Al Gülüm, Ver Gülüm!

Şu küçük fıkrayı, Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün ağzından dinlediğini arılatır, şöyle:
"Bir gün Kurmay Başkanı İsmet Bey’le Diyarbakır çöllerinde atla gidiyorlarmış. Mustafa Kemal demiş ki:
Çabuk bana bir yeni din bul!
Ağaç dini... Bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsa!"
Bu küçük fıkra, Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya” kitabının en sonunda. 525-526. sayfalarında geçer; “Yeşil" adlı yazının son tümceleridir.
Atatürk de İnönü de yeşile, yeşilliğe karşı özlemlerini yaşam boyu sürdürürken din sömürüsüne karşı savaşımı da sürdürürler.
Bir 27 Mayıs'ın yıldönümünde, Salim Başol'un evinde toplanılmıştı. Tabii senatörler, 27 Mayısçılar vardılar. Selim Başol'a şunu sormuştum:
Efendim, siz Yassıada'da neden “Bebek Davası"yla filan uğraştınız da Demokrat Partilileri, Türkçe ezanı Arapçaya çevirdikleri, Köy Enstitüleri’ni kapattıkları için yargılamadınız?
Salim Başol, soruma şu karşılığı verdiydi:
Biz, Yüksek Soruşturma Kurulu'ndan hangi davalar geldiyse o davalara baktık. Onlarla sınırlıydık, başka davalara bakamazdık ki!..
Türkçe ezanın Arapçaya çevrilmesi, din sömürüsünün ilk imlemesi, işaretiydi. Süleyman Demirel, cami avlusunda, takkeli fotoğrafı çıkan ilk başbakandı! Hacı Turgut Bey de hacca giden ilk başbakan oldu! Planlamadayken gittiği anımsanmıyordu. Başbakan olarak gitmesi, daha göze çarpıyordu. Semra'nım da hac görevini yerine getiren ilk başbakan eşi oldu. Ha, Alpaslan Türkeş, hacı olduktan sonra Hacı Başbuğ oldu! Erbakan'ın ki kaç oldu?
Yıl 1986 mıydı, neydi? Özal’lar topluca o yıl hacca gitmişlerdi. Korkut Özal'ın eşi Müjgan Özal, Yusuf Özal'ın eşi Alman kökenli Heidi, anne Hafize Özal'la bir aradalar. Konuklar, Mekke yolundaki Korkut Özal’ın evinde kalıyorlardı. Heidi (Haydi okunur), o da hacı oldu. Hiç sıkıntı çekmiyordu. Yalnız Arapça duaları ezberlemede, namaz kılmada azıcık zorlanıyor muydu? Kolay mı? Onca yıllık Heidi, hacı olacak! Heidi, bir gün sordu eltileri üstüne (Anadolu'da kardeş eşlerine "elti” denir):
Müjgan yengem Müslüman mı?
Tabii Müslüman!
Semra yengem?
O da Müslüman!
Heidi şöyle dedi:
Ben Semra yengem gibi Müslüman olmak istiyorum!
Politikacıların, hükümet adamlarının hacca gitmelerinin cezalandırılmasını düşünmüşümdür Böyle şey olur mu? Ben yasaklara karşı değil miyim? Öyleyim, ama bunun sömürü aracı olarak kullanılması nasıl önlenecek? "Din ticareti"ni önlemenin yolunu bir türlü bulamıyorum!
İhsan Sabrı Çağlayangil'le konuşuyordum. Şöyle dedi:
Din ticareti yapılıyor memleketimizde, din ticareti! Bu yo- bazlar yok mu, yobazlar? Onlar, dinin ticaretini yapıyorlar. Çünkü "Gel zenginin parasını paylaşalım!" dersen, dindar adam, "haram mı, helâl mı?" Nasıl kazanıldığını bilmediğim paraya ortak olamam!" diyor, ama “Gel bu memleketi şeriatla idare edelim!” dersen, müşterin çok oluyor! Tehlike orada...
Siz gittiniz mi hacca?
Ben umre yaptım. Sekiz defa!
Hacca gitmediniz?
Hacca gitmedim! Mesela. Rahmetli Sunay’la Cidde'ye gittik...
Sunay umre yaptı mı?
Umre yapacak, programda var. Cidde'ye gelmişken Mekke'ye gideceğiz! "Ben yapmam!" diye tutturdu. "Bizim dinimiz laik" dedi. Cüneyt de vardı kafilede, gazeteci olarak. "Gazeteciler resmimi çekerler Ehram'da, rezil ederler beni!" dedi. Dedim ki; "Buraya kadar gelmişken, Müslüman adamsınız, Kâbe’yi, Medine'yi ziyaret etmeden olmaz!", "Bir şartla giderim!" dedi: "Gazetecileri toplarsın, hepsinin elinden fotoğraflar (makineleri) alırsın ve söylersin "resim çekme" diye.” O şartı yerine getirdik, gazetecileri topladık, fotoğraflarını da aldık. Ve Cevdet Sunay'ın ehram içindeki, ehramlar içindeki resmi hiçbir yerde çıkmadı.
Yıl kaçtı?
Sene 67 veya 68'di.
Süleyman Bey yapmadı, değil mi umre de yapmadı?
Süleyman Bey...
Yaptı mı?
Umre yaptı galiba! Bilmiyorum. Suudi Arabistan'a beraber gittik mi? Umre yapmak, oraya kadar giderken, bir Müslüman için Hazreti Muhammet'in dolaştığı yerleri gezmek, görmek. Medine’de namaz kılmak mesele değil. Biz, Kâbe'nin içinde namaz kıldık Sunay’la. Kâbe'yi kral yıkadı. Kâbe, dört duvarlıdır. Her tarafı kıbledir. Her yönde, iki rekat namaz kıldık. Ama bunlar dindarlık. Din ticareti yapmak ayrı!
Bunu nasıl ayıracağız?
Din ticareti yapana "yobaz" diyorlar, dine saygılı olan adama, "dini bütün" diyorlar. Bu halkın yüzde sekseni "din" dendi mi hoşlanıyor! Hoşuna gidiyor, alkışlıyor. "Allah" lafını alkışlıyor, seviyor...
Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Bey de Suudi Arabistan gezisi sırasında "umre" yaptı! Umre'den önce Basın Danışmam Ali Baransel’e, "Bu, Tanrı ile kul arasındadır. Senden rica ediyorum, bunun basına yansımasını, gazetelerde fotoğraf motoğraf şeklinde çıkmasını istemiyorum!" dedi. “Çünkü istismara yol açar!" diye ekledi. Ali Baransel, gazetecilere söyledi: "Din, Tanrı ile kul arasında bir olgu, bu tamamen kişisel bir durum. Sayın Cumhurbaşkanı, resimleyip görüntüleyip basmasınlar!' diyor" biçiminde uyarıda bulundu. Tabii, kimse basmadı da, yazmadı da! Daha sonra hacca giden Hacı Turgut Bey, hacca gidişini TV'den göstertecekti!
Kenan Bey'e, Uluslararası Atatürk Barış Ödülü veriliyor. Din derslerini zorunlu yapmakla bunu çoktan hak etmişti. Umre yapmakla tam hak etti. Bu işler böyledir, al gülüm, ver gülüm!