İsmet Paşa, CHP Genel Başkanlığı sırasında, bir gün Konya’ya gider. CHP İl Başkanı Suat Abanazır'la ilde konuşurlarken öğle olur. Suat Bey:
Paşam, der, Öğle oldu. Buranın fırın kebabı ünlüdür. Birer fırın kebabı yiyelim mi?
Olur, der Paşa, yiyelim…
Birer bucuk söyleyelim mi?
Söyle..
Kebaplar gelir. Paşa, iştahla mideye indirir...
Paşam, isterseniz bir buçuk daha söyleyelim!
Söyle..
Bir buçuk daha gelir. Paşa, onu da yedikten sonra şöyle der:
Bunu yemek için insanın anadan dişi olmalı!
Olayı Sofu Tuğrul anlatmıştı. Demek Paşa’nın takma dişleri değil de, anadan dişleri olsa, bir buçuk fırın kebabı daha yiyecekmiş!
Haldun Özen'le, perşembe sabahı Konya'ya gidiyoruz. "Kontur" otobüsündeyiz. Haldun Özen:
Konya'ya varınca, diyor, Hacı Şükrü'de bir fırın kebabı yiyelim. Ben yedim çok güzel oluyor; çatal bıçak vermiyorlar..
İyi, diyorum, yeriz..
Ali Nesin ile Bedros Nişanyan'ın, Konya Askeri Mahkemesindeki duruşmasını izlemeye gidiyoruz. Duruşma öğleden sonra 14.00'te, savunman Veli Devecioğlu, bir gün önce gitti Konya'ya. Onunla Selçuk Palas'ta buluşacağız. Aziz Nesin işlerinin çokluğundan, biraz da sayrılı olduğu için Konya'ya gelemedi. Isparta'daki duruşmaya gelmişti. Eskiler:
Git, gel Konya altı saat., derlerdi. Şimdi tam öyle olmuş. Üç saate varmadan Konya’ya indik. Garajda gözlerim, şöyle bir Hadım otobüslerini aradı. Köyümden, ilçemden kimseleri görebilir miyim acaba? diye. Özlem işte, toprak çekiyor. Konya'nın Hadim İlçeşi'nin Hocalar Köyü'nde doğdum. Liseyi Konya’da okudum. İlk gazeteciliğim de Konya'da. Konya'da 1950'lerde çıkan "Öğüt" gazetesinde yazılar yazdım. Kişinin doğduğu yer önemli mi? Ömer Seyfettin, bir öyküsüne "Ben Gönen'de doğdum" diye başlar. Gönen'de doğduğunu, bu nedenle çok kişi bilir. Ben pek yazmam. Belki, bir iki kez yazmışımdır. Keşke yazmasaydım! Bir gün Ankara'da Cumhuriyet bürosuna bir grup liseli genç geldi:
Efendim, dediler, siz nerede doğdunuz? Öğretmenimiz sınavda sizin nerede doğduğunuzu sordu, bilemedik!
Allah, Allah! Öğretmen niye sormuş olabilir ki? Onlara anlattım, gittiler. Sonra bu olayı Şiar Yalçın’a anlattım. Öğretmene çok kızdı.
Namık Kemal nerede doğdu? diye sorsa olur. Mustafa Ekmekçi kim ki, soruyor?
Allah, Allah sormuş adam işte, sana ne? diyorum, gülüşüyoruz. Öğretmenin gözünde bir şeymişiz demek!
Veli Devecioğlu'nu Selçuk Palas'ta bulduk. Duruşmaya daha çok var.
Haydi, Hacı Şükrü'ye gidip kebap yiyelim...
Veli Devecioğlu, yemedi. O öğleleri yemek yemezmiş. Çatalsız, bıçaksız yemek canımı sıktı. Çocukluğumda yer sofrasında, sinide, elle yemekler yedim ama, unuttum artık! Hacı Şükrü, çatal, bıçak da koysa iyi olur!
Saat 14.00’te, Askeri Mahkeme'ye vardık. Yakındı, Orduevi’nin karşısındaydı. Veli Devecioğlu, huzursuz duruyordu. Ali Nesin ile Bedros Nişanyan salıverilecekler miydi? Tasası buydu. Ne olacaktı? Isparta Askeri Mahkemesi’nde, yargıçları reddetmişler, mahkeme de davadan çekilmiş, Askeri Yargıtay, İsparta'da yeni mahkeme oluşturulamayacağı gerekçesiyle, davayı, Konya’da bulunan Yurtiçi Batı Bölge Komutanlığı Askeri Mahkemesine vermişti. Ali Nesin ile Bedros Nişanyan, Isparta Askeri Cezaevinde iki ay on sekiz gündür tutukluydular..
Dört aylık kısa dönem askerlik görevlerini yaptıkları sırada, disiplinsizlikleri görüldüğü savıyla, mahkemeye verilip tutuklanmışlardı.
Türkiye'de basın pek ilgilenmemişti ama, özellikle Ali Nesin’in tutuklu bulunması Amerika'da. Avrupa'da geniş yankı yaratmıştı. Amerikan Matematikçiler Birliği Başkanı Prof. Chandley, konu ile ilgili bilgi istemiş, Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) konuya yakın ilgi duymuştu. Avrupa'dan gelen haberler:
Olayı yalnız Ekmekçi'nin yazılarından öğreniyoruz! biçimindeydi.
Amerika'da Berkeley Üniversitesinde matematik okutan Ali Nesin’in Askeri Cezaevinde tutuklu bulunması, değerli Türk basınının çoğunu ilgilendirmiyordu! Ali Nesin, Aziz Nesin’in oğluydu. 25 ağustos'ta da Amerika’daki sözleşmesi sona erecekti.. Sevan Bedros Nişanyan da, İsviçre'de doktora yapmış, Amerika’da Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi olmuş, sonra İstanbul'a gelerek "Kavala" şirketinde planlamacı olarak çalışmıştı. Isparta Askeri Mahkemesindeki duruşmalarında ikisini de görmüştüm.
Saat 14.00'te duruşma başlamak üzereydi ki, Sevan Bedros Nişanyan'ın savunmanı Ayavar Cankara da geldi. Cankara şakacı bir genç:
Şaka, gülmece öğesi, çok önemlidir. İnsan kendi kendisiyle alay edebilmelidir. Örneğin, biz askerde, yedeksubay marşını söylerken. ‘Yedeksubay ölür de dönmez er meydanından’ dizesini, muziplik olsun diye, ‘Yedeksubay ölürse dönmez er meydanından' biçiminde söylerdik. Benim uğraşım avukatlık. Avukatlık için, çok fıkralar anlatırlar. Avukatın tanımını yaparken. 'Avukat, bir kişiyi soyup, yüzmesi için denize iten, sonra da giysilerini alıp götüren kişidir' derler. Böyle takılırlar. Bu onu küçültmez..
Askeri Mahkemenin "ziyaretçi" salonunda oturuyoruz. Az sonra, bir görevli, savunmanları çağırdı. Arkalarından Haldun Özen'le ikimiz de gittik. Dinleyici yerine oturduk. Savcıya yakın yerde, bir masa sandalye vardı, herhalde "Basın" için ayrılmıştı. Konya basınından kimse yoktu. Ben de tek başıma gidip oraya oturmaya utandım. Dinleyici yerinde kaldım.
Mahkeme şöyle oluşmuştu: Başkan: İstihkâm Albay Orhan Fındıklı, Duruşma Yargıcı: Yargıç Kd. Yzb. Selçuk Şimşek. Üye yargıç Astğm. Selahattin Demir, Askeri savcı: Yargıç Kd. Yzb. Yücel Göktaş, tutanak memuru Kadriye Abay
Duruşma yargıcı Selçuk Şimşek, Askeri Yargıtay'ın kararını okudu. Askeri Savcı, Yücel Göktaş. "Sen yeniden esas hakkındaki görüşümü bildirmek istiyorum" dedi. Savunman Veli Devecioğlu, Ali Nesin’in salıverilmesini, Isparta Askeri Mahkemesince konan yayın yasağının kaldırılmasını istedi. Sevan Bedros Nişanyan'ın savunmanı Ayavar Cankara da. Bedros Nişanyan’ın salıverilmesini istedi.
Askeri savcı Yücel Göktaş söz alarak özetle şunları söyledi:
"Her iki sanığın avukatlarının tahliye taleplerine katılmaktayız. Ancak suçun işlendiği yer olan bölük silahlı kuvvetlere ait bir nüvedir. Burada disiplinsizlik halini ortaya koyacak yayınlar silahlı kuvvetlerin tümüne zarar verebilir... Bu nedenle yayın yasağı kararının devamını talep ediyorum".
Duruşmaya yirmi dakika ara veren Duruşma Yargıcı Selçuk Şimşek, daha sonra kararı açıkladı. Sanıkların salıverilmesi, ancak yayın yasağının sürmesi oybirliğiyle kararlaştırılmıştı. Yargıç, duruşmayı 19 eylüle bıraktığını bildirdi. Duruşma bitmişti. Mahkeme, salıverilme kararını Isparta'ya bildirecekti.
Çıktık. Selçuk Palasa gidip, otelin teleksinden, "salıverilme" haberini İstanbul'a geçtim. Otele o sırada. Konya'ya geldiğimi haber verdiğim çocukluk arkadaşım, Köy Enstitülü Durmuş Demiray. Dolhanlar Köyü'nden bir arkadaşıyla geldi. "Haydi, diyorlardı, Meram'a gidelim. Otobüs saatine dek otururuz. " bir arabaya atlayıp, Meram'a gittik. Orada "Halil’in yeri”nde bir saat oturduk. Karşıki masada, Hadim Ortaokulu'ndan öğrencim olan Ahmet Sayhan’ı gördüm. Kucaklaştık. Masamıza meyve gönderdi. Çok güzel bir havadaydık. Otobüsün kalkma saati yaklaşıyordu. Dostluklara doyamadan ayrıldık. Garaja geldik. Konya'da o gün. "Öğüt" gazetesinde birlikte yazıp çizdiğimiz Mahmut Sural’ı da gördüm. Emekli olmuş. Otuz beş yıl önce takma adlarla yazı yazarken, doğrusu mangalda kül bırakmazdık! Konya garajında, gözlerim Hadim otobüsünü aradı durdu.
Veli Devecioğlu, Haldun Özen, üçümüz yine "Kontur "la Ankara'ya dönduk. Haldun Özen’i tanır okurlar. Karadeniz Üniversitesi'nde öğretim üyesiydi YÖK oluştuktan sonra ayrıldı üniversiteden. Şimdi, bir mühendislik işinde çalışıp geçimim sağlıyor.
24 Ağustos 1986, Cumhuriyet