ANAP’tan Kopan Oylar...

Fıkrayı Süreyya Arın anlattı, şöyle:
Karadenizli, arkadaşlarına, “Ben de şiir yazarım, demiş, o da bir şey mi?"
Yaz bakalım da görelim! Karadenizli başlamış söylemeye:
"Bolu, Mengen, Gerede,/Hamsi oynar derede,/Acep benim sevgili yarim,/Şimdi…”
Eee, demişler iyi gidiyor, devam et. Karadenizli sürdürmüş: "Nereye cittu?"
Şimdi pok ettun, demiş biri. "Acep benim sevgili yarim/Şimdi nerede?" diyecektin. Bir başkası söze karışmış:
Derede hamsi olur mu da?
***
Pazartesi günü, Burdur eski Senatörü Ekrem Kabay’ın kızı Sevgi ile Aydoğ’un nikâhları var. Nikâh tanıklarından biri Feriha Ergun, öbürü Erol Çevikçe'ydi. Nikâh memuru, Erol Çevikçe’ye uğraşını sorduğunda. Çevikçe:
Politikacıyım! yanıtını verdi.
Bu bana, Süleyman Bey'le, Bülent Bey’in Hamzakoy'dan Ankara'ya döndüklerinde yapılan nüfus sayımında, sayım memuruna verdikleri yanıtları anımsattı. Süleyman Bey, memura:
Mühendisim! yanıtını verirken, Bülent Bey de:
Gazeteciyi! demişti.
İkisi de politikacı olduklarını, başbakanlık yaptıklarını nedense söylemek istememişlerdi. Oysa, asıl uğraşları "politika" idi. Ne var ki, 12 Eylül günlerinde politikacı olmak, politikacıyım demek öyle hoş karşılanacak bir şey değildi. Başta, askerler hoşlanmıyorlardı.
Politikacılar ülkeyi bu duruma getirdiler! yargısı, pek tutuluyordu.
Nikâhta Deniz Baykal, eski valilerden Tahsin Soylu, Kemal Yalçın ile Teoman Erel, Dursun Kut, Fikret Ünlü, eski milletvekilleri de var.
Nikâh törenini izliyoruz ama, herkesin kafasında bir gün önce yapılan ara seçimleri var. Nikâha gelenlerin çoğu SHP'li. Boyunları bükük gibi. Pek kimse konuşmuyor ama, içinden içinden neler söylüyorlar? Antalya eski milletvekillerinden Fahri Özçelik, döndü:
Ekmekçi, insanın mezarında umut otları bitermiş! dedi
Yanı, "Biz umudumuzu yitirmedik!" demek istiyor. Ölünce de umudunu yitirmeyeceksin, onunla birlikte öleceksin!
Teoman Erel, Deniz Baykal'la birlikte gitti. Erol Çevikçe, beni büroya bıraktı. Yolda konuşuyoruz. Erol Çevikçe:
Ben diyor şimdiye dek, Erdal Bey’in elini bir kez olsun sıkmadım. Deniz Bey üç kez görüştü, o da bizim isteğimiz üzerine. Erdal Bey, eskilerden hep uzak durdu nedense.
Gerçekten, diyelim Süleyman Bey, gezilerine tüm eski kadrolarını alıp çıkıyordu. İhsan Sabri Çağlayangil, İsmet Sezgin, Koca Reis Sadettin Bilgiç, Ekrem Ceyhun, daha kimler? Kocaman bir politikacı kadrosu. Bunların kimiyle arası açılmış, kavgalar etmiş, sonra 12 Eylülden sonra barışmış. Ama, bir seçim kampanyasında, yanında götürmesi gerektiğini düşünüyor. Bunu uyguluyor da
Erdal Bey'in yanında, deneyimli politikacılardan, eskilerden kimse yoktu. Bülent Bey’in “hizipçiler” demesi, ister istemez Erdal Bey'i de etkilemiş miydi? Bülent Bey’i, Bülent Bey yapan, geçmişte o "hizipçi" dediği kişilerdi. Bir Turan Güneş, bir Orhan Eyüboğlu, bir Ali Topuz, bir Deniz Baykal.
Erdal Bey'in yanında gözler bir Necdet Uğur’u aradı örneğin. Bir Hasan Esat Işık’ı aramış olmalıydı. Şimdi, İstanbul'da oturan Necdet Uğur’un çok önceleri bana söylediği bir söz vardı, şöyleydi:
Türk halkı, başkası için politika yapmaz, kendisi için yapar!
Halk çoğunluğu, Bülent Bey'in, "Aşırılar SHP’de toplanıyor!'' biçimindeki sözleri karşısında, duyarlılık gösterdi. Deneyimli politikacılara göre; gerçekte ANAP'tan kopan oylar, kampanya öncesinde. SHP'ye geldi geliyordu. Çünkü, SHP iktidar adayı görünümündeydi ANAP'a kızanların, küsenlerin büyüyen partiye yönelmeleri de doğaldı. Ne zaman ki, Bülent Bey, SHP'ye karşı kampanyasını başlattı, SHP'ye yönelen oylar DYP'ye gitti. Oldukça "tutucu" olan kişinin "aşırı" tanınmış, ya da öyle tanıtılmış partiye oy vermesi beklenemezdi elbette. Satır arasında Bülent Bey, seçmene 12 Eylül öncesini anımsatmış oluyordu. Bülent Bey’in yaptığı, kendi aldığı oylar değildi. Yüzde 40'lardan, yüzde 23'lere düşüşü sağladı SHP'yi iktidar yapacak oyları, ondan kaçırdı. Bülent Bey’in bu oyları kovalaması yanında DYP'nin de, başarılı bir seçim kampanyası ile bu oyları toplaması, sonucu belirledi.
Daha başka etkenler de var elbette; Demirel'in gittiği yerlerde yerel sorunları ustaca işlemesi, halkın çok anlayabileceği bir dille bunları anlatması çok etkili oldu. SHP ise, bu konularda oldukça soyut kalmıştı.
Erdal Bey’in Bülent Bey'e karşılık vermemesi, bir bakıma başarılı bir "taktik" sayılabilir. "Kavgalıymışlar" görüntüsünü böylece sildi. Sokaktaki adam, kavga sevmiyor. Gerçekte, CHP'de olduğu gibi, SHP’de de, böyle hizip sorunlarını filan bilmez halk. Ancak, bu konuda kampanya açılınca öğrendi. Soğuk kaldı...
Deneyimli bir politikacı şöyle diyordu:
CHP’lilerin yüzde sekseni, bugün SHP’dedir. Bülent Bey'in kalabalıklar topluyor görünmesi karşısında duraladılar. Etkilendiler. Yavaş yavaş, kuşkuya da kapılmaya başladılar. İlgileri azaldı doğrusu. İşi de gevşek tuttular ANAP'ın işlediklerini. Bülent Bey’de işlemeye başlayınca halk çoğunluğu, şöyle bir durdu. Aynı şey, diyelim DYP'ye de yapılabilirdi. Örneğin, Gaziantep’te DYP adayı "Komando Ayvaz” diye tanınan Ayvaz Gökdemir'di. Ama onun üzerine gidilmedi. Manisa adayı Sümer Oral, uygar bir kişi olarak tanınıyordu. Zonguldak adayı Köksal Toptan da öyle. DYP, kimi adayları nedeniyle de karlı çıktı. Başarılı adaylarının olduğu yerlerde, oyları almakta güçlük çekmedi.
ANAP'tan kopan oyların, Bülent Bey'in kampanyasına karşın, DSP'ye gitmesi olanaksızdı. 12 Eylül öncesinde, Bülent Bey de başarılı izlenimi bırakmamıştı. Halk güzel söylerdi. Şu söz ilginçtir:
İnsanlar iş başında, hayvanlar leş başında…