Ankara havaları...

Anadolu Kulübü, yıllardan beri parlamenterlerin kulübüdür. Orada otururlar, yemek yerler, oyun oynarlar, vakit geçirirler..

Birkaç yol gittim Anadolu Kulübü’ne. Birinde, Melih Kemal Küçüktepepınar, Mehmed Kemal’le ikimizi oraya yemeğe götürdü. Bir gün de Kemal Kurdaş'la orada yemek yedim. Bir iki kez de, nikâh kokteyline gittim..

Sadece parlamenterler gittiği için, oranın havası, kulisleri bir başka oluyordu.

12 Eylül’den sonra bir ara Anadolu Kulübü kapatıldı. İçeride oturan, oyun oynayan eski parlamenterler bir anda paldır küldür, kulübü boşalttılar.

Neyse, çok geçmedi. Anadolu Kulübü yeniden açıldı...

Devlet Bakanı İlhan Öztrak'la, Turizm ve Tanıtma Bakanı İlhan Evliyaoğlu, üç Genel Müdürü basına tanıştırmak ya da basını onlara tanıştırmak için, Dışişleri köşkünde bir kokteyl verdiler. TRT Genel Müdürü emekli Tümgeneral Macit Akman'ı, Basın - Yayın Genel Müdürü Necati Özkaner'i, A.A. Genel Müdürü Cevdet Tanyeli’yi orada görüp tanıdım..

Milli Güvenlik Konseyi Halkla İlişkiler bölümünde, telefonla görüşüp de karşılaşmadığım askerlerden bazılarını da orada gördüm. Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Ergun da sivil giyinmişti. Daha önce de bir kokteylde konuşmuştuk Recep Paşa'yla..

Kokteylde, yabancı basın da vardı. Sovyetlerden, Çinlilerden, Fransız, İngiliz basınından temsilciler..

Cumhuriyet ten Haşan Cemal, Uğur Mumcu'yla üçümüz vardık. İstanbul'dan da bazı yazarlar, gazeteciler gelmişti..

Kokteylin sonuna doğru, tam çıkacağım sırada Refik Erduran’ı görüverdim. Nasıl sevindim. Refik Erduran’ı yazar olarak da, kişi olarak da severim. Yazılarında satır aralarında sezilebilecek esprileri, bir usta elinden çıktığını gösterir™

Kolay mı, güç mü yazar bilmiyorum. Ama, yazısını okurken hiç sıkılmam. Yeri geldi mi, taşı da gediğine öyle bir kor ki!..

Ayaküstü üç beş dakika konuşabildik. Ertesi sabah aradığımda, Kıbrıs'a uçmak üzere olduğunu söyledi. Ankara'ya gelişinde arayacak..

TRT Genel Müdürlüğüne, Anadolu Ajansına, ya da Basın - Yayın Genel Müdürlüğüne getirilen eski askerlerin sözleşmeli olarak alacakları ücretleri gazetelerde okudum. Brüt 22 bin lira dolaylarında. Yerine göre, kapıcı ücreti bile değil Belli ki, geçmişin kirli örneklerini silmek için, böyle bir yola gidiliyor İyi ediliyor.

TRT Genel Müdürü Macit Akman'ın, geçmiş dönemde yapılan haksızlıkları düzeltmesini, kıyıma uğratılmış olan -gerçek- gazetecilere haklarını vermesini dilerim. TRT her şeyden önce yansız olmalı, kasıtlı haberler vermemeli. Söylemek istemezdim ama bir örnek vereyim: İstanbul'da tutucu bir gazetenin desteklediği bir vakfın düzenlediği «Dil Semineri»ni çarşaf çarşaf veren TV, Türk Dil Kurumu'nun düzenlediği «Atatürk Yolunda Türk Dil Devrimi» topluçalışımına, yasak savma denebilecek biçimde yer vermekle yetindi. Televizyoncular, çalışmadan film alırken, telefonla emir gelmiş:

— Kamera gelsin muhabir orada kalsın!

Kamera gitti. Yasak savulmuş oldu Buna da bir şey demedim. Ama eski TRT Genel Müdürünün emekli olduktan sonra, o semineri destekleyen gazeteye «Müşavir» olacağını duyunca, içim burkuldu. Profesör Hamza Eroğlu, önceki akşam «layiklik» üzerine güzel bir konuşma yaptı. Hamza Eroğlu «devrim» diyor ona sorular yönelten TRT muhabiriyse, «inkılap» sözcüğünü kullanıyordu! Soruları yönelten TRT muhabiri, Prof. Hamza Eroğlu'nun eski bir öğrencisiydi de...

Basın – Yayın’ın da baştan ayağa düzeltilmesi gerek. Bu devlet kuruluşunun nasıl baştankara gittiğini kendimizden küçük bir örnekle göstereyim. Genel Müdürlük 1981 yılı için bir «Basın Ajandası» çıkardı 20'nci sayfasında Ankara, İzmir ile İstanbul'da yayınlanan büyük gazetelerin adları var. Baş harflerine göre gazeteleri sıralamışlar. Cumhuriyet «Z» harfinden sonra geliyor. En sona da konmuş. Belli ki, unutmuşlar, son dakikada ekleyivermişler. Basın kartı olan gazeteciler listesinde, bizim Hasan Cemal’in adı yok!

Basın kartı dağıtımı da bir keşmekeş. Diyeceğim, yeni Basın - Yayın Genel Müdürünün işi de güç…