Anıtkabir Çevresindeki Fidanlık...

Önceki yazımda trafik cinayetine değinmiştim. Bugün de bir başka cinayete değinmek istiyorum; Ağaç Cinayeti. Ankara’nın yeni Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy'u aradım bunun için, kesilmemiş birkaç ağaç daha kaldıysa onları olsun durdurabilmek için. Belediye, "pazar yeri" açmak için, Bahçelievler'deki Anıtkabir’e bakan fidanlığı doğruyor! Bu konuda, Anıtkabir çevresinde oturanlar telefon ediyorlar; "Ne olur, sütununuzda işleyin bu konuyu, ele alın." diyorlar. Hamdi Konur, büroya şu mektubu bırakmış:
“Sevgili dost Ekmekçi,
Hapishane dertlileri senin sütunlarında. Sanatçıları sen dile getirirsin. Gurbetzedelerin nemli gözleri sana dikilmiş. Bu kez bir de bizim sokağın dertleriyle birlikte Bahçelievler’in ve dolayısıyla tüm Ankara halkının dertleriyle ilgileneceksin. Fidanlık katliyle karşı karşıya kaldığımız için "Ankara halkı" deyimini kullandım.
Son seçimlerle gelen Belediye Başkanlığı, Anıtkabir'in batısındaki fidanlığı tarumar ederek, onun yerine "pazar yeri" açılmasına karar vermiş. Fidanlık 30-40 bin fidanı içermektedir.
Bir tarafta ağaç bayramları düzenleyip, ilkokul bebelerinden üniversite öğrencileri dahil, çeşitli uğraştan kişilere dek, herkesi ağaç dikme seferberliğine çağırırken bir yandan da 30-40 binlik fidan alanını yok etmeye girişmek, tam bize özgü bir ikiyüzlülük örneği olsa gerek. “Tipik bir şarklı örneği" desek, sanırım daha doğru olacak...
İşte bizim derdimiz Sayın Ekmekçi! Şu anda senden medet umuyoruz. Seçimlerden önceye gelinceye dek, çarşı içinde bir pazarımız vardı. Bahçelievler’de oturan en uzak aileye sekiz dakikalık bir uzaklıktaydı. Rahattık ve hiçbir yakınmamız yoktu. Bir gün baktık ki, pazar yeri greyderlerle altüst edilmiş. Bu durum, Belediye Başkanı’nın marifetiydi. Pazarı niçin kaldırttı? Gerekçesi neydi, bilmiyoruz. Kimse de öğrenemedi. Sağ olsun toplumumuzun, bitip tükenmeyen sabrı ile "Büyüklerimizin bir bildiği vardır elbet!" diyerek, sokrana sokrana günlük yaşantımızın şaşkınlığı içinde unutup gittik. Unutmasak ne yazacaktı? Koca Belediye Başkanı, sırtı da pek.. Adamın keyfi değiliz ya! Elbette bir bildiği vardır, nemize lazım bizim, diyorduk içimizden...
Bahçelievler'i bilirsin Ekmekçi, Anıtkabir’in batı yakasında bir sırtın yamacına kurulmuştur. Tümüyle Anıtkabir’e bakar. Sırtın öteki yamacında ise Emek Mahallesi var. Haftalık gereksinimlerimizi ya Maltepe pazarından ya da durumumuza ya da konumumuza göre Emek Mahallesi pazarından sağlıyorduk. 12 Eylül'den sonra başlamıştı bu yeni düzen. Ne var ki, son seçimlerden hemen sonra bu düzen de değişti. Eski belediyeciler gitti, yenileri geldi. Ve geldiklerinin hemen ertesinde fidanlığa saldırmakla başladılar işe. Bir sabah uyandığımızda 8-10 belediye işçisinin, bahar güneşiyle açılıp serpilen fidanları birer birer sökerek, fidanlığın darmadağın edilişiyle karşılaşmayalım mı?
Ekmekçi, ukâlalığımı hoş gör. Kültür bir yaşantı konuşudur. Sadece okullar bitirip, diplomalar yığmakla edinilmez. İnsan, maddi, manevi edindiği kültürün sentezi olmadıkça, edindiği kültürü günlük yaşamıyla bütünleştirip, kişiliğiyle özdeşleştirmedikçe aydın kişi olamaz. Galiba bizim "şarklı aydın" tipi olma özelliğimiz de buradan geliyor: Doğruları söylemekte birbirimizle yarışırız da, pratikte ikiyüzlülükten kendimizi kurtaranlayız. İğrenç bir şey! Konumuza dönüyorum:
Anıtkabir'in tam arkasına düşer bu talihsiz fidanlık; her sökülüp devrilen fidan, insanları imdadına çağırıyormuş gibi geliyor bana; bitişiğinde çocuk parkı var, kulakları çınlasın, Dalokay’ın hediyesidir Bahçelievler'e. Hem çocuk parkının, hem de fidanlığın yapımını nasıl da heyecanla izlerdi! Selam söyle, nasıl olsa benden yaşlı olamaz, içtenlikle gözlerinden öperim. "Anıtkabir'in çevresi" der, o çevreyi çirkinleştirecek girişimler karşısında kartal gibi kanat gererdi. Gerçekten de kendisine özgü küçük bir çevre yaratmıştı: Bir yanda, dünyanın her yanından, Atatürk Anıtı için gönderilen ağaçlardan oluşan sevimli koruluk, bir yanda çeşitli spor çalışma alanları, bir yanda da çocuk parkı ve bizim canlı fidanlığımız.. Ata’ya layık bir kompozisyon. Bu kompozisyonun bir bölümünü kaldırıp, onun yerine bir pazar yerinin oturtulduğunu düşün!.
Semt sakinleri olarak Cumhurbaşkanımıza telgraf çekmeyi düşündük. Sonra, "Böyle şeyler için kendisini rahatsız etmek doğru olmaz" diyerek vazgeçtik.
İşte bu mektubu, böylesine vesilelerle yazıyorum sevgili Ekmekçi. Yeni gelenin eskiyi aratmayacağı, daha önce yapılanın yıkılarak yerine gecekondu örneği bir nesnenin kondurulamayacağı günleri biz de görebilecek miyiz? Eski yapılanlar kalsa, yenileri de yapılsa olmaz mı? Biliyorsun, uygarlık, gözlem ve deneylerden kaynaklanan maddi, manevi kültür birikimidir. Yak, yık, yasakla... Ne insanlığın deney birikimlerinden, ne de kendi maddi ve manevi kültür birikiminden yararlan.. Eskiden yaşamanın geleneklerine dayanarak çağdaş yaşamın davulunu çal ve kendi elinle yarattığın kısır döngü çemberi içinde "kalkınacağız" de debelen dur! Gözlerinden öperim..."