Aman dikkat!..

Rumeli ağzıyla bir fıkra, yorumsuz:
Bir köyde, zengin bir ağa varmış, tüm topraklar onunmuş. Ağanın da bir tek oğlu varmış. Köylüler, o zaman toprak reformu isteyecek halleri de yok. 1983 aralığına girdik, o şimdi bile çıkmadı. Evet, düşünmüşler köylüler:
Yahu, demişler, bu ağanın bir oğlu var, toprakların tümü de ağanın bizim köyün kızlarından birini, ağanın oğluna yamasak, çocukları olur, arazi de böyle parçalanarak, topraklardan bize de düşer.
Ancak, ağanın oğlu biraz değil, epeyce geri zekalı. Neyse, kızlardan biri her gün ağanın oğluyla buluşmaya başlamış, gebe de kalmış. Köylüler, ağaya haber salmaya başlamışlar:
Ağa, artık senin oğlanla filan kızı evlendirelim!
Aman, diyormuş ağa, nasıl olur? Benim oğlum, aklı başında biri değil ki..
Olurdu, olmazdı derken, iş mahkemeye dökülmüş. Yargıç, oğlana sormuş;
Bak oğlum sen bu kızı bozmuşsun? Ne diyorsun?
Ağanın oğlu karşılık vermiş yargıca:
Hâkim bey, vallahi bilmiyorum, her gün yapa yapa belki de bozulmuştur!
* * *
İnönü'nün, 1940'larda. Cumhurbaşkanlığı sıraları, kendilerine "milliyetçi" yaftası yapıştıran bir sürü genç, Çankaya'ya görüşmeye gelirler:
Efendim, derler, biz komünistlerle mücadele ediyoruz. Ancak parasal gücümüz yok. Hükümet bize yardım etsin, para versin!
İnönü, onları savdıktan sonra yaverine:
Bu gençler, ne kadar da kıskanç oluyorlar, der...
İsmet Paşa dan koparamamışlardır ama. 1950’li yıllarda "Komünistlerle mücadele edeceğiz" diye, hükümetlerden paralar, yardımlar koparmışlardır...
Tekerleği onarıp, demokrasiye yeniden geçmeye çabalarken, olayları yaşamış insanların deneyimlerinden yararlanmak gerekir. Bu konuda usuma İnönü geliyor nedense.
Yakınında çalışmış olanlardan dinliyorum. 1950 seçimlerini CHP'nin yitireceğini biliyormuş. Çankaya kitaplığındaki kitaplarını seçimlerden önce Pembe Köşk’e taşımış, Koskoca bir milli şef, kendini muhalefete çoktan hazırlamış. Uzun bir süre, muhalefette kalmayı göze almış.
1946'dan sonra, demokrasiye yumuşak bir geçişi sağlamak için çok şey yaptığı söylenebilir. Bu konuda araştırıcılara çok kaynak da var.
O yıllar, Cumhurbaşkanı hem de parti başkanı olarak çıktığı bir yurt gezisine. Demokrat Parti'den de bir milletvekili istemişti. İnönü'ye, Nuri Özsan'ı verdi DP. Bu gezide, yanında Demokrat Parti Milletvekili Özsan'la birlikte halka gözüktü. Ünlü "Beyaz Tren"deydiler. Paşa, beyaz trene çok sinirlendiği zaman "Bizim Manda" derdi. Diyelim, beyaz tren su almak için bir ilçe istasyonunda durmuş Paşa sinirli, sorardı:
Niye gitmiyor bizim manda?
Su alıyoruz paşam!
Nuri Özsan’la, beyaz trenin bir bölmesinde akşamları bezik oynar İsmet Paşa; sofrada yanındadır. Nuri Özsan, önceleri sıkılır; paşanın yanındakiler de, Nuri Özsan’ı yadırgarlar. Ancak, giderek ısınırlar. Yemekte karşılıklı fıkralar anlatılır. Nuri Özsan, anlatır şöyle der:
Paşam benim bir dayım var, kendisi koyu CHP'li.. Sizin ilçe başkanınız. Bana haber göndermiş, "Eğer ilçeme uğrarsa ayaklarını kıracağım!" diye, bir türlü dayımın ilçesine uğrayamıyorum..
Paşa, kahkahalarla güler. Bir gün, konuşurlarken, Nuri Özsan paaat diye düşer bayılır. İnönü'nün doktorları yetişir, yaverleri Nuri Özsan'ı kollarından ayaklarından tutarak kaldırırlar, yatağına yatırırlar. İnönü üzülür, heyecanla sorar:
Ne oldu Nuri Özsan'a?
Bir şey yok Paşam, derler, sizinle konuşurken heyecanından bayıldı!
Nuri Özsan'ı sonra. DP iktidara geldiğinde Tekel Bakanı diye anımsar çok kimse...
Demokrasi, küçük alışkanlıklarla yerleşmiş geleneklere yaslanır. Bu da insanların birbirlerine katlanmaları, gerçekten saygılı davranmalarıyla başlar. Her çeşit görüş olacak, bunlar özgürce söylenecek, sonra insanca, barış içinde kol kola yaşanacak. İnsanımızı, otobüste bile birbirine düşman görüyorsak, demokrasi eğitiminde bir eksikliğimiz var demektir. Otobüse binmeye çalışan yolcu bağırır:
Arkadaşlar, bir adım ilerleyin lütfen, biz de binelim!
Az kişi kımıldar. Tek başına mı otobüste gitmek ister ne?
Demokrasi, hani ne diyeceğim, insanın içinde, her yerde olmalı...
Kıskançlıkları, bencillikleri bir yana atmalı. Ortaklığa, yani koalisyona alışmalı. Bu kez, Turgut Bey bir başına geldi; bir başka kez ortaklıklar kurulması zorunlu olabilir. Geçmişte bunun kötü örnekleri gibi, iyi örnekleri de yok muydu?