Banttan Melike Demirağ'ı dinliyoruz Hollanda'da. Yanık yanık söylüyor:
"Aaah, şimdi İstanbul'da olmak vardı, anasını satıııym/ Püfür püfür bir vapurun yan tarafında /Şu anda İstanbul'da olmak vardı, anasını satııym / Yenicami’de mısır atmak kuşlara / Köprüde balık ekmek yemek / Dolmuşa "hadi gidelim” demek I Ver elini Yenikapı, ver elini Bebek, Tarabya/Şu anda oralarda olmak vardı ya, / Ahhh, şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satııym / Boğaz'da köhne bir iskelenin yamacında I Tabakta kavun, peynir, / Kadehte buz gibi rakı / Dilimde yarı acı, yan tatlı bir şarkı / Aaah, şu anda İstanbul'da olmak vardı I Benim derdim, dermanım bilen yoook I Saçılmışım dünyanın dört bir yanına / Kiminin adresi Sydney, kiminin Hamburg / Yaşamaya dört elle sarılmışım ben / Yine de gözlerim dolu, yüreğim buruk / Başımı hiçbir zaman eğmedim ama, / Yine de bir yanım yara, içimde boşluk I Aah, kocaman bir boşluk...
Minnacık tohum olsam, savrulsam dönümlerce / kış biter, bahar gelir / Açılsam yüz binlerce, / Açılsam milyonlarca...
Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satııym, / Püfür püfür bir vapurun yan tarafında. I Aaah, şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satııym / Yenicami’de mısır atmak kuşlara...
Şu anda oralarda olmak vardı ya, I Şu anda İstanbul’da olmak vardı, / Şu anda İstanbul’da...
Sabret gönül bir gün olur bu hasret biter,/ Çekilen acılar canım, gün olur geçer. / Bu şarkı daha bitmedi!"
Melike'yle Şanar Yurdatapan'ı, Almanya’da Bielefeld'de gördüm. Kaç kilometrelik yolu, bizleri görmek için gelmişlerdi. Kızları Zeynep’i evde bırakmışlardı. “Beo” türü konuşan kuşlarıyla. Kargaya benzeyen kuş, konuşan cinsindenmiş ama, daha konuşmuyormuş: şimdi hazırlık yapıyormuş. Bir daha gidişimde, bana:
Merhaba Ekmekçi! diyecekmiş...
İki yıl önce de Köln'de "Piknik” adında bir lokantada birlikte yemek yemiştik Turhan Dikkaya da vardı, başka arkadaşlar da. Öykülerini o zaman da dinlemiştim Melike'yle, Şanar'ın. Yurttaşlıklarını yitirmişlerdi; 12 Eylülden az önceydi: bizim evde Melike, Şanar, Behice Boran, Yalçın Küçük, bir kişi daha vardı, onu anımsayamadım şimdi, belki Osman Sakalsız’dı: oturup yemek yemiş, söyteşmiştik. Şanar'la, Melike'nin kızları Zeynep minicik bir bebekti. Zeynep yakında on yaşına basıyor; ne desem Zeynep'e bilmem ki "Bizi bağışla” desem, bağışlar mı? "Beni niye yurdumdan ettiler, anamı, babamı neden yurtsuz bıraktılar" diye sorsa, nasıl yanıtlarım sorusunu?" Sabret Zeynep, geçecek bunlar, bitecek 12 Eyfül faşizminin ettikleri” desem, kaç yazar Zeynep'e, Zeyneplere 12 Eylül faşizmi, sevgiyi yok etti ilkin; “insan insanın kurduymuş meğer” dedirtti. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. İçi boşalmış insanlar dolaşıyor ortalıkta işte!
Melike'yle, Şanar'a çağrıda bile bulunulmamış yazıyla. Gazetelerde, Hürriyet Gazetesi'nde okumuşlar çağrıldıklarını. 12 Eylül’ün sıcak günleri, işkencenin alabildiğine kolgezdiği günler. Kim gelir, 12 Eylülcüler çağırıyor diye? Yurttaşlığı yitirdiklerini yine gazetede okumuşlar...
Almanya'da da rahat vermemişler, Melike'yle Şanar'a. Konsolosluklar, başlarına bela kesilmiş aylarca. Oradaki Türkleri kışkırtıyorlarmış: “Böyle, böyle... Konser verilecek yörenin belediyesine başvurun, dilekçe verin "Biz Melike Demirağla, Şanar Yurdatapan'ın dinletilerini istemiyoruz” deyin, diye. Yurttaşlığı yitirdikleri yetmemiş, dışarıda da açlıkla eğitilmek istenmişler. Bereket, daha önceden, buralarda gösteriler düzenleyip, dinletiler sergilemişler, ekmeklerini çıkarmışlar. Bielefeld'e geldiklerinde, iyice belliydi, Melike yeni bir bebek bekliyordu. Zeynep'e kardeş...
Melike'ler de dönecekler yurda bir gün, Sümeyra da Demir Özlü de öbürleri de. Onlara da söylüyordum, yine söylüyorum:
Kimse kimsenin yurttaşlğını elinden alamaz! Dönemler geçince, yine kazanılır, yitirilenler...
Yurtdışındaki siyasal sığınmacılarla ilgili yazıları sürdüreceğim. Kimi döndü, dönenlerin kimi geri çevrildi, haksız olarak. Oralarda, dönenlere de kızanlar, çatanlar var. Örneğin, Hollanda'da hükümet yetkilileri, siyasal sığınmacılara:
Bakın dönenler dönüyor. Hükümetiniz de güçlük çıkarmıyor. Haydi, siz de gidin demeye getiriyorlarmış. Oradaysa, işlerini kurup, çalışıp, gül gibi geçinip gidenler de var. Ne olacak o zaman?
Siyasal sğınmacılardan biri, pasaportu da olan, Rotterdam’da oturan arkadaşına imrenerek, Melike'nin şarkısını şöyle söylüyordu:
‘Aaah, şimdi Rotterdam'da olsaydım anasını satayım / Haftalığımı alırdım, / Ondan sonra gider, bir şişe rakımı alırdım, / Balığımı alırdım, / Televizyonun karşısına geçerdim. / Çevirirdim İstanbul'a telefonu...”
* * *
Yarından sonra 27 Mayıs, bir devrimin yıldönümü kutlu olsun! 12 Eylülcüler, “Özgürlük ve Anayasa Bayramı’nı da kaldırdılar. 27 Mayısçılar, 27 Mayıs günü saat 09.30’da Anıtkabir'de toplanıp saat 10.00'da saygı duruşunda bulunacaklar; sonra, Gürsel’in yattığı yere, gömütü kaldırılmamış gibi çiçek koyacaklar; daha sonra, Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol'un evine gidecekler. O gün saat 14.00'te, Türk Hukuk Kurumu'nda, Ali Nejat Ölçen, Alpaslan Işıklı, 27 Mayıs Milli Devrim Derneği Başkanı Suphi Gürsoytrak konuşacaklar. Konu: 1961-1982 Anayasaları...
26 Mayıs 1989, Cumhuriyet