Açlık!

Kurban deyince, benim usuma açlık gelir. İnsanların etle beslenmesi. Herifçioğlunun usuna ise kurban deyince “derisi" geliyor. Abdi İpekçi’nin deyimiyle, tirajı otuz bini aşmayan “kıçıkırık" gazetenin, okunmasını pompalamak için sadece bir araç. Din sömürüsünün dik âlâsı. Bunlar, Atatürk-İnönü döneminde yapılabilir miydi? O zaman demokrasi yoktu, diyecekler. Bunların demokrasi anlayışlan da budur işte. Türkiye’yi Suudi Arabistan’a, gide gide İran'a çevirmek. Onlara göre, işte o zaman Türkiye'ye demokrasi gelirmiş. Hay tuzlayım da kokma e mi?
Dini politikaya araç etmeyi bir “marifet" sanan Necmettin Erbakan’ı iyi bir geleceğin beklemediğini adım gibi biliyorum. Geçmişte de onu uyarmıştım. Gerekli dersleri almadığı anlaşılıyor. Foyasını da nasıl ortaya döküveriyor. Biraz usu başında olsa daha dikkatli konuşur.
ABD’nin “ambargo" koyması üzerine “İran'a dokunan çarpılır" dedi. O İran'a, İran yöneticileri ona toz kondurmazlar. Peki, kaç kez yazdım, neden açıklama yapmadı? Necmettin Erbakan’ın çocukluğunda Sinop’ta, ona neden “Arap hâkimin oğlu” derlerdi?..
Erbakan, bıraksın din sömürüsü ile siyaset yapmayı. Bu yol, yol değil. Elbette kendisi bu konuda yalnız değildir; işin başı var; taaa ezanın Türkçe'den Arapça'ya çevrildiği 1950 başlarına değin uzanır. Arkasından DP’nin eski “su müdürü"nün politikaya atıldıktan sonra cami avlusunda takke giymesine ulaşır. Ama boynuz kulağı geçecektir! Geçti işte. Kulağın da, boynuzun da bayramları kutlu olsun!
Kurbanı siyasal amaçlarla politikacıların hemen hemen tümü kullanıyor bir bakıma. Bir politikacı bir yere gitti mi, kurbanlar kesiliyor, kurbanın kanı politikacının alnına sürülüyor. Ne çirkin bir görüntü. Ayıp! Sonra o kesilen kurbanlar nereye gidiyor? Ya kesim yerine (mezbahaya) ya da kasaba! Politikacılar bu ikiyüzlülükten kurtulamayacaklar mı?
Birde Suudi Arabistan'da, Mekke'de, kurban bayramının birinci günü Mînâ’da kesilen kurban var. Bu kurbanların oralarda kesilmesi yerine Türkiye'de kesilip yoksullara dağıtılması konusunda 1960'lı yıllarda uzun tartışmalar, yazışmalar olmuştu. Diyanet’te Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı yapmış olan Hamdi Kasapoğlu, bu görüşü ortaya atmıştı. Şöyle diyordu Kasapoğlu:
“Temettü veya Kıran Hacc’ına niyet eden hacıların kesecekten kurban, şükür kurbanı olmakla beraber, bu kurbanı kesmeleri vaciptir (gereklidir). Bu vacibi gününde yerine getiremeyenler, başka bir zamanda, biri ceza olmak üzere, iki kurban kesmek suretiyle borçlarını ödemiş olurlar. Bu sebeple Mînâ’da bir kurban kesip de onu toprağa gömdürmektense, memleketlerinde iki kurban kesip fakirlere, yoksullara yedirmek daha yerinde bir hareket olur.”
Bu öneriyi ortaya atan Hamdi Kasapoğlu'na gericiler saldırmaya başladılar. Bu çok değerli kişi, çoktan öldü. Ölürken çocuklarına:
Benim ölümümü Diyanet İşleri Başkanı'na -o zaman Tayyar Altıkulaç’tı- haber vermeyin, Mustafa Ekmekçi’ye haber verin! demiş. Altıkulaç, Kasapoğlu'nun cenazesine gömütlükte yetışebilmişti!
Hamdi Kasapoğlu’nun, kurbanların Türkiye'de kesilmesi önerisi gerçekleşmedi. Ancak Adnan Kahveci’nin çabasıyla Mînâ'da kesilen kurbanların orada kavurma yapılarak yoksul ülkelere dağıtılması girişimi başlamış. Türkiye'deki yoksullar yine aç!
Değerli Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Hamdi Kasapoğluyla bu “açlık" konusunu görüşürdük. Söz döner dolaşır domuz etine gelirdi!
-Hocam, gerçekleri görüyorsunuz. Siz domuz etinin yenebileceğine ilişkin bir fetva veremez misiniz?
Kasapoğlu kıkır kıkır güler:
Efendim, açıkça yazıyor: Ölü eti, kan, domuz eti haramdır.. diyor kitap. Ancak darda kalınınca yenebilir.
Ama dardayız hocam, ülke açlıktan kıvranıyor. Milyarlar domuz etini yerken, bizim halkımız yiyemiyor!
Bir gün hiç unutmam:
Dur bakalım, bir şey yaparız! dedi, ama yaşamı yetmedi.
Benim görüşüm şuydu: Gericileri, bağnazları, yobazları boş veriyordum. Biz, laikliğe inanmış, öyle yaşamaya alışmış cumhuriyet çocuklarıydık. Başbakan Tansu Çiller, ABD'de domuz sosisleri yemediğini söyleyebilir mi? Ya eşi Özer Bey? Eee, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demezler mi kişiye?
Biz, Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsak, onlarla birlikte yaşamak da zorundayız. Avrupa Birliği ülkelerinin domuz eti gereksinimlerini karşılayabiliriz. İnsanlar alıştıkları yiyecekleri severler. (Söz aramızda ben de öyleyim.)
Bir okurdan bir bayram kartı almıştım. Kartta, “Abi, ondan kurban da olur mu?" diye yazıyordu. Almanya’da Berlin'de yaşayan çizer Hayati Boyacıoğlu, ayrılırken bana bir karikatürünü armağan etti. Şöyle: Gözleri bağlı bir domuz, yere yatırılmış, bıçak yerde. Domuzun başında, başı takkeli, sakallı biri dua ediyor! Çizgiyi çerçeveletip domuz kumbaralarının yanına koyacağım!
Bayram, gönlünüzce olsun!