Ferda Güley, İnönü’yü anlatırken şunları söyledi:
Ben o görüşteyimdir ki, İnönü çok gençlik çağından başlayarak, ölünceye dek geçen büyük süreç içinde sürekli gailelerin (sıkıntıların, dertlerin), karşısında, içinde bulunmuştur; o gailelerle boğuşmuştur, savaşım vermiştir ve adeta o gaileler, büyük dalgalanmalar, krizler, memleket içinde ya da başında bulunduğu parti içinde, İsmet Paşa’nın gıdası olmuştur. Denizi üfürür, üfler dalgalandırırdı. Denizi üflediğini kimse görmediği için, kendi dalgalandırdığı denizi kırbaçlayarak, çeşitli yöntemlerle durgunlaştırma savaşımına girdiği zaman, herkes İsmet Paşa'nın, ancak İsmet Paşa’nın bunu yapabildiğini, yapabileceğini düşünürdü. Kuduran denizi sessizliğe kavuştururdu. Fakat, denizi kudurtan, çıldırtan da kendisi olurdu. İşte bu onun dalgalı deniz ile savaşmayı yaşam turu olarak seçmesinden. Eğer İsmet Paşa Fransa’ya da benzeri siyasetin seçimden seçime şöyle bir tadına bakılıp geçildiği tüketim toplumlarından birinde olmuş olsaydı, sanırım böyle doksan yaşına dek yaşayamazdı. Savaşımlar, İsmet Paşa'nın büyük gıdasıdır. Böyle sakin gidiyor: Ne yapar yapar bir yolunu bulur. Bir önemli sorunu piyasaya sürer. O piyasaya sürdüğü sorun temel sorunlardan olduğu için, toplumu geniş ölçüde dalgalandırır, harekete getirir. İnönü, sonra onun sükunete getirilmesi çabasına sahip çıkar ve bunu en iyi biçimde de o yapardı. Ben bu yönüne değinmek istedim…
Demokrasiye geçişimizle dalgalanmaları böyle oldu gerçekten. Çok partili yaşama geçildiği zaman. İsmet Paşa'yı uyaranlar olmuştu:
Yapmayın. Sonra size çok saldıracaklar. Eziyet edecekler... diyenler vardı. İnönü, çok kez özel toplantılarda, parti meclislerinde bu konuya değindi. Şunları söylerdi özetle:
Bizim cumhuriyetimizin doğal olgusu, bu çok partili yaşama geçmektir. Bu benim zamanımda, sağlığımda olmalı ki, getirebileceği tehlikeler neyse onunla boğuşarak sonuç alabileyim.
* * *
1966 eylülüydü. O yıllar, Milliyet’te çalışıyordum. İlhami Soysal Akşam’da köşe yazarı ve gazetenin Ankara temsilcisiydi. Bir sabah İlhami Soysal, evinden çıkıp gazeteye giderken, bindiği bir arabada kaçırılarak kıyasıya dövüldü. Olayla ilgili geniş yayınlar yapıldı. İlhami o zaman Genelkurmay Başkanı olan Cemal Tural'a yönelik eleştirilerde bulunmuştu. İlhami'yi Cemal Tural'ın dövdürdüğü ileri sürüldü. Olay dalgalandı. "Cemal Türel dövdürdü" diyenler oldu. “Cemal TuraI yaptırmaz" diyenler vardı. “Olabilir” diyenler çıkıyordu. Bir süre sonra, Raci Tekin adında bir subayın olaya karıştığı söylentileri çıktı...
Şimdi olayın İnönü ile ilgili ilginç yanına geliyorum. Olayın bu yönü ilk kez bu "Ankara Notları”nda açıklanıyor.
İnönü'nün karıştığı bölümü Şeref Bakşık'tan dinledim. O şöyle anlattı:
Olayı titizlikte izliyor Paşa. Hemen gitmiyor üzerine. Düşünüyor ki, böyle bir olayda Cemal Tural konuşacak. Kuşkular kesinlikle ortadan kalkacak. O kişi hakkında böyle kuşkuların ortaya konmasından rahatsız oluyor. Sessiz kalıyor. Bir süre izliyor. "Pat diye açıklama yapılacaktır. Kesinlikle kamuoyu bu kuşkulardan kurtulacaktır" ya da "yerinde kalmayacaktır.” Bunlardan biri. Fakat bakıyor ki, hiçbir şey yok. Yerinde kalma var ve sessiz kalma var. Tutuyor, durumu zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a anlatmayı uygun görüyor. Gidiyor Sunay'a, konuyu anlatıyor ve diyor ki Sayın İnönü:
Silahlı Kuvvetler'in en tepesindeki adam, kendisi aleyhinde yazı yazmış bir gazetecinin dövülmesi olayından sorumlu sanılıyor. Üzerinde şüpheler var ve bu şüpheleri dağıtıcı, kaldırıcı bir durum konulamıyor ortaya ve o kişi sandalyesinde kalıyor.
Sunay, "Paşam, ben sordum yapmadım" diyor deyince Paşa.
Yapmış olabilir. Yapmamış olabilir. Dilerim yapmaz. Yapılmamıştır. Ama susuyor: Kuşkular gelişiyor. Yaygınlaşıyor ve susuyor ve sandalyesinde kalıyor...
Şeref Bakşık ekledi:
Bu, Paşa'nın Silahlı Kuvvetler'in her çeşit kuşkudan, saygınlığına gölge düşmesinden korunmasındaki titizliği. Yoksa böyle bir kuşku giderilsin istiyor. Varsa, Cemal Tural’ı sandalyesinden ederek. Silahlı Kuvvetler’i korumak istiyor. Bu girişimde bulunuyor ve kimseye duyurmuyor. Bana anlattığı bu olayı, bilmiyorum kaç kişi biliyor?
İlhami Soysal'a sordum. İsmet Paşa'nın böyle bir girişiminden onun da bilgisi yoktu. Olay nasıl mı sonuçlandı? Adı geçen Raci Tekin aklandı. Astsubay Yüksel Aşçıoğlu üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. O Yargıtay’a başvurdu. Bu sırada 1974 affı çıktı. Kurtuldu…
Şeref Bakşık, olayın arkası olduğunu söyledi. Şöyle konuştu:
Olayın üzerinden bir süre geçti. Demirel başkanlığındaki hükümette Tural’ın süresi dolmaktaydı. Bana zamanın Milli Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu anlattı İnönü’nün sürenin uzatılmaması konusundaki girişimlerini. Bu konuda hükümete telkinleriyle yardımcı olmuştu Paşa...
29 Aralık 1984, Cumhuriyet