Altın Yüklü Domuzlar!

Çın günbilgisine (takvimine) göre "domuz" yılından çıktık, "fare" yılına girdik. 1995 domuz yılıydı. 1996 fare yılı olacak. Çinlilerde, yılbaşı, şubat ayında başlıyor. Japonlarda ise tüm dünyada olduğu gibi ocak ayında. Japonlar, Çinliler gibi eski geleneklerine uyup günbilgisini hayvanlarla belirlerler. Örneğin, sıralama şöyle:
1995 domuz, 1996 fare, 1997 yabanöküzu (boğa), 1998 kaplan, 1999 tavşan, 2000 ejderha, 2001 yılan, 2002 at, 2003 koyun, 2004 maymun, 2005 horoz, 2006 köpek, 2007 yeniden (domuz)!..
Bu günbilgisinde, geriye giderek doğumunuza göre hangi hayvan yılına düştüğünüzü bulabilirsiniz. Biraz karışık gibi, ama güç değil.
Japonlar, 1995'e ‘yabandomuzu' yılı derler. Çinliler ise ayırmazlar, evcil domuzla, yabandomuzunu bir tutarlar.
1 Ocak 1996 akşamı, özel uzgöreçlerden (televizyonlardan) atv'de, Ali Kırca’nın sunuş saatinde, adını bilmediğim bir yorumcu, şöyle demiş:
Japonlar, uğursuz domuz yılı geçti diye, bayram yapıyorlar!
O yorumcuyu da, Ali Kırca'yı da kınadım içimden. Yeni yıla girerken herkes eğlendi, neşelendi. Domuz yılı geçti diye değil, yeni bir yıla girdik diye. Üstelik Japonlar, bir gün de değil, dört gün dört gece eğleniyorlar. Gelecek yıl, fare yılından çıkıp boğa yılına girdiklerinde de böyle eğlenecekler. Ali Kırca ile arkadaşı o zaman ne diyecekler?
Japonlar uğursuz fare yılı geçti diye bayram yapıyorlar, mı diyecekler?
Bunlar, ciddi kişilere, gazetecilere yakışmaz! Sonra, domuz yılı neden “uğursuz" olsun? Kim söylemişse bunu yalan söylemiş. Yalnız Çin'de Japonya'da değil. Avrupa'da da domuz "uğur" sayılır bolluğun varsıllığın simgesidir domuz. Çin'de "köpek yılı" uğurlu yıldır. Dünyanın her yerinde, çocuklar için domuz kumbaraları ünlüdür. Yıllardır yazıp duruyorum. Ali Kırca ile yorumcu arkadaşı, bunlardan hiç mi bir şey öğrenmemişler? Yazık!
Çinlilerde yalnız ejderha "uğursuz” sayılırmış. O da 2000 yılına denk düşmekte. Çin'de "domuz yılı" geldiğinde ilkyazda (baharda) altın yüklü domuz resimleri her yere asılırmış. Bu, bolluk yılı demekmiş. Çin Büyükelçiliği'nden Zhang Xinmin (Can Simin okunur), sorum üzerine ayrıntılı bilgiler verdi. Ondan, Çin’de domuz üretimiyle tüketimi konusunda ayrıntılı bilgi aldım. İstanbul'da da Çin, Japon konsoloslukları var; atv’ciler üşenmeyip sorsalardı, gerçeği öğrenirlerdi.
Çin'de 1993 yılında; büyükbaş hayvan sayısı 139 milyon 870 bin, domuz sayısı 393 milyon, koyun sayısı 217 milyon 310 bin: domuz, sığır, koyun eti üretimi 32 milyon 255 bin ton, tavuk ördek, yumurta üretimi 11 milyon 796 bin ton.
1994 yılında; büyükbaş hayvan sayısı 150 milyon 190 bin, yine 1994 te domuz sayısı 414 milyon 620 bin, domuz, sığır, koyun eti üretimi 36 milyon 830 bin ton, tavuk, ördek, yumurta üretimi 14 milyon 790 bin ton.
Çin’de kişi başına et, yumurta tüketimi ise şöyle:
1992 de kişi başına düşen domuz eti yılda 18.2 kg, sığır, koyun eti 2.1 kg, yumurta 7.8 kg.
1994 yılında domuz, sığır, koyun etleri birlikte kişi başına 35.3 kg. yumurta 10.4 kg.
Japonya'ya gelince; Japonya'da büyükbaş hayvancılığı, Çin'deki gibi güçlü değil. Et gereksinimini çoğunlukla dışalımla sağlıyor. Japon elçiliği dört gün boyunca dinlencede olduğundan, eski gazeteci arkadaşım Barlas Gökova yardımcı oldu. O da Japon elçiliğinde görevli.
Japonya'da 1988 yılında, aile başına düşen taze et yılda toplam 46.1 kg; 1993 yılında ise bu 44.4 kg. Sığır eti 1988’de 11.1 kg iken 1993'te 11.9 kg. Domuz eti 1988 de yılda aile başına 17.8 kg iken 1993’te bu, 16.5 kg olarak gerçekleştirilmiş. Tavuk 1993'te 12 4 kg. süt 1993'te 11.1 litre, yumurta 1993'te 38.1 kg. (Japonya'da aile, dört kişi olarak hesaplanıyor. Bu sayılar, nüfusu elli binden yukarı yerleşim bölgelerinde geçerli Tokyo gibi büyük kentlerde durum değişiyor Japonya, et gereksinimini Avustralya gibi yakın komşularından sağlıyor.)
Türkiye'ye gelince: Büyükbaş hayvan varlığı gitgide azalıyor. 1983’te 14 milyon 99 bin sığır varken 1994’te bu, 9 milyon baş sığıra düştü. Koyun varlığı da 48 milyon 107 bin baştan 28 milyon başa düştü Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Hasan Metin'in verdiği bilgiye göre 1983'te Türkiye'de kişi başına yılda 19 kg et tüketilirken bu, 1995'te 17 kg. 1995'te de 13 kg'a düştü. Yunanistan, Bulgaristan'da bu, Hasan Metin'e göre kişi başına 50, 60 kg: Fransa'da 94. Almanya'da 110. Amerika'da da 125 kg. Türkiye, etinin çoğunu da dışarıdan alıyor Hasan Metin şöyle diyor
"AB ülkeleri üretimlerinin 3’te 4’ünü domuzdan sağlar. İslam pazarlarına koyun, sığır eti, süt ile ürünlerini satar. Canlı hayvan olarak da bizim gibi ülkelere dışsatım yoluyla gelir elde eder. Danimarka'nın 1994'te hayvan ürünlerinden elde ettiği gelir, 15 milyar dolardır. Türkiye’nin toplam dışsatım gelirine eşit döviz kazanıyor küçücük Danimarka..."
Grek elçiliğinde, Epaminondas Kozmaz ile konuştum; çok çabaladı, ayrıntılı bilgi sağlayıp veremedi.
Dikkat ettiyseniz Türkiye’de domuzun adı bile anılmıyor. Yüzlerce kilo altını olan politikacısı var da altın yüklü domuzu yok!
Aziz Nesin, bir söz söylemişti:
"Domuz eti yemediği, iyi beslenmediği için Türk halkının yüzde 60’I aptaldır!"
Bu sözün başı alınmadı da yalnız "Türk halkının yüzde 60’ı aptaldır" bölümü kaldı belleklerde. Gazeteciler de Aziz Nesin'in sözünü çarpıttılar, atv'cinin yaptığı gibi! Gerçekleri söylemek, yazmak, uzgöreçlerde çalışanların da işine gelmiyor. Herkes, işine geldiği gibi yazıp söylüyor!
Bu yazıda, domuzun yararlarını, yürek kapakçıklarını, insanlara domuz böbrek ve karaciğerleri takılması uygulamalarını yazacaktım, olmadı; yerim kalmadı.