Ahmed Arif’i Cebeci gömütlüğünde toprağa veriyorduk; gömütü başında son yolculuğunda ilkin Ataol Behramoğlu konuştu, özetle şöyle dedi:
‘Arkadaşlarım benden, burada Ahmed Arif için konuşmamı istediler. Bu, benim için hem büyük bir acı, hem de büyük bir onur. Burada sonsuzluğa gönderdiğimiz insan, Türk dilinin, Türkçe’nin, Türkiye’nin, Türkiye halklarının, gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden biridir. Tıpkı bir istiridyenin içinde bir inci tanesinin yüzlerce yılda oluşması gibi, böyle şairler yüzlerce yılda oluşur halkların bağrında. Ahmed Arif’in bir yanı Yunus Emre'de, Karacaoğlan'dadır. Halkımızın masallarındadır, büyük yaratıcı geleneğindedir halklarımızın; bir yanı da modern şiirimizde, modern kültürümüzde, Nazımlardadır. Orhan Kemallerdedir, Sait Faiklerdedir. Ahmed Arif, insan olarak da eşsiz bir kimseydi; kadınlara karşı onun kadar güzel iltifatta bulunan, çocuktan onun kadar şefkatle seven, yaşlıları onun kadar onurlandıran ve herkese onun kadar onurlandırıcı sözler söyleyen başka bir insan tanımadım.
İnsanların hayatında vicdan gibi kişiler vardır; Ahmed Arif benim hayatımın ve sanıyorum ki birçok arkadaşlarımızın ve onu tanıyan birçok kişinin hayatında bir vicdandır. Ben ömrümün sonuna kadar yaptığım her davranışta Ahmed Arif’i en başta düşüneceğim kişilerden biri arasında sayıyorum. Acaba, Ahmed abi, buna ne derdi? Acaba, Ahmed Arif bu davranışımı nasıl değerlendirirdi? Benim için anısı gerçekten bir ışık olacaktır.
Ahmed Arif’in şiiri, halkların yaratıcı gücüne ve sanatın yaratıcı gücüne inanç demektir. Anısı önünde, sonsuz, derin bir saygı ve bağlılıkla eğiliyorum."
Ataol Behramoğlu'ndan sonra ozan Metin Demirtaş konuştu. Ataol Behramoğlu İstanbul'dan, Metin Demirtaş Antalya’dan kalkıp Ahmed Arif’i son yolculuğunda uğurlamaya gelmişlerdi. Metin Demirtaş şunları söyledi;
"Ahmed Arif dostları!"
Hepimizin başı sağolsun. Kısacık bir konuşma yapmak istiyorum. Burada, hem kendim hem Antalyalı, Ahmed Arif’i seven dostlar adına bulunuyorum. Ahmed Arif, şiirimizde yüce bir doruktu. Şiiri, yalçınlığı ve erişilmezliğiyle her zaman genç ve taze kalacaktır. Taklidi olanaksız bir şiir. Ahmed Arif gibi şiir yazmak, uçurum kıyısında çiçek toplamak gibi bir şey. Öykünme, düşüp parçalanmayı göze almak dernektir. Onun için benzersiz ve erişilmez diyorum.
Onun titiz şiir işçiliğinden, şiire biçtiği onur ve namus anlayışından öğreneceğimiz çok şey var. Sözcüğün tam anlamıyla organik bir şairdi! Ölüm haberini duyunca sarsıldım. Burada, yalnız kendim için değil Antalyalı okurları ve severleri adına da bulunuyorum. Bütün devrimcilerin, şiiri ve Ahmed Arif’i sevenlerin başı sağolsun!
Ahmed Arif’in, evime onur verip konuk olduğu zaman, eliyle bir bölüm yazdığı şiirden küçücük bir bölüm okuyorum:
“…..
Dağın pulat yüreğine işledim/ Şimşeğin masmavi usturasına/ Sevdanı,/ Usul-usul/ Sevdanı,/ Mısra mısra...
Lo ben seni hapislerde sevmişim/ Ben seni sürgünlerde.../ Halkım benim/ Askıda çığ...”
Ve bir sunu yazmış altına, sevgili Ahmed Abi;
“Antalya/ masmavi vatan.../ Sevgili Metin/ Sevgili Günsel/ Sevgili Umut.../ Merhaba.../ Ve kimbilir, elvada...”
Ahmed Abi'ye demişim: Elveda'yı çizelim, "Yok, hayır, bu metin elveda”dır. Bir yıl önce, tam bu vakitlerde! Hepinizin başı sağolsun!"
Metin Demirtaş'tan sonra, savunman eski Hakkâri milletvekili Ali Karahan konuştu; özetle şöyle dedi;
“Ahmed Arif, çocukluğundan bilmem lazımgelen bir kişiydi. Cevval, hakikaten çevresine kendini tanıtan bir kişiydi. Ben, memleketten (Siverek'ten) 43 yıl önce ayrıldığım için Ahmed Arif’in ondan sonraki inkişafını bir hasret, bir tahassür olarak yaşadım. Onun ‘Otuz Üç Kurşun’u, çok yapılmış haksızlıkların melodileşmiş, nağmeleşmiş eseridir. Bu eser, köyden kente, kentten en aydın kişinin kafasında baskının, zulmün yıktığı abidelere âdeta bir destan şeklindedir. Attı ay önce tanıştık, beş defa beraber bulunduk. Üç defa bana geldi. En son bana Abi, hâlâ hastaneye yatmadın mı?' dedi. Dedim, 'Hayır, pazartesi günü', yani geçen pazartesi günü. Ve maalesef ben kontroldeyken vefatını haber alınca, onun velud bir devrede, doğurması lazımgeldiği en hassas noktada, ecelin onu bulması, memleket için talihsizlik, şiir için bir kayıp, dostları için büyük bir üzüntü menbaı olmuştur. Hepimizin başı sağolsun!"
Ahmed Arif’in son yolculuğunda, çok kalabalıktı caminin önü de gömütlüğü de.. Tahsin Saraç'ın, Nimet Arzık'ın, Rafet Genç'in gömütlerinin yanıbaşındaydı gömütü. Hinthorozu Erdal Bey’le Hikmet Çetin, Maltepe Camisi'ne gelmişlerdi; Azime Korkmazgil Ağlasun'dan gelmişti. Canip Yıldıran, Birinci Basın Sitesi kapıcısı Ziya ile kapıcı Ceval. Basın Sitesi'nden arkadaşları, mahallenin bakkalı Ali Delibaş oradaydılar. Bakkal Ali, kalabalığa çok şaşmış, "Biz Ahmed Arif’in kıymetini bilememişiz!” diyordu. Şerafettin Elçi, yanından geçerken "Ekmekçi, sen de çok üzüleceksin, senin iyi arkadaşın, dostundu" dedi. Elçi şunları söyledi:
"Yüreği insan sevgisiyle dolup taşan bir insandı. Hep hakkı yenen, ezilen, çile çeken insanların ıstırabını yüreğinde taşıdı. Ve bu insanların duygularının en güçlü ve usta tercümanı oldu. Ahmed Arif, çilekeş, mazlum Kürt halkının içinde doğmuş, bu dert ve çilelerle büyüyüp benliği yoğrulmuştu. Hakkı yenen, ezilen, çile çeken, ama her şeye rağmen direnebilen insanların şairiydi. Bu insanların onurlu ve namuslu bir temsilcisi olabildi. Ve öyle kaldı. Yüreği bütün insanlara yetebilecek kadar sevgiyle doluydu ve tertemizdi. Yalnızca, namussuzlara, hain işbirlikçilere, halkın aşına, ekmeğine göz dikenlere nefret duyardı. Ahmed Arif, doğup büyüdüğü topraklardan uzak yaşadı. Ve bu hasret içinde yanıp tutuşurdu. Köküne uzak düşmüş, ama hiçbir zaman kökünden kopmamıştı. Son arzusu, Diyarbakır toprağıyla kucaklaşmak oldu. Diyarbakır'dan getirilen bir avuç toprak, vasiyeti üzerine mezarına konuldu. Ebediyen Diyarbakır toprağıyla baş başa kalabilsin diye. Yeri kolay kolay doldurulamayacak bir şair ve insandı. Onu seven herkesin başı sağolsun."
6 Haziran 1991, Cumhuriyet