9. Senfoni ile Laik Bir Dua...

Çağdaş Yayınlarında çıkarı ‘Öksüz Yamalığı-Köy Enstitüleri" kitabımda şöyle bir bölüm var:

Rauf İnan anlattı. Namık Gedik bir gün Falih Rıfkı Atay’a dert yanıp şöyle demiş Köy Enstitüleri konusunda:

- Kurduğumuz çimento fabrikalarının yüzyıllık ürününü temeline döksek, yıktığımız ahlâkı bir daha düzeltemeyiz!

Namık Gedik. 27 Mayıstan sonra Harp Okulu'nda kendisini pencereden attı. Canına kıyıp öldü. Onurlu kişiydi...

Köy Enstitülerinin yıkılmasıyla, başarı ile işleyen bir eğitim ahlâkı çökertilmiş oluyordu. Halkın bilinçlenmesi durdu otluyor, düşüncelere zincir taaa o zamandan vuruluyordu. Bunlar gerçekte demokrasiyi yozlaştırmanın ilk adımlarıydı. (sf. 1 00)

Haşan Âli Yücel’in Teknik Öğretim Müsteşarı Rüştü Uzel’le ilgili de ilginç bir anı var, şöyle:

Rüştü Uzel, 1951 yılında, siyasal amaçlı bir karada, zamanın Milli Eğitim Bakanı Tevfik ileri tarafından görevinden alınmış, emekliye ayrılmıştı. Zerrin Tüzün’ün anılarında okudum. 1956-195 7yıllannda, Rüştü Uzel 'in de bulunduğu bir toplantıda konuşan Tevfik İlen şöyle der:

-Burada sizlere hayatımın en büyük hatasını ve işlediğim en büyük günahı itiraf edeceğim. Bakan sıfatıyla Türkiye'nin gezmediğim tarafı kalmadı. Her gittiğim yerde köyde olsun, kasaba ve şehirde olsun, daima Rüştü Uzel’in eserleri ile karşılaştım. Anladım ve iman ettim ki bu memlekette en iyi çalışan daire O'nun dairesiydi Devamlı eser bırakan da kendisidir. İşte o zaman yüreğime bir hançer saplanmış gibi olduğumu hissettim. Ben Rüştü Uzel'i, yurda daha nice faydalı eserler vücuda getirecek en olgun, en verimli devrinde, şimdi ne kadar boş ve haksız olduğunu iyice anladığım bir politika gafleti içinde, işinden uzaklaştırmışım. Bu hançer gibi yüreğime saplanan vicdan azabı benim layık olduğum cezadır. Burada herkesin önünde, Sayın Rüştü Uzel'in ellerini öperek gözyaşlarımla ondan bu büyük suçumun affını rica ediyorum...

Rüştü Uzel, Şevket Süreyya Aydemirim de yakın dostu. Aydemirim ilk müdürü. Şevket Süreyya Aydemirin 'Suyu Arayan Adam 'romanında. Rüştü Uzel de geçer. Yine 1960 öncesi Şevket Süreyya Aydemirin de bir anısını aktarmak istiyorum. Şöyle diyor Şevket Süreyya Aydemir:

 …Bir gün bizde bir çay toplantısındaydık. Uzel, Dursunoğlu, Tonguç bir arada bulunuyorduk. Tabii konuşmaların mihveri her zamanki gibiydi. Dağılmamızdan sonra bir yemeğe gidecektim. Orada Demokrat devrin bazı şahsiyetleriyle karşılaştım. Sarol (Mükerrem), Belge (Mithat) ve diğerleri.

Uzel ve arkadaşlarla az önce yaşadığımız havanın etkisi altındaydım. Oradaki iktidar mensuplarına adeta gürledim:

- Siz, Uzel gibi bir insanı nasıl feda edersiniz? Uzel, yerine başkası konulabilecek bir insan mı?

Tepkiler çeşitli oldu. Ama o zamanki İçişleri Bakanı Namık Gedik hepsine hâkim oldu ve aynen şunları söyledi:

- Haklısınız Şevket Süreyya Bey, çok şeyler kaybettik. Çok insan kaybettik. Rüştü Uzel’i de kaybettik... (Öksüz Yamalığı-Köy Enstitüleri, s.37-38)

Namık Gedik haklıydı. Demokratların yapamadıkları kötülük kalmamıştı. Kapatılan Köy Enstitülerinin yerinde yeller esince: Kuran kursları, imam-hatip okulları açıldı. Gericilik mantar gibi yayıldı; “Ölülerimizi kaldıracak imam bulamıyoruz” savıyla açılan imam-hatiplere bugün “İmam- hatip liseleri meslek liseleri değildir!" diyenler bile var; elbette takıyye yapıyorlar. İçine düştüğümüz durum itiraflardan da bellidir. Ülkeyi yobazlar, eşdinseller (tarikatlar), onların çömezleri sarmıştır.

1950 DP’sinin en büyük haksızlıklarından biri, yurtdışına çıkan Nâzım Hikmet’i yurttaşlıktan çıkarmaktı. Bu yanlışlık hâlâ sürüyor.

Demokrat Parti'nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Avni Başman’dı (1887-1965). Menderes'in, “Köy Enstitülerini kapat!" buyruğuna uymayıp 2 ay 12 gün bakanlıktan sonra, ayrıldı. Politikayı da bıraktı.

Avni Başman’ın çoktandır yayımlamayı tasarladığım “Laik Bir Dua" şiiri şöyle:

KURTAR BİZİ

Yobazın her türlüsünün / kafa darlığından / Riyakâr zındık dindarlığından; / idrak kesadından, ahlâk fesadından; / Mağrur başların / gafil inadından; / İlim düşmanlarından, / Fikir cambazlarından, / Fırsatçıların doymaz ihtirasından; / Şaha-kalkan sefahetten; / Manevi sefaletten; ve / hepsinin başı olan / Cehaletten; / Gerçekleri örten, / gözlen görmez eden / o kara perdeden / Kurtar bizi, / Sen kurtar bizi / EY AKLISELİM.(*)

30 mart pazar günü. Ankara'ya 30 km. uzaklıkta. Türk Metal Sendikası’nın Mustafa Özbek Salonu'nda, Sevda- Cenap And Müzik Vakfı'nın düzenlediği müzik şöleni eşsizdi. Oraya Gülşen Karakadıoğlu'yla, onun arabasıyla gitmiştik. Dört orkestra, koro Beethoven’in 9. Senfonisini çaldı, söyledi. İki bin kişi, organizasyon bozukluğuyla, Ankara Belediyesi’nin tutucu davranışı yüzünden salona giremedi. Biliyorum ki, onlar gerçek müzikseverlerdi.

Aksaklıklara karşın, yine de ben Sevda-Cenap And Vakfı yöneticisi Mehmet Başman’ı, eşi Sevgi Başman’ı, yöneticilere sanatçıları, "Türkiye laik kalacak!" diye bağıranları yürekten kutluyorum. Mehmet Başman, “Laik Bir Dua "yı yazan babasına layık bir iş yaptı. Başarıların, kusursuz sürmesini dilerim!

(*) Aklıselim: Sağduyu.

★ ★★

Hacı Başbuğ öldü! Yıllarca eleştirdiğim Alparslan Türkeş, eleştirilerimi olgunlukla karşıladı. Yıllar O'nu da eğitmişti.

Bir Anadolu kadınının dizelerini anımsadım:

Ölüm ölüm hezen ölüm / evden eve gezen ölüm / her düzeni bozan ölüm!