Ah, şu vetolar bi gelse...

Okur, “Atalar, çok mal haramsız çok söz yalansız olmaz, derler ya, çok mu söz ettik ne?" diyor mektubun sonunda.
Dillerden düşmeyen bir söz daha vardı, şöyle:
Memleket uzun laftan battı!
Güneyden yazan okur, mektubunu fıkralarla süslemiş; köylülerin anlattığı fıkralar; birkaçını aktarayım:
Tilki demiş ki: "Şu müzevirler olmasa, ben pazara inerdim!"
Okur soruyor:
Tilkiler pazarda dolaştığına göre, müzevirler nerede?
Bir başkası: Kurtla domuz dost olmuşlar; kurt gözüne, domuz burnuna güvenirmiş. Hırsızlığa çıkmışlar, gecenin karanlık bir yerinde. -Hırsızlık, karanlıkta olur zaten- kurt, yanık yamaçta kara davarı görmüş, yakalamış, yemişler. Derken bir karpuz tarlasına uğramışlar. Karpuz sahibi tarlaya korkuluklar (hoyuklar) dikmiş. Kurt
Karpuz sahibi tartanın içinde! demiş. Domuz:
Şu görünen korkuluğun neresinde? diye sormuş...
Güney köylerinde de konuşulan tek konu politikaymış. Acar partiler, partililer...
Köylülerden biri şöyle demiş:
Dün kentte, yeni politikaya atılmış bir tanıdıkla konuştum; "sizin köye geleceğiz" dedi.
Komünizmden, faşizmden, sosyalizmden, ırkçılıktan, dinden, imandan söz edecekseniz hiç gelmeyin! dedim...
Yok yahu, hiç onlardan söz edilir mi? dedi.
Birde Cıcık Emmi'nin öyküsü var; çok eskilerde komşu köyün imamı, cuma konuşmalarını önceden hazırlar, yazdıklarını okurmuş.
Köy halkından Cıcık Emmi, hocanın bu davranışı beğenmezmiş. Bir gün, hocanın cumada okumak üzere yazıp kitabın arasına koyduğu kâğıdı Cıcık Emmi çalmış!
Hoca, cemaatin önüne geçip, kitabı eline almış; her sayfayı çevirirken:
Cenabı Allah buyuruyor ki... demiş.
Cenabı Allah buyuruyor ki... diye diye bir yandan, yazıp koyduğu kâğıdı ararmış kitabın arasında.
Cıcık Emmi dayanamayıp:
Bre hoca! Cenabı Allah ne buyuruyorsa çabuk söyle! diye uyarmış.
Hoca, konuşmasının yazılı olduğu kâğıdı çalanın kim olduğunu o zaman anlamış:
Cenabı Allah buyuruyor ki, konuşmamın yazılı olduğu bu kâğıdı çalanın kafasını kırmalı! demiş...
* * *
Ankara'ya gelinceeee, doğrusu Ankara'da şaşılacak şeyler oluyor! Eskilerin deyimiyle "tevatür" şeyler...
Okurlar, iyi bilir; eksik yazarım da, abartmayı sevmem.
Vetolar -olursa- bir hafta sonra, ayın yirmi birinde başlayacak; uygun görülmeyen adayların yerlerine yenilerinin saptanması istenecek.
Şimdi bazı partilerde, parti ileri gelenlerinde bir heyecan:
Aman! Bizden veto olmasa! diye değil, ya?
Ah, şu vetolar bi gelse! diye.
Peki, veto edilecek ya da edilmesini beklediğiniz aday adayını niye gösterdiniz?
Canım, uzun hikâye! Bazılarını basınla aramız iyi olur diye aldık. Aksi çıktı. Meğer gazeteciler onları hiç sevmezlermiş. Nereden bilelim? Neyse, Şu vetolar bi çıksın da;
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı İsmet Yanıkömeroğlu açıklamadı mı? Belki de, bazı partililer, kendi arkadaşlarını "ihbar" ediyorlardır. Ne bilelim? Yoksa, böylesine heyecanla vetoları beklerler miydi?