Bu “Ankara Notları"nı, Federal Almanya'da yapılacak iki önemli toplantıya ayırmak istiyorum. Toplantılardan ilki, 'Tanzimatın 150. Yılı” toplantısı, Essen’de yapılıyor. Türkiye'den giden bilim adamlarıyla, Arrupa’dan katılacak bilim adamları, 150 yıl sonra "tanzimat"ı tartışacaklar. 5 mayısta Essen Halk Okulu’nda başlayacak toplantı, 6 mayısta da sürecek. Bu toplantıya Tank Zafer Tunaya, Korkut Boratav, Taner Timur, ilber Ortaylı, Othmar Haberi, Şükrü Hanioğlu, Stefenos Yerasimos, Sargut Sölçün, Paul Dumont, François Georgeon katılıyorlar.
Batıdaki Türk aydınları, çeşitli konularda toplantılar yapma konusunda, Türkiye’ye de öncülük ediyorlar. Tanzimat Fermanı’nın okunuşunun 150. yılı doldurduğunu, Türkiye'de düşünen oldu mu, bilmiyorum. Ama, Avrupa'daki Türk aydınları, bunu düşündüler. Daha önceleri, Namık Kemal, Sabahattin Ali toplantıları düzenledikleri gibi bunu da düzenlemeyi kararlaştırdılar. Bu konunun düşünce babası olarak Server Tanilli’yi usa getirmek yanlış olmaz sanırım. Çünkü, her güzel şeyin altında onun imzası var gibi? Namık Kemal toplantılarından tanıdığım Serol Teber de bu toplantının gerçekleşebilmesi için canla başla uğraşanlardan. Serol Teber, ilginç bir araştırmacı, bir bilim adamı...
İkinci toplantı, yine mayısın ilk yarısı içinde Bielefeid kentinde yapılacak. 13 Mayıs 1989 Cumartesi günü saat 14.00’te, yeni belediye binası salonunda yapılacak toplantının konusu, “Cumhuriyetten bu yana Türkiye'de üniversite özerkliği". Bana gelen duyuruda, "Niyazi Berkes ve üniversite özerkliği "denmiş. 1940ların ikinci yansında, görevlerinden alınan DTCF öğretim üyelerinden Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav, Behice Boran’la, Muzaffer Şerif Başoğlu adlarını herkes bilir. Almanya'da dağıtılan, bana da gönderilen duyurunun bir yerinde şöyle denmiş:
"Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes ve Muzaffer Şerif Başoğlu’nun yaşamöyküleri, yapıtları ve son üçünün aramızdan ayrılış serüvenlerinin ülkemiz politik ve kültürel yaşamında ayrı bir yeri vardır. Yakın arkadaşları ve aynı dönemi yaşamış, mücadelesini sürdürmüş Pertev Naili Boratav ise ülkemiz ve uluslararası kültür yaşamına değerli katkılarını sürdürmektedir.
Boratav, Boran, Berkes ve Başoğlu, yüzyıllar boyu bilimden uzak tutulmuş, sistematik düşünceyi, felsefeyi, sanatı, kısaca evrensel kültürü tanıma olanağı yeterince bulamamış, değil kitap okumasını, öğrenmenin, düşünmenin bile cesaret işi sayılageldiği bir toplumda üniversite özerkliğini, düşünme özgürlüğünü savunmuşlardır.
Bu mücadelelerinde yenik düşmedikleri gibi daha sonraki çalışmaları, araştırmaları, ortaya koydukları uluslararası nitelikteki yapıtları ve politik tavırlarıyla örnek insanlar olma niteliklerini sürdürmüşlerdir. Aradan geçen süre içinde ülkenin kültür politikalarında pek büyük değişiklikler olmamıştır. Üniversite özerkliği, özgür düşünme olanakları bugün de kısıtlıdır, yoktur.
Bu nedenle Boratav, Boran, Berkes ve Başoğiu ’nun yaşamöykülerinin ve çalışmalarının biraz daha yakından tanınması ve bir kez daha tartışılmasının, Avrupa Topluluğu'na giriş hazırlıkları içindeki ülke yöneticilerinin kültür politikalarını kavrayabilmede yeni ve önemli ipuçları verebileceğini düşünüyoruz.”
Bu toplantıyı "Türkiye Aydınlarıyla Dayanışma Girişimi” başta olmak üzere, AWO Kreiverband, Bielefeld Alman-Türk Dostluk Derneği, SPD, Uni-Asta, Yeşiller Bielefeld Merhaba, ortaklaşa düzenlemişler.
Bu toplantıya katılanlar: Tarık Zafer Tunaya, Pertev Naili Boratav, İlhan Selçuk, Korkut Boratav, Oya Baydar, Haldun Özen, Mete Tunçay. İlhan Selçuk, konuşmacı olarak değil, onur konuğu olarak katılıyor.
Toplantıyı düzenleyen kuruluşları yazdım ya, burada bir bayanın, Nebahat Pohlreich'in çabalanın anmak gerek. Server Tanilli, Nebahat Hanım'a şöyle demiş:
—İslamda kadın yarım sayılır, ama sen yüz erkeğe bedelsin!
Birkaç yıl önce, Mainz'da yapılan "Namık Kemal'in 100. Yılı" toplantılarına katılmıştım. Oradan, Bielefeld'e geçip Nebahat Hanımla tanışmış, orada, onun düzenlediği bir toplantıda konuşma da yapmıştım. Server Tanilli, şöyle yazmıştı:
"Eğer, Bielefeld'e gitmezsen, Nebahat Hanım intihar edecek, ona göre.. "
Eh, doğrusu kimsenin benim yüzümden canına kıymasını istemem. Kalkıp gitmiştim, Frankfurt'tan ağarı Bielefeld denilen kente. Nebahat Hanım, Rudolf'la evli; Erol adında bir çocuktarı var. Benden önce, Nevzat Helvacı gitmiş Bielefeld'e; ben ayrıldıktan sonra, Erol annesine şöyle demiş:
—Anne, Türkiye'den gelenlerin adları neden hep yiyecekle ilgili? Helvacı, Ekmekçi!