Aldırma Gönül, Aldırma...

Fıkrayı Yakup Kepenek anlatmıştı şöyle:
Bir Karadenizli:
Ötünce beni denize gömün, demiş, dostlarına. Eh, istek bu, yerine gelecek. Gün gelmiş Karadenizli ölmüş. Biri, arkadaşına sormuş:
Ne oldu, arkadaşınızı gömdünüz mü?
Gömdük, ama demiş öteki, çok telefat verdik.
Kazma kürekle girmişler meğer denize...
Perşembe akşamı, Dedeman'da, SODEP'in iki yaşını doldurması nedeniyle verdiği yemek, bir yıldönümü şöleninden çok, bir "iftar" niteliğindeydi. Çağırılara da "iftar” sözcüğü yazılmıştı. Biraz değil oldukça yadırgadım. Ramazanda, gelenekleşen, politikacıların, siyasal partilerin "iftar” sofraları düzenlemeleri, laikliğe aykırıdır. Bir anlamda “din sömürüsü"dür. SODEP’in kötü alışkanlıklara uymaması gerekirdi. Çağrı kartları hazırlandığı sırada Erdal Bey'in Ankara’da bulunmayışı, böyle bir şeye yol açmış olabilir, bilmiyorum...
HP’nin, Ankara'da bir dağ başında izin verilen açık hava toplantısını izlemiştim. İstanbul'daki SODEP toplantısını göremeyeceğim. Gidenlerden, arkadaşlarımın yazdıklarından edineceğim izlenimleri. SODEP'in özellikle, "Hint horozu" Erdal Bey'in giderek açıldığını gözlüyor çok kimse...
Cuma günü, Mamak’ta “Aydınlar Dilekçesi Davası”nın duruşması vardı. On aydır, her duruşmada olduğu gibi, Hüsnü Göksel, arabayla aldı. Yoldan Avukat Ahmet Tahtakılıç'ı, ardından, Tahsin Saraç’ı aldık. Duruşmayı dinleyici olarak izlemek isteyen 27 Mayısçılardan Suphi Gürsoytrak, Cebeci yolunda evinin önünde bekliyordu. Onu da alınca, Mamak'ın yolunu tuttuk. Kapının girişinde aranıp, kimliklerimizi vererek, "sanık" kimliklerini taktık, avukatlar, “avukat’’ dinleyiciler "dinleyici" kimliğiyleydi. Erken gelenler otobüse binmişlerdi. Duruşmaya gelenler, bu kez oldukça kalabalık göründü. 1 Numaralı Mahkemenin girişinde bir kez daha arandık. Giriş kapısında erler, silahlarını temizliyorlardı.
Bir er, tam duruşma saatinde çağrıyı yaptı:
Aziz Nesin ve arkadaşları davasının tutuksuz sanıkları...
Yerlerimizi aldık. Yargıç, girenlerin adlarını söylüyor, yazman daktiloya geçiyordu:
Hüsnü Göksel, Halit Çelenk, Mahmut Tali Öngören, Güler Tanyolaç, Tahsin Saraç, Haluk Gerger, Yalçın Küçük, Haldun Özen, Yakup Kepenek, Erbil Tuşalp, Güngör Aydın, Mete Tunçay, Vecdi Sayar, Günev Dinc, Onat Kutlar, Bülent Tanık, Özay Erkılıç, Binu İnkaya, Gencay Gürsoy, Emin Değer, Nurkut İnan, Şerefettin Turan...
İzmir Barosu Başkanı Güney Dinç İzmir'den, Onat Kutlar, Özay Erkılıç İstanbul’dan gelmişlerdi. Bilgesu Erenus da, İstanbul'dan gelenler arasındaydı. Dinleyici sırasındaydı. Dinleyici, kalabalık gibiydi.
Yargıç, duruşmada bulunan avukatları da şöyle yazdırdı:
Önder Sav, Nezahat Gündoğmuş, Refik Ergun, Şahin Mengü, Fatma Çakır, İbrahim Tezan, Kamil Ateşoğulları, Ali Kalan, Ahmet Tahtakılıç, Veli Devecioğlu, Kasım Sönmez, Ersen Şansal, Mehmet Özsuca, Çetin Güner, Reşat Kadayıfçılar, Nevzat Helvacı.
Yargıç, savcıya “esas hakkındaki" görüşünü açıklaması için, söz verdi. Savcı, sanıkların 1402 sayılı yasanın 16/1 maddesine aykırı davrandıkları gerekçesiyle, üç aydan bir yıla dek cezalandırılmalarını istedi. Ayrıca, tanıklık ettikleri sırada yaptıkları konuşmalardan dolayı Hasan Fehmi Güneş ile Ayla Kutlu'nun da, sanıklar arasına alınmaları için "suç duyurusu"nda bulundu. Erbil Tuşalp'le ilgili "suç duyurusu” istemim de yineledi. Yargıç, savunmaların yapılması için duruşmayı 5 temmuz cuma günü saat 14.30'a bıraktı...
Duruşmadan çıktık. Cuma akşamı, Yalçın Küçük'ün Karakuşunlar köyündeki evinde, 27 Mayısçılar onuruna bir yemek vardı. Bu kez, isteyen yemeğini, içkisini de getirecekti. 27 Mayıs devriminden 25 yıl sonra, onların anımsanması güzel bir şeydi! 27 Mayıs devrimi, getirdikleriyle önemi her geçen gün daha iyi anlaşılacak bir olaydı. Ne yazık ki, basın bunu gerektiği gibi değerlendirmedi... 27 Mayısçılardan Suphi Gürsoytrak, Ahmet Yıldız, Kamil Karavelioğlu, Sezai Okan, Muzaffer Yurdakuler, Ekrem Acuner vardı. Kimi eşiyle gelmişti. 27 Mayıs'la İlgili hoş bir anıyı Suphi Karaman anlatmıştı. Şöyle: 26 mayıs gecesi, 27 Mayısın Kurmay Başkanı Ekrem Acuner, arkadaşlarına "askeri harekât planının ana hatları”nı verir. Buna göre, görevliler. Harp Okulu öğrencilerini alarak bir yeri tutup teslim alacaklardır. Suphi Karaman bu dağıtımı yapar. Harp Okulu’nun beden eğitimi öğretmeni Hüsamettin Gürelli'ye sorar:
Sen şuraya gideceksin, kaç Harbiyeli istiyorsun?
On bir Harbiyeli istiyorum, der, Hüsamettin Gürelli. Herkes görevinin başına gider. 27 Mayıs’tan sonra. Karaman merak edip Hüsamettin Gürelli'ye sorar:
Herkes on kişi, on beş kişi aldı. Sen neden on bir kişi aldın?
Hüsamettin Gürelli, karşılık verir:
Sen Harp Okulu'nun futbol takımını aldım!
Bu anı, Ömer Sami Coşar ile Abdi İpekçi’nin yapıtlarında da var.
Yalçın Küçük’ün evindeki yemeği, Cevat Geray, Haluk Gerger birlikte düşünmüşler iyi etmişler. Yemekte, o günkü duruşmada bulunan sanıklardan çoğu, avukatlardan başka Fehmi Yavuz, Hikmet Çetin, Nurcan-Murat Suzalp, Jülide Gülizar, Sezen Öz, Yalçın Doğan, Cemil Günay, Mehmet Sönmez, Turhan Temuçin, Osman Kaptan, Gülşen Tuncer, Varlık Özmenek, Nuri Özsuca da vardı. Necdet Uğur İstanbul'dan telefon ederek, yemeği, 27 Mayısçıları kutlamıştı. Erdal Bey, İstanbul'a gideceğini bildirmiş. Güler Tanyolaç'la haber göndermişti. Cahit Talas da gelemeyeceğini bildirmişti. Salim Başol, hasta olduğundan gelememişti. Murat Suzalp’le, dişçi Nuri Özsuca'nın, keman-gitar çalmaları havayı renklendirdi. Murat’la Nuri'ye, Haldun Özen, "Karakuşun Köyü Musiki Cemiyeti" diyordu. Bantta Ruhi Su var; Nazım'dan, Sabahattin Ali'den uyarlanmış türküler: "Karlı Kayın Ormanında...", "Aldırma Gönül Aldırma...", Hüsnü Göksel'le Suphi Gürsoytrak, "Olur mu Böyle Olur mu"yu söylüyorlar. Prof. Gencay Gürsoy, tüm şarkılarda başı çekiyor. "Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor..." Bu kez gitarı Bilgesu Erenus alıyor.
Geç vakit eve polisler geldi. "Ne oluyor burada?" diye sordular, selam verip, gittiler....