Avcı da var. Avcı, Özal’a İzmir'de verdiği ifadeyi anlatıyor. Özal soruyor:
Sıkıyönetimde mi verdiniz ifadeyi?
Evet...
Gazeteciler, yaklaşmışken Erdal İnönü'yle Özal'ı bir araya getirmeye çalışıyorlardı. Erdal İnönü, anladığım pek yanaşmıyor. Necdet Calp’la, Özal’ın bir araya geldiklerini görenler, oraya koşuşuyorlar. Semra hanım çoğu bakan eşleriyle bir arada.
Semra hanım, politika mı konuşuyorsunuz?
Biz hanımlar, politika yapmayız...
Nil Turagay, konukları uyarıyor:
Döner çıktı, soğutmayın efendim...
Haydi, döner kuyruğuna...
Sedat Celasun’la, Yunan elçiliğindeki kokteylde görüşmüştüm son. Anımsadı.
Bir Yunanlı gazeteci vardı, adı neydi?
—Katerina...
Tamam Katerina...
Kokteylde, tanıştıklarımın çoğu, meğer çok eskiden karşılaştıklarımmış. Sudi Türel, öyle dedi:
Yirmi yıl önce Antalya'da, “İleri’’ gazetesinde birlikte söyleşip, çay içmiştik. Nuri Dağtekin de vardı...
Nuri Dağtekin'in kulağını çınlattık.
Kokteylde, Anayasa Mahkemesi kuruluş yıldönümü dolayısıyla üç gün süren toplantılarda yapılan konuşmalara da değiniliyordu. Kimi:
Eleştiriler için zaman erken, diyordu.
Düşündüklerimizi açık açık söylemeye zamanla alışacaktık.
Hoşgörü dönemine zamanla girecektik...
* * *
Bir düzeltme: Cumartesi günü çıkan “Ankara Notları"nda. Özer Derbil’in babası Süheyp Derbil’in Coşkun Üçok'a anlattığı bir olay fıkrayı aktarmış, fıkranın sonunda Coşkun Üçok adını pek anımsayamadı. Ali Sarıalioğlu olabilir mi acaba, bu hoş adam?" demiştim. Değilmiş... SODEP'in kurucularından olan Süleyman Sarıalioğlu, bu fıkradan alınmış. “Fıkranızın babamla ilgisi yok, olamaz" diye telefon etti. Oldukça da öfkeliydi. Şaşırıp kaldım. Ozan, "Melali anlamayan nesle aşina değiliz” der ya, güzel, hoş bir fıkraya öfkelenen kişiye verecek yanıt bulamadım...