30 Ağustos Barış Günüdür!

Nazım, 30 Ağustos utkusunu dizeleriyle ne güzel dillendirir:
“Saat iki otuz.
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
Ne ağaç ne kuş sesi
Ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin
Gece yıldızların altında kayalardır.
Ve dünya karanlıkta daha bizim
Daha yakın
Daha küçük kaldığı için
Ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
Kayalıklarda siyah kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını
Seyrediyordu Kocatepe’den
Dünyanın en güzel karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir,
Ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
Şimali garbide güzelim dağları,
Ve dağlarda tek tek
ateşler yanıyor.
………
Saat beşe beş var.
Dağlar
aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeye başladı
Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda kalbi bir şahin gibi göklere salıp
Ve pırıltılar görüp
Ve çok uzak
Çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
Bir müthiş ve mukaddes macerada
Ön safta en ön sırada
Şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
Topçu evvel mülazımı Hasan'ın
yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi
kalktı ayağa,
Baktı yıldızları ağaran muazzam karanlığa .Şimdi bir hamlede
o kadar büyük
öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
Bütün ömrünü ve hatırasını
Ve yedi buçukluk bataryasını
Ağlanacak kadar küçük buluyordu.
Yüzbaşı sordu:
Saat kaç?
Beş.
Yarım saat sonra demek...
98.956 tüfek
Ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden
Yedi buçukluk şınayderlere, on beşlik obüslere kadar
Bütün aletleriyle ve vatan uğrunda
Yani toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle
Birinci ve ikinci ordular
baskına hazırdılar.
Alacakaranlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran
sarkık siyah bıyıklı süvari
kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nurettin Eşfak baktı saatına:
Beş otuz...
ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz..."
* * *
Dün sabah, Yunanlı gazeteci Katherina'yı telefonla aradım, bulamadım, bulsaydım:
Bugün bayram, sen dinlenmiyor musun? diyecektim... Her ulusun "ordu günleri" vardır. Bunlar, düşmanlık değil, "barış günleri"dir. Babalarımız savaşmışlar ama, bize barış içinde yaşamayı öğütlemişler...
Kurtuluş Savaşı'nda, Mustafa Kemal'e tutsak olan Trikopis, her Cumhuriyet Bayramımızda Atina'da, Türk Elçiliğine koşup, Atatürk’ün resmi önünde saygı duruşunda bulunurmuş.
Enver Ziya Karal anlatmıştı; Venizelos Ankara'ya geldiğinde, Afet İnan onunla dans etmiş...
Kavgadan sonra barış, büyüklüğün de simgesi gibidir. Barış günleri, özgürlüğün, insanlığın günleridir...